İki gün sonra, 21 Şubat Pazartesi günü, “Uluslararası Anadil Günü”nü kutluyoruz.
Uluslararası Anadil Günü, dünyada konuşulan 7000’e yakın dilin korunması ve varlıklarını sürdürebilmesi amacıyla, 21 Şubat 2000 tarihinden bu yana UNESCO tarafından tüm dünyada kutlanmaktadır.
BM Eğitim, Bilim, Kültür Örgütü (UNESCO) geçtiğimiz yıllarda, 21 Şubat “Uluslararası Anadil Günü” dolayısıyla yayınladığı bir raporda UNESCO`nun anadilin önemine, korunmasına ve desteklenmesine dikkat çekmek üzere: “kimlik, iletişim, sosyal bütünleşme, eğitim ve kalkınmanın temelini oluşturan dillerin, halklar ve tüm dünya için stratejik bir önem taşıması gerektiği” belirtildi. Raporda, “dünya genelinde konuşulan 6 bin 700 dilin yarısından fazlasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna, bunların yüzde 96`sını ise sadece yüzde 4`lük bir topluluğun konuştuğuna” dikkat çekildi. Avustralya`da yerli halkın konuştuğu 250 dilden 110`unun yok olabileceğini, sadece 18`inin “ayakta kalabildiğini” vurgulayan UNESCO, “Avustralya`da yerlilerin Bunuba dilinin sadece 100 kişi tarafından konuşulduğu” örneğini verdi. UNESCO, diller öldüğünde kültürel çeşitliliğin ve insanlığın zenginliğinin de azaldığını belirterek, “bölgesel ve ulusal dil politikalarıyla çok dilliliği artırmak için acilen harekete geçme” çağrısında bulundu. Hindu ve İngilizcenin dışında 1650 yerel dilin konuşulduğu Hindistan örneğini veren UNESCO, “bu ülkede kullanılan dillere göre üç eğitim uyguladığına dikkati çekti. Japon adalarının asıl yerlileri olan, bugün ülkenin kuzeyindeki Hokkaido bölgesi ile Kuril ve Sahalin adalarında yaşayan Aynuların dilinin de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu” açıklandı.
Aynı şekilde, bugün Kafkasya’da bazı dilleri sadece 250 kişi konuşmaktadır.
Türkiye Yazarlar Sendikası, Uluslararası Anadil Günü ile ilgili önceki yılllarda, şöyle bir açıklamayı yapmıştı:
“Biz bu coğrafyada onlarca farklı diliz… Bu coğrafyada onlarca dille sever, seviniriz, üzülür, küser ve barışırız…
Bu coğrafyada onlarca farklı dilde söyleriz türkülerimizi, onlarca farklı dilde anlatır analarımız bize masalları…”
Türkiye Yazarlar Sendikası olarak “anadil” deyince bir tek dilin, “yabancı dil” deyince başka bir tek dilin anlaşılmasını dayatan, bizi daraltan, yoksullaştıran, kıran her türlü yasanın ve yasa dışı uygulamanın ötesinde, insanların anadillerini özgürce konuşmalarını özleyerek, isteyerek kutluyoruz Dünya Anadil Günü’nü…
İlkokula başladığım yılları anımsıyorum. Tek bir sözcük Türkçe bilmiyordum. Öğretmen masasının üzerinde her zaman bir kumbara bulunurdu ve konuştuğumuz her Arapça sözcük başına delikli 2.5 kuruş atmak zorunda kalırdık. Haftada bir, harçlık olarak aldığımız birkaç kuruş böylece elimizden alınırdı.
Kına gecem için karakola izin almak için gittiğimde, bana, “Düğünümde Arapça şarkı söyletmeyeceğim” biçiminde bir tutanak imzalatmışlardı.
Şimdi derneğimiz bünyesinde faaliyet gösteren Antakya Defne Barış Koromuz farklı dillerde şarkılar icra ediyor.
***
Geçtiğimiz günlerde TV’de şöyle bir haber çıkmıştı: “Kanber Ateş’in annesi vefat etti. İzleyenlerin çoğu, eminim, bu haberden bir anlam çıkaramamışlardır. Oysa haber çok önemliydi. Haber, 12 Eylül’ün baskıcı, yasakçı zihniyetinin bir simgesiydi.
Kamber Ateş’in öyküsünü yıllar önce, yayıncı, yazar Remzi İnanç’tan dinlemiş ve çok duygulanmıştım.
“Birkaç yıl önce bir kitap okumuştum, adı, Kamber Ateş Nasılsın? 12 Eylül döneminde cezaevlerinde yaşanan olayları anlatan bir öyküler seçkisi. Öykülerden biri bu adı taşıyordu. Yaşlı bir Kürt anasının cezaevindeki oğlunu ziyareti anlatılıyordu. Yıllar sonra oğluyla görüşmesine izin verilen anne, Türkçe konuşmak zorundadır, ne var ki kısa sürede anne, (Dört gün) ancak üç sözcük öğrenebilmiştir: ‘Kamber Ateş Nasılsın?’
İki Jandarma erinin ortasında, tel örgüler ardındaki oğlu KamberAteş’le, verilen süreyi sadece bu üç sözcükle doldurmuştur anne.”
Bunu dinlediğimde içim daralmıştı. Daha sonra Remzi İnanç, olayı Şair Kemal Özer’e anlatır. “Aradan bir zaman geçti. Bir gün postadan Kemal Özer’in Bir Adı Gurbet kitabı çıktı. Kitapta beni bekleyen bir sürpriz vardı. El yazısıyla şunları yazmıştı Kemal Özer dostum:
“… Kamber Ateş Nasılsın’ı konuştuğumuz günün esini, ‘Görüş Günü Konuşması’yla ürün verdi. O esine yaraşık olabildimse ne mutlu!”
Şiirin tamamını Salı günkü “Antakya’da Kültür Sanat” sayfamda paylaşmıştım. Şimdi sadece iki bölümünü aktaracağım.
Görüş Günü Konuşması
Oğul ben senin görüş gününe
dağları devşirerek geldim
-bizim oranın dağlarını-
sevincimi ırmaklarda arıtarak
-bizim oranın ırmaklarında-
sabah yeliyle örerek saçlarımı
-bizim oranın sabah yeliyle-
o şimdi özlemiştir dedim
sesimi bizim oranın
çiçeklerine değdirerek geldim:
Nasılsın?
İşte yıllardan sonra oğul
yüz yüzeyiz yine seninle
aramızda duruyorsa bu tel örgü
sen de benim alnıma bakmalısın
dağılana dek birer birer bulutlar
görünene dek bizim oradan
senin için taşıdığım gökyüzü.
Bu tel örgü durduramaz çünkü
ne senin bakışını ne benim
yeter ki gözlerimiz susmasın:
Nasılsın… Kemal Özer
Nereden nereye geldiğimizi uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Bu anlamda, Unesco’nun çağrısına kulak verilmesini, bu anlamlı günün coşku ile kutlanmasını diliyorum.
Not: Şair Gülsüm Cengiz de, “Yedi yıl görmediği cezaevindeki oğluna görüşe gittiğinde, kendi diliyle konuşması yasak olduğu için, yolda öğretilen bir cümleyle konuşabilen bir Kürt ana ve dili yasaklı bütün insanlar için “Kamber Ateş Nasılsın” adlı bir şiir yazmıştır.