Bütçe’de “Olmayanın” Hakkı ve Sorular!
Yoksulluk ve yoksunluğun giderek arttığı, insanların geçim derdi, geleceğe dair kaygılarının ağırlığında ezildiği ve ücret artışlarını merakla beklediği koşullarda, asgari ücret tespit komisyonu toplantılarının “rakam dillendirilmeden” çay sohbeti havasında geçtiği ,toplumun derin yoksulluk ve eşitsizlik sorunlarının, “ekmeğin adaletinin” , SÜREÇ denilen “belirsizliğin” tartışmaları gölgesinde kaldığı koşullarda, TBMM de 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmeleri sürüyor!
“Temel ekseni, makroekonomik istikrar, mali disiplin ve kalıcı fiyat istikrarı” olarak açıklanan, başka deyişle “vatandaşın kemer sıkmasına ve kamusal hizmet ödeneklerini azaltmaya” dayalı bir bütçe daha!
Vatandaştan ve onun ekonomik haklarından, bu hakların güvencesi olan kamusal bütçe anlayışından (beslenme, barınma, eğitim, sağlık, çalışma ve iş güvenliği, adil ücret, sosyal güvenlik, istihdam, toplumsal cinsiyet eşitliği koşullarının, yeterli ve herkes için eşit şekilde erişebilir olmasının sağlanması için yeterli ödenekler vs. ) amaçlarından uzak ve hatta arındırılmış şekilde oluşturulan 2026 yılı bütçesi tahmini toplam geliri ,16 trilyon 216 milyar, giderlerinin 18 trilyon 929 milyar liraolarak açıklanmış bulunuyor!
Faize 2.7 trilyon ödeme, sermayeye 3,6 trilyon vergi affı içeren bu bütçe teklifi;2026 yılında bir önceki yıla göre, emekçilerin ücretlerinden, maaşlarından alacağı toplam gelir vergisini patronlardan alacağı vergiye göre yaklaşık 21 kat daha fazla artırmayı hedefliyor! Kurumlar vergisi (işletmelerin-patronların açıkladıkları net kârından alınan vergi) için hedeflenen artış oranı yalnızca yüzde 1,9 olması öngörülürken, gelir vergisi (maaş ve ücretlerden alınan vergi) için hedeflenen artış oranın ise yüzde 39,55 olması planlanıyor!
“Denk olmayan” ve şimdiden açık vermiş olan bütçe de, en büyük gider kalemi faiz ödemeleri! Yani biz toplum olarak, payımıza düşen çok azı alarak, çok fazla faiz ödemeye devam edeceğiz!
BİLMEK İSTİYORUZ!
Ancak, bizler toplum olarak kamu kaynaklarının ne denli etkin kullanıldığı, Parlamento’nun bu yapısıyla bütçe denetim hakkını ne denli yerine getirdiği konusunda bilgilenme hakkımızı kullanamıyoruz.
Toplumdaki her birey için son derece önemli olan “Bütçe Hakkı ve Bütçe Denetimi Yetkisi ” tamamen ihlal ediliyor; kamu idarelerinin faaliyet ve sonuçları hakkında yurttaş olarak bizlerin ve hatta Meclis’in güvenilir ve yeterli bilgi edinmesi giderek zorlaşıyor. Kamu maliyeti yönetiminin hukuka uygun yapılıp yapılmadığını kimse bilmiyor; kamu kaynakları korunuyor mu, kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu yerine getiriliyor mu? Soruları anlaşılır, denetlenebilir ve şeffaf şekilde kamuoyu ile paylaşılmıyor!
Mali saydamlık ilkesinin bütünüyle ortadan kalkmış olduğu koşullarda yurttaşları, adil ve onurlu bir yaşam için gerekli gelir hakkından, sosyal, ekonomik güvencelerden, güvenli ve sürdürülebilir çalışma hakkından yoksun bırakan bir bütçe dönemi daha başlıyor! Kur Korumalı Mevduata ayrılan milyonlarca para, yap- işlet- devret ihalelerine dolar bazlı milyarlarca tutarlı garanti ödemeleri ve bunlara yurttaş merkezli gelir adaleti ilkesine dayalı bir bütçe nasıl oluştrulacak?
Bilmiyoruz!
– Daha önceki yıllarda da olduğu gibi, 2025 yılı bütçesinin nasıl uygulandığına, uygulama sonuçlarının nasıl olduğuna ilişkin hiç bir bilgiye sahip değiliz. Hangi kamu kuruluşu ne kadar kaynak kullanıyor? Vergilerin ne kadarı bu kuruluşların harcamalarına aktarılıyor? Bu kurum ve kuruluşlar verimli çalışıyor mu? Yoksa israf içindeler mi? Bilmiyoruz.
