Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Kamp mültecileri mi? Şehir mültecileri mi?

29 Nisan 2011’de başlayan

29 Nisan 2011’de başlayan ve 2016’ya kadar ‘açık kapı politikası’ çerçevesinde aralıksız devam eden Suriye kaynaklı kitlesel insani hareketlilik, tarihin en büyük krizlerden birine yol açarken, krizin adreslerinden biri de Hatay oldu.

Türkiye’de, aralarında Hatay’ın da olduğu 10 ilde bulunan 26 mülteci kampında yaşayan Suriyelilerin sayısı Aralık 2016 itibarıyla 257.566. Bu sayı, Türkiye’deki toplam Suriyeli mülteci sayısının sadece % 8’i anlamına geliyor. Geri kalan % 92’si ise, Türkiye’nin 81 iline dağılarak “kent mültecileri” olarak yaşamlarını sürdürüyor.

-Hatay’dan istanbul’a-

Daha önce, Hatay genelinde yaşanan ‘Suriyeli Mülteci’ kalabalığı noktasında konuştuğumuz Doç. Dr. M. Murat Erdoğan’ın son çalışması, Hatay gibi ‘Büyükşehir’ statüsünde olan şehirlerde bulunan benzer kalabalıkların 2017 itibariyle son halini netleştiriyor. Söz konusu çalışma, Marmara Belediyeler Birliği Şehir Politikaları Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Göç Politikaları Atölyesi (MAGA) kapsamında, Doç. Dr. M. Murat Erdoğan başkanlığında hazırlandı.  “Kopuş”tan “Uyum”a Kent Mültecileri, Suriyeli Mülteciler ve Belediyelerin Süreç Yönetimi: İstanbul Örneği başlıklı araştırma, özelde İstanbul, genelde ise Hatay gibi kentlerin mülteciler konusundaki çalışmalarını, süreç yönetimini, karşılaşılan sorunları, mevzuattan kaynaklanan kısıtlılıkları ve çözüm önerilerini ortaya koymaya çalışıyor.

-3 milyon-

Aralık 2016 resmi verilerine göre, Türkiye’de bulunan, 3,1 milyonu Suriyeli olmak üzere toplamda 3,5 milyona ulaşan mültecinin en fazla sayıda yaşadığı iller arasında; Hatay, Adana, Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye ve Şanlıurfa gibi iller yanı sıra, İstanbul da yer alıyor.  Peki, Türkiye’de 2011 yılından itibaren nüfusun % 5’ine ulaşan ve en başta da yerel yönetimler için acilen yönetilmesi gereken bir konuya dönüşen mülteciler konusunda Hatay ne durumda?İşte bu gibi sorulara karşılık ciddi bir analiz ortaya koyan Doç. Dr. M. Murat Erdoğan, Suriye’nin Hatay noktasından başlayarak yoğunlaşan ve İstanbul’a kadar uzanan hatta şu saptamaları yaptı:

-Tablo ne?-

“Suriye’de başlayan siyasi karışıklıkların kısa zamanda iç savaşa dönüşmesinin ardından, Nisan 2011 tarihinden itibaren tarihin gördüğü en büyük insani krizlerden birisi yaşanmaya başlanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan en büyük krizde, 22 milyon nüfusu olan Suriye’deki halkın yarısından fazlası evlerini, 5,5 milyonu aşan sayıdaki Suriyeli ise ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Savaşın ne zaman biteceğini ve Suriye’ye ne zaman huzur ve istikrarın geleceğini kestirmek oldukça zor olsa da ülkesinden kaçan ve başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerde yaşamaya çalışan Suriyelilerin varlığı, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Suriye’den kaçmak zorunda kalan 5,5 milyondan fazla mültecinin1 3,1-3,2 milyonu, yani yarısından fazlası Türkiye’de yaşamaktadır. Bu sayı, Suriyeli mültecilerin sayısının Türkiye’deki nüfusun % 4’üne ulaştığını da bize göstermektedir.”

