Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Kadınlar alanlara çıktı, taleplerini bir kez daha haykırdı

İstanbul Sözleşmesi Tartışılamaz! Hatay

İstanbul Sözleşmesi Tartışılamaz!

Hatay Kadınlar Birlikte Güçlü bileşeni çok sayıda kadın, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” dolayısıyla alanlara indi, taleplerini bir kez daha haykırdı. Geniş güvenlik önlemleri altıda Köprübaşında ellerinde pankartlarla bir araya gelen kadınlar, İstanbul Sözleşmesinin tartışılamaz olduğunu söyledi ve sözleşmeyi koşulsuz şartsız uygulatacaklarını vurguladı.
Platform adına gündemle ilgili basın açıklamasını okuyan Dilara Öztürk, etraflarının, patriyarkal kapitalizm, krizler ve erkek egemenliği tarafından sarılı olduğunu söyledi, fakat teslim olmaya hiç niyetleri olmadığını ifade etti.
8 Mart’ın, dünya kadınlarının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin adı olduğunu söyleyen Öztürk, “Yakılarak katledilmiş 129 tekstil işçisine adanmış, devrimlere kapı aralayan Petersburg’lu kadın işçilerin 8 Mart 1917’deki grev ve direnişlerinin tarihselliğiyle şekillendi. Kadınların ezilmesinin, emeğiyle ve bedeniyle sömürülmesinin, tümüyle eşitsiz koşullara mahkum edilmesinin tüm deneyim ve görünümlerine karşı gücümüzü birleştirdiğimiz günde, 8 marttayız. İşte bu yüzden, dünyanın her yerinde olduğu gibi antakya’dan da bizi güvencesizliğe, şiddete ve eşitsizliğe mahkum eden erkek egemen düzene karşı ‘aşağı bakmıyoruz, birlikte güçleniyor, dünyayı değiştiriyoruz’ demek için buradayız” dedi.
İşyerinde Covid-19 tehlikesi, evde erkek şiddeti …
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi ile tüm canlıların yaşamlarını derinden etkileyen bir yılı geride ardımızda bıraktıklarını söyleyen Öztürk, şunları dile getirdi: “Bir yıllık pandemi sürecinde en çok ezilenlerden, hakları gasp edilenlerden biri de kadınlar oldu. ‘Evde Kal!’ çağrısıyla birlikte çalışan kadınların birçoğu mesailerine evden devam ettiler. ‘Sağlığımız’ için kaldığımız evler bizlere şiddet, istismar, yeniden üretim sürecinin zorunlu öznesi olma koşullarıyla geri döndü. Bu durum bir kez daha toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tüm gerçekliğiyle gözler önüne serdi.
Sağlık emekçisi kadınlar yoğun çalışma koşullarından sonra ev içi bakım emeği, annelik gibi görevlerden dolayı insani yaşam standartlarından uzaklaştılar. Bu görevleri aksattıkları zaman şiddete maruz kaldılar. İş yerlerinde covid-19 tehlikesinde, evde ise erkek şiddetine uğradılar.
2020 yılında 300’den fazla kadın cinayeti işlendi. 2021 yılının geçirdiğimiz bu 2 ayı da kadın cinayetleriyle, erkek şiddetiyle geçti. Her kadın cinayeti de “kadın cinayeti değil” denilerek, intihar, kaza olduğu öne sürülerek gerçekler örtbas etmeye çalışıyor. Biz biliyoruz ki öldürülen her kadının sorumlusu erkek egemen sistem, onun yürütücüsü devlet ve iktidarın yanlış politikalarıdır. Kızkardeşimiz Betül Özdemir’in davasında olduğu gibi bütün şüpheli ölümler etkin araştırma ve soruşturma yöntemleri ile aydınlatılmalıdır. Kadın katillerinden hesabı kadınlar soracak.