– Kimin ne kadar vergi borcu neye göre AF EDİLDİ? Bilmiyoruz!
-Depremzede için toplanan bağışlar yerinde kullanıldı mı? Bilmiyoruz? – 2024 yılı bütçesinde depremlerinin yol açtığı hasarların giderilmesi için toplam ‘1 trilyon 28 milyar lira’ ödenek tahsis edilmişti. Ne kadarı, nereye kullanıldı? Bilmek hakkımız. 2025 yılı bütçesinde deprem bölgesinin iyileştirilmesi ve afetlere karşı dirençliliğin artırılması için “584 milyar lira” tutarında ödenek öngörüldü. 2025 yılı için AFAD bütçesinin 2024’e kıyasla %60 oranında azaltılmış olmasının; içinde bulunduğumuz koşullarda
deprem bölgelerinde sorunlarımız dağ gibi olmasına karşın 2026 yılında “depremden etkilenen bölgelere” ayrılan ödeneğin 653 milyar lira ile sınırlı kalmasının nedenini bilmiyoruz!
Deprem bölgeleri cok boyutlu sorunlar yaşıyor! Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Çöken alt ve üst yapısı, barınma, ulaşım, beslenme tamiz suya erişim, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, güvenli yaşam koşulları gibi çok katmanlı sorunlar çözüm beklerken ödeneğin azaltılmış olmasının nedeni, nedir?
Bu bilinmezlikler içerisinde, 2026 yılı bütçesi hangi gerçekçi verilerle oluşturdu? Bilmiyoruz. Bakanlıklar ve bağlı kurumları dahil, kamu kuruluşları; bilançolarını, mali mizanlarını ( kaynak ve kullanım tablolarını) Sayıştay’a verdiler mi? Yoksa, bu kamu kurum ve kuruluşlara üç yıl daha bu görevden kaçma, belgeleri Sayıştay’a vermeme olanağı tanıyan yasal düzenlemeye dayanarak , vermekten kaçındılar mı? Bilmiyoruz. Sayıştay, ilgili kuruluşlardan bu bilgileri alamadığı gerekçesiyle, kuruluş bazında denetim raporları hazırlamaktan imtina etti mi? Bilmiyoruz. Raporların hangileri Meclis’e sunuldu, toplum olarak bilmiyoruz.
ANAYASAL HAK İHLALİ
. Toplumdaki her birey için son derece önemli olan “Bütçe Hakkı” tamamen ihlal ediliyor; kamu idarelerinin faaliyet ve sonuçları hakkında yurttaş olarak bizlerin ve hatta Meclis’in güvenilir ve yeterli bilgi edinmesi engelleniyor! Kamu maliyeti yönetiminin hukuka uygun yapılıp yapılmadığını kimse bilmiyor; kamu kaynakları korunuyor mu, kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu yerine getiriliyor mu? Mali saydamlık ilkesinin bütünüyle ortadan kalkmış olduğu koşullarda yurttaşları, adil ve onurlu bir yaşam için gerekli gelir hakkından, sosyal ekonomik güvencelerden yoksun bırakan bir bütçe dönemi daha başlayacak!
Kur Korumalı Mevduata ayrılan milyonlarca para, yap- işlet- devret ihalelerine dolar bazlı milyarlarca tutarlı garanti ödemelerinin giderek arttırıldığı ülkemizde enflasyon oranı, kredi kartlarına ödenen faiz oranı yüksekler ve ülkemizde en çok kazanan firmaları bankalar olmaya devam ederken , yurttaşlık haklarımız, anayasal ekonomik ve sosyal hak ve güvencelerimiz giderek törpüleniyor, ortadan kaldırılıyor!
Oysa Anayasa’nın 5. Maddesi’nde devletin temel amaç ve görevleri; “…, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”. Şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla devlet, her birimizin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamakla görevlidir, bizlerin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmakla ve maddi ve manevi varlığımızın gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmakla yükümlüdür. Bunun gerçekleşmesinin temel dayanağı, adil bir bütçe oluşturmak ve gerçekleşmesini sağlamaktır. Anayasa’da düzenlenen yaşam hakkı başta olmak üzere tüm siyasal kişisel ve siyasal hakların ve özellikle ekonomik sosyal haklarımızın ( beslenme , barınma /konut hakkı, çalışma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, adil ücret vb.) gerçekleşmesi ve korunması buna bağlıdır.
Bu bağlantıyı göremediğimiz ve haklarımızı talep etmediğimiz sürece;
Dünya Sefalet Endeksinde en sefil 5. Ülkenin şükür etmeyi zorunluluk sayan toplumu olmayı sürdüreceğiz!

YORUMLAR