Önce anayasamızın bazı maddelerini şöyle bir hatırlayalım. Sonrada esas konumuza geçelim.
Anayasa madde 2: “ Türkiye Cumhuriyeti… demokratik, laik ve sosyal bir HUKUK DEVLETİDİR.”
Madde 138/2 : “ Hiçbir organ makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Madde 153/1 : “ Anayasa mahkemesinin kararları kesindir…”
Madde 153/6: “ Anayasa mahkemesi kararları… yasama, yürütme ve yargı organını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişilikleri bağlar.”
Ve şimdi gelelim esas konumuza.
Geçtiğimiz hafta anayasa mahkemesi, tutuklu bulunan Mehmet Altan, Şahin Alpay’ın yapmış olduğu bireysel başvuruyu inceledikten sonra, ortada “ hak ihlali” vardır demek suretiyle, yapılan başvuruyu kabul etmiştir.
Anayasamızın yürürlükte olan maddelerine göre bu karar doğrultusunda derhal gereken yapılmalı ve hak ihlali durumuna son verdirilmeli idi.
Ama bu yapılmadı. Bir yandan ilgili mahkeme “ henüz gerekçeli karar resmi gazetede yayınlanmadı gibi” bir gerekçeye sığınarak tahliye talebini reddetti. Öte yandan siyasi iktidar mensupları anayasa mahkemesine ve anayasa mahkemesinin almış olduğu “hak ihlali” kararına karşı veryansın etmeye başladılar.
Sonuç itibariyle anayasa mahkemesinin kararına karşı tepki koyanlar, bu kararı tanımıyoruz anlamına gelen sözler sarf etme ve anayasa mahkemesini eleştirme yolunu tercih ettiler.
Oysaki anayasa mahkemesinin verdiği kararın kesin olduğu bilinen bir gerçektir. Buna rağmen bu kararı tanımıyorum, ya da mahkeme yetkilerini aşmıştır anlamına gelecek sözlerle, kararın uygulanmaması gerektiği yolunda görüş bildirilmesinin, hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmadığı kanısındayız.
Bir kez daha hatırlayalım:
Anayasa mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı var mıdır?
Evet vardır.
Anayasa mahkemesinin kararları kesin midir?
Evet kesindir.
Anayasa mahkemesinin kararları yasama, yürütme ve yargı organını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişilikleri bağlar mı?
Evet bağlar.
Durum böylesine açık, net ve kesin iken; şu veya bu geçersiz neden öne sürülmek suretiyle, anayasa mahkemesinin kararı gereğinin yerine getirilmemesi ve
dolaylı yollardan olsa bile bu mahkeme kararının tanınmadığı yolunda söylemlerde bulunulması , hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşır mı?.
Hayır bağdaşmaz.
İşte geçtiğimiz hafta iki gazetecinin anayasa mahkemesine yaptıkları bireysel başvuru sonucunda verilen karar sonucunda ülkede yaşanan hukuk karmaşası.
Çağdaş dünyada ülkemiz üzerinde çeşitli spekülasyonların yapılmak istendiği, düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı, gazetecilerin tutuklandığı, demokrasinin önemli ölçüde askıya alınmak istendiği yolunda iddiaların yaygınlaştığı bir dönemde, anayasa mahkemesinin verdiği kesin ve derhal uygulanması gereken kararın uygulanmaması suretiyle ortaya çıkan durumun, dış dünyada bizi ne durumlara sokabileceğini hatırdan uzak tutmamak gerekir.
Bundan sonra Avrupa insan hakları mahkemesine yapılacak başvuruların,ülkemizdeki son hukuk yoluna müracaatın yapılması beklenmeden, incelemeye alınarak ülkemiz aleyhine kararlar verilmesi durumunda , feryat ve figan etme hakkımızın olmadığı söylenirse, buna karşı nasıl bir cevap verilebilecektir.?
Merak ediyoruz…
YORUMLAR