-Dağılım-

“Mültecilerin bir ülkeye kitlesel girişleri başladığında, ülke yönetimleri, genelde bu kitleleri, geldikleri ülkenin sınır bölgelerinde ve hızla kurulan kamplarda tutmaya çalışırlar. Türkiye’ye daha önceki dönemlerde gelen kitlesel göç akınları da bu şekilde kontrol altına alınmış, mülteciler, ülkelerinde durum normalleşince geri dönmüşlerdir. Ancak 2011 yılı Nisan ayından itibaren Türkiye’ye gelen Suriyeliler konusundaki durum daha farklı olmuştur. Kapasitesi 270 bin civarında olan 26 kamp kurulmasına rağmen, gelen mülteci sayısının da büyüklüğü nedeniyle, mülteciler sınır bölgelerinden Türkiye’nin içlerine doğru dağılmaya başlamışlardır. Aralık 2016 itibarıyla Türkiye’deki sayısı 3,1-3,2 milyonu bulan Suriyelinin sadece % 8’i, yani 257.566’sı sınır bölgesine yakın yerlerde kurulan kamplarda yaşamaktadır. 2,8-3 milyona yakın sayıdaki Suriyeli ise kent mültecileri olarak Türkiye’nin bütün kentlerinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Mülteci kamplarının bulunduğu 10 ildeki (Adana, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye ve Şanlıurfa) toplam (kamplardaki ve kent merkezlerindeki) Geçici Koruma (GK) kapsamındaki Suriyeli sayısı 1,6 milyondur. Yani, Suriyelilerin yarısı sınır bölgesine yakın kentlerde iken, diğer yarısı İstanbul başta olmak üzere Türkiye’ye dağılmış vaziyette yaşamaktadır.”

-Zor süreç-

“Suriyeli mültecilerin 2012 yılı ortalarından itibaren kamplarda değil; önce sınıra yakın, ardından bütün Türkiye’deki kent merkezlerinde yaşamaya başlaması, alışık olunmayan yeni bir durumu ortaya çıkarmıştır: ‘kent mültecileri…’ Kent mültecileri, Hatay ve diğer sınır kentlerindeki yerel yönetimleri birincil derecede etkilemiş ve mültecilere yönelik ihtiyaçlar ve sorunlar açısından muhatap kılmış- tır. Başta belediyeler olmak üzere, yerel yönetimlerin mültecilere acil destek vermeleri bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış, ancak mültecilerin kentte kalış süresi uzadıkça da belediyeler, aslında daha önce hiç planlamadıkları ve yasal yetkiler anlamında tartışmalı sayılabilecek alanlarda da mültecilere yönelik hizmet vermek durumunda kalmışlardır.”

-En ciddi sorun-

“1 Aralık 2016 itibarıyla Türkiye’de bulunan 2,7 milyonu aşkın Suriyelinin demografik özelliklerine bakıldığında, 0-4 yaş grubunda yer alan Suriyelilerin sayısının 393 binden fazla olduğu görülmektedir. Buna Geçici Koruma (GK) dışındakiler dâhil değildir. Bu arada, Türkiye’deki Suriyelilerin ortalama 3 yıldır Türkiye’de oldukları dikkate alınırsa, 393 bin bebek içinde Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 230 bini aştığı söylenebilir. Bu durum, geleceğe yönelik projeksiyonlarda mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir husustur. Türkiye’deki Suriyelilerin % 44’ünün 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden, % 75’ten fazlasının ise özel koruma ihtiyacı içinde bulunan çocuk ve kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Özellikle ‘kalıcılık’ sürecinde çocuk ve gençlerin eğitimi ve ‘aile birleştirmeleri’nin de önemli gündem maddeleri olacağı dikkate alınmalıdır. Genç nüfus, aynı zamanda eğitim ihtiyacını ortaya koymaktadır. Türkiye’de okul çağında (5-17) olan Suriyeli çocuk sayısı 850 binden fazladır. Bu çocukların sadece % 36’sı, yani 311 bini halen okula gitme imkânına sahiptir. Ancak bu sayı içinde Türk devlet okullarına giden ve Türkçe eğitim alma şansına sahip olanların sayısı sadece 62 bindir. Geri kalan 255 bin çocuk ise kamplarda ya da kamp dışında; adına Geçici Eğitim Merkezi adı verilen ve Suriye müfredatına göre Arapça eğitim yapan, ne yazık ki eğitim kalitesi konusunda da ciddi sorunları olan okullara gitmektedirler. Ama en dramatik olan, en az 550 bin çocuğun hiçbir şekilde eğitim alamamasıdır. Bu durumun orta ve uzun vadede, hem Suriyeli mülteciler hem de Türkiye için en ciddi sorun alanlarından biri olduğu açıktır. Ancak ihtiyaç, olağanüstü büyük ve maliyetlidir. Suriyeli çocukların % 80’inin bile Türk eğitim sistemi içine entegre edilebilmesi için en az 40 bin yeni öğretmene, 30 bin dersliğe ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun yapılması çok büyük bir mali tabloyu da ortaya koymaktadır. Sadece yıllık öğretmen maliyetinin 700 milyon Euro’dan çok olacağı görülmektedir. Ayrıca hem çalışmak ve para kazanmak zorunda kalan, hem de travmalardan dolayı motivasyon sorunu yaşayan Suriyeli çocukların okullara çekilmesi de her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Bu durum, okullardaki Suriyeli çocukların sayılarına da açık biçimde yansımaktadır. İlkokulda nispeten yüksek oranlarda katılım varken, bunun ortaokul ve lisede çok ciddi biçimde azaldığı görülmektedir. Kayıp kuşaklar’ın daha da artmaması için özel çaba göstermek gerekmektedir.”

