Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Kendimizi mi anlatamıyoruz?

Yoksa anlatmayı mı bilmiyoruz? Kültürel miras alanlarını korumak, bunların gelecek

Yoksa anlatmayı mı bilmiyoruz?

Kültürel miras alanlarını korumak, bunların gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak ve yerelin gelişmesini sağlamak için yapılması gereken daha çok şey var. Ancak yapılacakların listesi her kurumda ‘bağımsız’ olarak oluşturulur ve herkes o ‘bağımsız’ yapıda aynı kent adına yeni bir şehir kurmaya kalkarsa, eldekini de kaybederiz.

Aktüel Arkeoloji Dergisi Yazı İşleri Müdürü Murat Nağış tarafından kaleme alınan son yazıda sorulan soru oldukça net… “Sadece İngiltere’deki British Museum yıllık 8-9 milyon, Fransa, Paris’teki Louvre Müzesi 10 milyon ve Almanya, Berlin’deki Pergamon Museum 2 milyona yakın ziyaretçi ağırlarken ve burada sergilenen eserlerin büyük bir bölümü Anadolu’dan götürülmüşken neden Laodikeia, Sagalassos, Troya, Side, Aspendos gibi arkeolojik açıdan dünyanın en önemli antik kentleri yeterince ziyaretçi alamıyor?”
Peki, bizler de aynı soruyu kendimiz için soralım mı? Dünyanın en önemli mozaik örneklerine ev sahipliği yapan kadim toprakların Antakya’sındaki Müzemiz, neden hala istenen ‘ziyaretçi’ rakamına ulaşamadı? Bunun cevabı, salt Suriye başlığında bölgeye ve şehrimize yansıyan sorunlarla açıklanabilecek bir noktada mı? Yoksa süregelen hatalarımız var mı? Hatta o hatalardaki ısrarımız devam ediyor mu?
-ANLATAMAMAK!-
BirGün’de yayınlanan habere konu olan yazısında, Hatay gibi kendi markasında ciddi kazanımları olan kentlerin neden bu alanda ciddi sorunlar yaşadıklarını sorgulayan ve sorguladığı noktada yeni başka soruları da gündeme taşıyan Murat Nağış, sanki bize ‘bizi’ anlatır gibi, özellikle de yazısının girişinde…
“Birçok kent, sosyal medya aracılığı ile kentlerinin ‘turizm’ potansiyelini ve değerlerini tanıtım çabası içindeler. Neredeyse tüm tanıtımlarının ilk cümlesi ‘Anadolu’ ile başlıyor. ‘Anadolu’nun en güzel kenti’, ‘Anadolu’nun en güzel yemekleri’ diye devam ediyor. Anadolu’yu tarihsel anlamıyla mı kullanıyorlar, yoksa farklı bir anlam mı taşıyor, bu pek açık değil. Sanki biraz yerellik ve kaybolmuş değerlere vurgu var.”
-ANADOLU’NUN MİRASI-
Buna dair söylenenleri alt alta sıralarken, en net eleştiri noktalarından birini, ‘kadim toprakların’ Anadolu’sunda süre gelen kazıları es geçmek mümkün mü? Hele ki o kazılarla envantere eklenen görkemli dünün zenginliğini ne kadar anlatabildiğimizi sorgulamamak mümkün mü?
Aktüel Arkeoloji Dergisi Yazı İşleri Müdürü Murat Nağış’ın tespiti de bu yönde:
“Türkiye’nin arkeolojik ve kültürel miras zenginliğini her yıl yapılan yüzlerce kazı ile görmek mümkün. Öyle ki birçok kazının buluntuları insanlık tarihi için çok önemli sonuçlar doğuruyor. Bunlar arasında sayabileceğimiz örneklerden bazıları, Göbeklitepe’deki tüm dünyayı şaşırtan keşifler, Arslantepe’deki devletin kökenine ışık tutan bulgular, Muğla’da kaçak kazı ile açığa çıkan Hekatamnoslara ait anıtsal mezar ya da İstanbul Yenikapı’daki son yılların en önemli arkeolojik bulguları… Son yıllarda yapılan bu keşiflerin tümü dünya çapında ses getirmiş durumdalar. Sadece bu kadarla değil, neredeyse her kentinde bir arkeoloji ve etnografya müzesi olan dünya üzerinde çok az ülke var. Çünkü modern Türkiye’nin altında insanlık tarihinin en önemli coğrafyası olan Anadolu bulunmakta. Neredeyse her ilçesi, her kentinin altında antik çağa ait kalıntılar, antik bir kent ya da henüz bilmediğimiz arkeolojik kalıntılar bulunmakta. Peki, böylesine büyük bir arkeolojik zenginliği dünya ile nasıl paylaşacağız?”
-SORUNLAR-
Bahse konu o ‘paylaşma’ noktasında durup, ardından da genelden biraz uzaklaşıp Hatay başlığında ilerlersek eğer… Samandağ-Aknehir’de, 500 rakımlı bir tepenin zirvesinde yer alan 1500 yıllık Saint Simon Manastırı’nın yorgun çaresizliğini ve kirlenmişliğini paylaşan tüm haberlere rağmen, tüm yaz bu sorunlarla geçmedi mi? Peki, eldekine neden çözüm bulamadık? Cevap var mı? Henüz yok…
Bundan sonrasına Murat Nağış’ın tespitleri devam etsin mi?
“En temel sorunlardan biri, Belediye ile Valilik arasındaki yetki ve görev paylaşımında yaşanan büyük karmaşa. Daha büyük bir sorun ise ihalelerin, merkezden, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılıyor olması. Burada hemen bir örnek vermek gerekirse; Göbeklitepe’nin 2018 yılında Dünya Miras Listesi’ne girmesi bekleniyor. Kentte buna ilişkin bir bilinç gelişmekle birlikte, Göbeklitepe’de yapılan asfalt yolun NEDEN ve NE İÇİN yapıldığı veya Göbeklitepe’deki yapıların üstünün neden kapatılıyor olduğunu sadece Ankara’daki bürokratların bilmesi oldukça şaşırtıcı.”
Tarihi alanlara ekli yanlışların listesini uzatmak mümkün. Peki, benzer bir soruyu, Defne ilçesinde Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılan çalışmalar sırasında binlerce yıllık buluntularla (özellikle de eşsiz mozaiklerle) karşılaşan kent yönetimine soralım mı? Sahi, neden bulunan bu değerler, arkeolojik ve kültürel miras, evrensel değerler olarak dünya standartlarında paylaşılmadı mı? Paylaşılmadı ve saklandı! Hatta gözden uzak tutuldu! Sorular ise ‘resmi’ kurumlar başlığında ‘ısrarla’ cevapsız bırakıldı…
-YAPILMASI GEREKEN-
Anlaşılan o ki, kültürel miras alanlarını korumak, bunların gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak ve yerelin gelişmesini sağlamak için yapılması gereken daha çok şey var. Ancak yapılacakların listesi her kurumda ‘bağımsız’ olarak oluşturulur ve herkes o ‘bağımsız’ yapıda aynı kent adına yeni bir şehir kurmaya kalkarsa, eldekini de kaybederiz. Kaybetmekle de kalmaz, yazıya başlarken ki sorduğumuz soruları daha uzun yıllar sormaya ve cevapsız kalmaya mahkum oluruz. Peki, bundan sonrası için kararımız ne?
-Tamer Yazar-