Bir Suriye Hikayesi
Yüz binlerce sivilin zorunlu göç hikayesinin bir parçası olduğu Suriye’de, şimdilerde korkulan şey, kontrolsüzlüğün coğrafyasında olası bir salgın hastalık riski, ki bu salgın riskinin merkezinde de ‘korona virüs’ bulunuyor. Konuya ilişkin konuşan ve Hatay’ın sınır bölgesindeki yardım çalışmalarına katılan sağlıkçılar, alt yapısı olmayan çadır kampların bu riskin pençesinde olduğunun altını özenle çiziyor.
Suriye’de, Arap Baharı’ndan etkilenen muhaliflerin, 15 Mart 2011 tarihinde düzenlediği protesto gösterilerine hükümet güçlerinin silahlı müdahalesiyle beraber ülkenin tamamına yayılan olaylar, kanlı bir iç savaşa dönüştü. Bugün, Suriye’deki iç savaş onuncu yılına girmesine rağmen, ülkede, savaşı sonlandıracak bir siyasi çözüm henüz sağlanamadı. Ülkede, aralarında IŞİD ve El Nusra gibi radikal terör örgütlerinin devreye girmesiyle yoğunlaşan iç savaşa; ABD, Türkiye, Rusya, İran ve İsrail’in de aralarında bulunduğu pek çok ülke müdahil oldu.
Dünden bugüne yaşananların maliyetinde ortaya çıkan tabloda ise yerlerinden edilenler var. Savaşın yarattığı tabloda, zorunlu göçün hikâyesinde duran kadınlar, çocuklar, gençler var. Onları Hatay sınırına kadar taşıyan şartların yarattığı çadır kentler var. Ve bu trajediye eklenen korkutucu bir senaryo var! Korona virüs!
-RİSK YÜKSEK!-
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı dairelere göre, Suriye genelinde, yarısı çocuk, 11 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç. Onuncu yılına giren savaşta, Suriye’de altı milyondan fazla insan, yaşadıkları yerleri terk etti. Yaklaşık beş milyon Suriyeli, çoğunluğu Türkiye olmak üzere, komşu ülkelerde mülteci olarak yaşıyor.
BM İnsani Yardım Koordinatörü Mark Lowcock, Suriye’deki sivillerin durumundan oldukça ümitsiz olduğunu belirtirken, “Ülkenin kuzeybatısında, kadınlar ve çocuklar, açık alanlarda uyumak zorunda kalıyorlar. Ülkenin başka yerlerinde ise, ekonomik kriz karşısında insanların geleceğe yönelik umutları giderek azalıyor” dedi.
Geçtiğimiz yılın Aralık ayında İdlib’deki terörist gruplara yönelik hükümet güçlerinin saldırıları sonrası, bir milyondan fazla kişinin Türkiye sınırına yakın olan güvenli alanlara yerleştikleri belirtiliyor.
Amerika’nın New York Times Gazetesi’nin Reuter kaynaklı paylaştığı son habere göre, sınır hattındaki şartlar konusunda konuşan sağlık görevlilerinin son korkusu, olası bir salgın. Ve bu salgının merkezinde, korona virüs var!
İsmini vermeyen sağlık görevlilerinin ifadesine göre, savaş nedeniyle yerlerinden olmuş insanların çadır kamplara sıkıştığı Suriye’nin kuzeybatısında (Hatay sınırı ağırlıklı) böylesi bir risk var ve sağlık sistemi harabeye dönmüş bir Suriye’de, korona virüsün yayılacağından korkuluyor.
-VAKA YOK!-
Doktorlar ve yardım çalışanları, şimdiye kadar hiçbir vaka kaydetmediklerini söylüyor. Ancak mevcut kampların olası bir salgınla baş edemeyecek durumda olduğunu ifade ederken, uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyorlar. Zira bölgedeki hastanelerin, dokuz yıllı aşkındır devam eden savaştan sonra, temel hastalıkları bile tedavi etmek için oldukça zorlu bir mücadele ortaya koyduğu biliniyor.
Bu konuda konuşan, Azaz kasabasındaki bir çocuk doktoru, Omar Hammoud, Türkiye merkezli bir yardım ajansı olan IDA’ya ait bir klinikte Reuters’e verdiği demeçte, “Hastalarla uğraşırken, önlemlerimi alıyorum ve paniklerini sakinleştirmeye çalışıyorum. Çünkü virüs hakkında çok fazla konuşma var” dedi. “Virüs, kamplara yayılırsa, çadırları birbirine çok yakın böylesi bir kamp alanında yaşanabilecekleri kontrol etmek çok zor olur” diyen Hamoud, “Burada, insanlar arasında, sağlık açısından olması gereken güvenli bir mesafe yok. Aşırı bir nüfus var” şeklinde konuştu.
-SIKINTI-
Dünya Sağlık Örgütü, Çarşamba günü yaptığı açıklamasında, Suriye’nin kuzeybatısındaki sağlık tesislerinin sadece yarısının faaliyette olduğu bilgisini verirken, bölgedeki sivillerin şartlarına işaret etti. Hatay sınırı başta olmak üzere, Suriye’nin kuzey batısına kaçanların birçoğu, derme çatma kamplarda yaşıyor.
