Kaybolan Sözcükler  

Sanki hemen hiç kimsenin soluğuyla denkleşmeyen bir kesişme anı… Kimse kimsenin gölgesi değil ve hiçbir simetrinin karşılığı yok… Kimsenin yarasına dokunacak gayreti bile… Sayıklayanlar ve hiçleşen düşler… Hatta bu sessizlik gezegeninde, doğanın hiçbir hükmü yok. Ağaçların, mevsimlerin, Şairlerin, yazarların… Konuşmacıların bilhassa… Ve her adımda modern yığınlara dönüşen cümleler, yaşamın tehlike çanları gibi yokluyordu bedenimizi… “Evet, […]

Sanki hemen hiç kimsenin soluğuyla denkleşmeyen bir kesişme anı…

Kimse kimsenin gölgesi değil ve hiçbir simetrinin karşılığı yok…

Kimsenin yarasına dokunacak gayreti bile…

Sayıklayanlar ve hiçleşen düşler…

Hatta bu sessizlik gezegeninde, doğanın hiçbir hükmü yok.

Ağaçların, mevsimlerin,

Şairlerin, yazarların…

Konuşmacıların bilhassa…

Ve her adımda modern yığınlara dönüşen cümleler, yaşamın tehlike çanları gibi yokluyordu bedenimizi…

“Evet, bilirim nereden geldiğimiAlev gibi doymamış, açYanar, tüketirim kendimi…” diye sayıklayan ses, Nietzsche’nin olmalı

Kaybedenler için, eksilen bir soluğun etkisi her daim olağan kabul edilirdi ya

Ve ötekiler için mehtabın ne olduğu sorulmazdı bile…

Yüksekçe bir yerden ölüme atlamış gibi…

Sokağı toparlamaya çalışan bir sokak sanatçısı,

Bir kurye,

Bir savaş karşıtı,

Zoraki tebessümle bir çocuk işçi…

Bir toz bulutu…

Gökkuşağını andıran sıra dışı renkler…

Konuşmacı, anlatıcı, geçmiş ve gelecek…

Ve iletişimsizliği beraberinde getiren bir iletişim çağı

“Hiçbir şey yok uyandığınızdaSomurtmadan karşılayacağınız…”[i] diye yazmış Stéphane Mallarmé

Çocuk ruhunu toplumun karmaşasından korumak mı ama nasıl?  

Sokak canlılarını…

Yaşamın dahi yüzeysel bir dille var olduğu,

Bireyin kolaycılığa sığındığı

Ve her düşünceden toplumun kötücül bir koroya dönüştürüldüğü bir süreçte

Ruhumuzu toplumun karmaşasından korumak mı sahi?

Gezegenimiz savaş tacirlerinin demokrasi savunuculuğuna soyunduğu, garip bir ruh haline evrilirken;

Göç, çocuk işçiliği ve çocuk istismarı hemen her bölgenin kanayan yarasıyken

Bir sokak canlısının ruhunu, toplumun karmaşasından korumak mı?

 

Sonuçta gördüğümüz her şey maske değil mi?

Reklamlar, vaatler

Aykırı gibi duran ekran yüzleri

Rol modeller ve aileler dahi…

Renkleri de sesler yaratır ancak bunun kaygı olduğuna ikna olmak en kötüsü

Bir göktaşını konuşmuyoruz nasılsa

Bir galaksi kümesini

Varoluş ya da yok olmayı…

Peki ya geriye sözcükler mi kalıyor

Hiçlik yok oluyor mu sahi?

Ya da kendi sesini deviren cümleler zamanı anlamsız…

“Şimdi yanı başımızda, senin varlığınla ya da

Yükselen sessizlikle yıkanan toprakta

Dönüp duran küçük, narin hayvanlara bakıyoruz…”[ii] diye yazmış Vicente Aleixandre

 

Ve hiç kimsenin soluğuna denk gelemeyen bir kesişme anı gibi sokuluyor geceye…

Aslında kimse kimsenin gölgesi değil veya hiçbir simetrinin karşılığı yok…

Kimsenin yarasına dokunacak gayreti bile…

Sayıklayanlar ve hiçleşen düşler…

Hatta bu sessizlik gezegeninde, doğanın hiçbir hükmü yok.

Ağaçların, mevsimlerin,

Şairlerin, yazarların…

 

[i] Rondel, Stéphane Mallarmé, Çev: İlhan Berk

[ii] Işık, Vicente Aleixandre, Çev: Tuğrul Tanyol

Exit mobile version