Bir yandan her gün, lgbti+lara yönelik nefret söylemlerine, nefret suçlarına tanık oluyoruz. Heteroseksist erkek egemen zihniyet, kadınlara ve lgbti+lara yönelik psikolojik, fiziksel vb türlü şiddetine devam ediyor; ayrımcı, ötekileştirici, lgbti+fobik söylemler ve davranışları ile lgbti+ ‘ların yaşamlarını zindana çeviriyor.”
Kazanımlar tırpanlanmaya çalışılıyor …
Tüm bunların karşısında Türkiye’de kadınların 2020 yılını bir mücadele yılına çevirdiğini söyleyen Öztürk, kadın cinayeti haberleri arka arkaya gelirken, iktidarın, koruyucu yasaları uygulamadığı gibi kadınların kazanımlarını her yanından tırpanlamaya çalıştığını savunduğunu, kadınların bulundukları her alanda “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” sloganını haykırarak iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ne yaptığı müdahaleyi püskürttüklerini ifade etti.
2014’ten bu yana yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesinin kadınları her türlü şiddete karşı korumayı, kadına karşı şiddeti ve hane içi şiddeti önlemeyi amaçlayan uluslararası sözleşmenin, milli değerlere uygun değil denerek kaldırılmaya çalışıldığını söyleyen Öztürk, şunlara değindi: “Buradan bir kez daha soruyoruz : Erk milli değerlere ne uygun? Tecavüz mü uygun? Kadınları katletmek mi uygun? çeşitli cinsel yönelim ve kimlikten bireyleri katletmek mi uygun? Ne uygun? Milli değerleriniz sizin olsun biz kadınlar eşit ve özgür yaşamak istiyoruz. Biz kadınlar, geleceğimizi iktidarın vaatlerine bırakmayacağız İstanbul Sözleşmesi tartışılamaz! Sözleşmeyi koşulsuz şartsız uygulatacağız!
Kadın üniversitelerini açtırmayacağız …
Akıl almaz uygulamalar ile hayatlarımız kuşatılmaya çalışılıyor, kadınlar bu kuşatmayı daha öncede yaptığı gibi mücadele ile kıracak. Dönemin cumhurbaşkanı 2019 senesinde G-20 zirvesi için gittiği Japonya’dan eğitim sistemimizin en büyük eksiği, ihtiyacıymış gibi kadın üniversiteleri fikri ile geri döndü. YÖK başkanına ‘Kadın Üniversiteleri için çalışmalarınıza derhal başlayın’’ direktifini verdi, geçtiğimiz Temmuz ayında ise Kadın Üniversiteleri, Cumhurbaşkanlığı 2021 Yıllık Kalkınma Planına eklendi. Üniversiteler içerisinde türlü şiddet biçimlerini kadınları üniversite içerisinden soyutlayarak çözüm üretme fikri mevcut iktidarın kadın bakış açısını açıkça ortaya koyuyor. Erk iktidar aklı, laf cambazlıklarıyla ‘kadınları düşünüyoruz’ imajı vermeye çalışıyor. Bir kez daha hatırlayalım, aynı düşünce nafaka hakkına müdahale etmişti, toplumsal cinsiyet derslerini kaldırmıştı, İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmıştı. Kadınların güvenliği, kadınları toplumsal alandan buharlaştırarak sağlamak istiyorlar. Gitmeye, geri çekilmeye hiç niyetimiz yok. Burada ve bir aradayız Kadın üniversiteleri kadınların yaşamında gerici bir çözülme yaratmaktan bir adım öteye gidemez. Size kadın üniversitelerini açtırmayacağız. Üniversiteli genç kadınların ihtiyacı cinsel taciz birimleri, cinsiyet eşitliğini esas alan dersler, güvenli alanlar yaratmadır; kadın üniversiteleri değil!
Kadınların yaşamlarını pembe otobüslere, evlere, kadın üniversitelerine sığdırmaya çalışanlar bilmelidir ki bizi sıkıştırmaya çalıştığınız kalıplara girmeyeceğiz ve her alanda eşitsiz sınırları aşarak bulunmaya devam edeceğiz.” Mehmet ÖZGÜN