-Sonuç-

Rapor’a dair genel bir değerlendirme yapan Doç. Dr. M. Murat Erdoğan, eldeki kalabalığa dair ne yapılmasına dair ise şu tespitleri paylaştı, mesajı ise Ankara’ya oldu: “Türkiye’de yaşayan kent mültecileri konusunda yapılan en kapsamlı çalışma olan ‘Kopuş’tan ‘Uyum’a Kent Mültecileri, Suriyeli Mülteciler ve Belediyelerin Süreç Yönetimi: İstanbul Örneği başlıklı araştırma, sadece İstanbul’u değil, aslında bütün Türkiye’deki yerel yönetimlerin görünümünü ortaya koyma amacındadır. Yapılan alan çalışması ve bugüne kadar ortaya çıkan çalışmalardan hareketle şu politika önerilerinin öncelikli olarak vurgulanması gerektiği düşünülmektedir: 5393 sayılı Belediye Kanunu başta olmak üzere, belediyelerin, T.C. vatandaşı olmayan kişilere yönelik hizmet vermesi hususunda ciddi bir belirsizlik söz konusudur. Yasanın belediyelerin ‘hemşehri hukuku’na daha fazla vurgu yapar şekilde yeniden düzenlenmesi ve hizmet alanının ‘belediye sınırları içinde yaşayan vatandaşlar ve kayıt altında olmak kaydı ile diğer bütün bireyler’ şeklinde genişletilmesi gerekmektedir. Kayıtsızlığın azaltılması ve yer değiştirmelerin kontrol altında tutulabilmesi için ‘kayıt altında olmak’ şartının yasal düzenlemelerde yer alması önemlidir. Belediyelerin gelir kaynakları arasında en önemli payı teşkil eden merkezi idareden aktarılan paylar, belediye sınırları içinde yaşayan T.C. vatandaşları esas alınarak belirlenmektedir. Oysa artık nüfusundan daha fazla mülteci barındıran Kilis ya da Hatay gibi örnekler mevcuttur. Mülteciler için, Avrupa genelinde uygulandığı gibi, yerleşmiş oldukları belediyelere kayıtlı kişi başına ilave mali destek verilmesi gerekmektedir. Hatta bu ödemenin; mültecilerin acil ihtiyaçları, mağdurlukları ve yeni kapasitelerin acilen yaratılması gerekliliği dikkate alınarak, vatandaş için ödenenden daha yüksek bir meblağda olması gerekmektedir. Merkezi idarenin her bir T.C. vatandaşı için aktardığı ortalama kaynak, mülteciler için kişi başına % 50 daha fazla olacak şekilde düzenlenebilir.”

-Büyükşehir belediyeleri-

Genel değerlendirme ve sonuç kısmında, Hatay gibi büyükşehir belediyesi statüsünde olan belediyelere de işaret eden Erdoğan, olması gerekene dair şunları söyledi: “Mülteciler konusunda koordinasyonun sağlanabilmesi için, Büyükşehir Belediyesinde bir birim oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.  İlçe belediyelerinin her birinde de mülteci ve göçmenlerle ilgili bağımsız bir birim oluşturulmalıdır. Hem Büyükşehir Belediyesi hem de ilçe belediyelerinde birim oluşturulması konusunda ‘Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik’te gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Belediyelere, mülteciler konusunda daha iyi bir hizmet verebilmeleri için; tercüman, psikolog, sosyal hizmet uzmanı vb. kişileri istihdam imkânı sağlanmalıdır. Belediyeler, mülteciler konusunda uluslararası kurumlardan kaynak alma konusunda en şanslı kurumlardır. Ancak ulusal ve uluslararası kaynaklardan fon bulma ve proje yazımı konularında belediyelere eğitimler verilmeli ve belediyelerin, proje bazlı fonlara başvurmaları teşvik edilmelidir.”

Tamer Yazar