Bu konuda uyarı yapan derneklerden biri, İngiltere merkezli İslami bir yardım kuruluşu, Islamic Relief Charity.
Kuruluş adına yapılan açıklamada, kuzey batıda, İdlib’deki sağlık hizmetlerinin “çöküşün eşiğinde” olduğu konusunda uyarı yapılırken, nüfusun; kitlesel evsizlik, kalp hastalığı ve diyabet gibi kronik hastalıklar yanı sıra çatışmadan kaynaklanan travma ve yaralanmalarından muzdarip olduğu belirtildi.
İfade edilen ise bölgenin son fotoğrafına dair…
“İnsanların bağışıklık sistemleri, şiddet ve yıllarca yetersiz beslenme ve yoksulluk nedeniyle sistematik olarak aşındı. Bakıldığında, koşullar, bir salgın için çok uygun! Eldeki kaynaklar ise bu salgınla başa çıkmak için yeterli değil.”
-PEKİ ŞAM!-
Savaşın ülkesinde, ama en çok da başkentinde neler oluyor peki? Biliyor muyuz? On yıldır süren savaşın öncesinde, 24 saat hareketli bir yaşama sahip Şam, bugün artık tamamen değişmiş durumda. Savaşın yıktığı ülkenin başkentinde, ekonomik krizin gölgesinde, yorgun ve bıkkın bir yaşam devam ediyor. Sınırda yaşananlar yakından takip edilse de, kent, dışarıdan aldığı zorunlu göç nedeniyle, ayakta durma savaşı veriyor.
Deutsche Welle Türkçe’den Hediye Levent’in haberine göre, Suriye’deki vekalet savaşının silahlı kısmı büyük ölçüde sona ermiş durumda. Başkent Şam içindeki kontrol noktaları ise artık yok. Sokaklar rahatlamış, şehirler arası yollar ise açık. Şam’daki iç göçmenler yavaş yavaş geri dönmeye başlamış, Suriye dışındaki Şamlılar da Şam’a…
Şam’ın birçok yerinde, günlük elektrik temini 3’er saatlik dilimlerle sağlanıyor. Güvenlik sorunu kalmamış. Ordu hala fiilen sokakta. Ancak önceki yıllarda olduğu kadar görünür değil. Oteller, restoranlar, kafeler, kuaförler, çarşılar açık.
-GÜNDEM!-
Ne var ki, Şam’ın gündemi tamamen farklı. Şam sokakları, gergin ve tedirgin. DW Türkçe’ye konuşan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi bir genç, günde 12-14 saat çalıştığını, ancak kazancının ancak kiraya ve temel gıda maddelerine yettiğini anlatıyor. Savaş döneminde bile, güvenlik sorunlarına rağmen hareketin eksik olmadığı Şam çarşıları mı? Oldukça sakin.
Yine eşi devlet memuru olan, üç çocuk babası bir öğretmen uzun süredir, haftada bir mangal yapmak gibi ‘lüks’ harcamalarını kestiklerini ve artık temel gıda maddelerinden de tasarruf yaptıklarını anlatıyor. Birçok insan, bulabildiği kadar çok işte çalışıyor. Bu nedenle, bir öğretmeni mesaiden sonra taksi şoförü olarak görmek çok normal.
Suriye’deki işsizlik oranına ilişkin resmi veri yok. Ancak özellikle gençler arasında bu oranın çok yüksek olduğu genel kanı. Gençler, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkeleri başta olmak üzere, ülke dışına öğrenim veya iş için çıkmak için arayışta. Ancak ayaklanma döneminin bölgedeki birçok ülkeyi sarsması nedeniyle, işsizlik ve ekonomik kriz, uzun bir süredir bölgesel bir sorun.
Ülkedeki özel sektör, savaş döneminde büyük ölçüde kullanılamaz duruma geldi ve hala hasar tespit aşamasında. İşsizliğe çare olabilecek kadar toparlanabilmiş de değil. Yaptırımların giderek ağırlaşması ise hammadde, makine, uzman ve para transferi gibi süreçleri imkansız hale getiriyor.
-FİYATLAR-
Şam çarşılarında; ilaçtan kıyafete, ev kiralarından internete kadar her şeyin fiyatı halen çok yüksek. 100 dolar, 80 ile 100 bin Suriye lirası arasında ve istikrarsız. Doların kontrol altına alınması için, dövizle ticaret yapanların yedi yıl hapis cezası ile yargılanması gibi uygulamalar hayata geçiriliyor. Ancak hizmet sektörü “müşteri azlığından”, kamu ve özel sektör çalışanları ise “maaşlarının yetersizliğinden” şikayetçi.
Şam’ın turistik Bab Tuma bölgesinde tatlıcı dükkanı olan ve DW Türkçe’ye konuşan bir Suriyeli, “Bu yıl bölge ülkelerinden turist gelir diye ümit ettik, ama korona çıktı. Birçoğumuz, bir yıl daha dayanabilecek durumda değil” diyor.
Aslında uzun süredir Şam kapılarına dayanmış olan eski düşman, iyice görünür olmaya başlamış. Şam sokaklarının tek gündemi “ekonomik kriz” ve bu savaşın nasıl yapılabileceğine dair çözüm önerisi olan da yok henüz! -Tamer Yazar-