Denetimler Yeterli mi?
Tescil edilmiş coğrafi işaretler, 6769 sayılı Kanun kapsamı altında koruma altında. Ancak bu korumanın sağlanması için ön koşul, bahse konu ‘ürün’ üreticilerinin de ‘kayıt altına’ alınması ve etkili denetimlerin’ gerçekleştirilmesidir. Antakya özelinde en fazla şikâyet konusu olan ‘künefede standart yok’ kısmındaki denetimlerimiz ‘yeterli’ mi peki?
Coğrafi İşaret trafiğinde oldukça yoğun bir rekabet yaşanırken, ‘tescili’ alınan yöresel kimlikleri noktasında halen yolun başındaki iller arasında yer alan Hatay’ın Antakya’sında buna dair en ciddi tartışma, sürecin ilk ‘coğrafi işaretli’ ürünü olmayı başaran ‘Künefe’ kısmında yaşanıyor. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’nın (ATSO) girişimleriyle ‘tescillenen’ ‘Künefe’ için konuşanlar, “Tescili alınan bir ürünün tarifi standarttır ve dolayısıyla, resmi olarak onay gören o tarife göre yapılır, yapılmak zorundadır. Ama kentin birçok noktasında satılan künefeler, tat ve görsel olarak o kadar birbirinden farklı ki, orijinal olan hangisi, bilen var mı?” demeyi ihmal etmiyor. Peki, bu sürece, ‘denetim’ eklemesi gereken, başta ATSO ve diğer kurumlar, kent genelinde üretilen ve ‘künefe’ olarak sunulan ‘tat’ konusunda gereken kontrolü yapıyorlar mı?
Tescil edilmiş coğrafi işaretler, 6769 sayılı Kanun kapsamı altında koruma altındadır. Ancak bu korumanın sağlanması için ön koşul, söz konusu ‘ürün üreticilerinin’ de kayıt altına alınması ve etkili denetimlerin gerçekleştirilmesidir. Bu denetimler ise coğrafi işaret tescilinde belirtilen denetim merci sorumluluğundadır. Bunun anlamı, ‘Künefe’ konusunda ‘denetim’ sorumluluğu, bu ürünün coğrafi işaret tescilini gerçekleştiren Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’nda!
Bu denetim ve kontrol süreci içindeki üreticiler, tescil ettirene (ATSO) ürünle ilgili bulundukları aşamaya dair bildirimde bulunurlar. Tescil ettiren (ATSO) de, koordine ettiği denetim merci vasıtasıyla gerçekleştireceği denetimlerde, söz konusu coğrafi işaret adını kullananların tescil belgesinde yazan hususlara uygunluğunu kontrol eder. Kanun gereği tescil ettirenler (ATSO), her yıl, gerçekleştirdikleri denetimlere ilişkin raporları Türk Patent ve Marka Kurumu’na sunmakta ve bu denetimler de Kurum tarafından kontrol edilmektedir. Gıda ve tarım ürünlerinde ise, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 5996 sayılı Kanun kapsamında coğrafi işaretli ürünlerin denetimi konusunda görevlidir.
Hatırlanacağı gibi, ‘künefe tescili’ ile beraber, süreci kontrol eden ve sonuca ulaştıran ATSO adına kısa bir açıklama yapan Oda Başkanı Hikmet Çinçin, “Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde bilinen, beğeniyle tüketilen ve aranan künefe, diğer kültür ürünleri gibi maalesef taklide maruz kalıyordu. Hatay dışında birçok kentte künefe satışı yapılıyor. Ancak bu künefe hiç bir şekilde Hatay’da yapılana benzemiyor. Yöresel tatlımızı koruma altına almak, taklit edilmesinin önüne geçmek için yaptığımız girişim olumlu sonuçlandı. Künefenin Hatay’a özgü bir tatlı olduğuyla ilgili Coğrafi İşaret Tescil Belgesi aldık. Künefe, Türk Patent Enstitüsü’ne tescil ettirilerek koruma altına alındı” demiş, yöresel tadın orijinaline uygun üretimi ve sunumu konusundaki hassasiyetini paylaşmıştı.
Dün söylenenler ne kadar ‘net’ olsa da, bugün Antakya özelinde birbirine ‘tat’ olarak benzemeyen çok farklı künefe sunumları gelenlere servis edilmeye devam ediliyor. ‘Denetim’ ve ‘Kontrol’ tartışması da buna dair!
-ÜRETİM ŞEKLİ-
Tescillenen künefe için verilen ‘pişirme’ tarifi mi? Şöyle:
“Uygun büyüklükte bakır tepsiye, ortalama 1 kg.’lık tel kadayıf için 750 gram peynir, 300 gram tereyağı ve 1 kg. şerbet kullanılır. Uygun büyüklükte bakır tepsiye konan tel kadayıf, tereyağı ile karıştırılarak elle ayrıştırılır. Bu şekilde tereyağı tel kadayıfın içine iyice nüfuz eder. Bakır tepsi, kadayıfın yapışmasını önlemek için iyice yağlanır. Elle ayrıştırılan tel kadayıf, iki eşit parçaya bölünür. Tel kadayıfın yarısı, tepsinin tabanına basılır ve üstüne Antakya tuzsuz peyniri parça parça yayılır. Daha sonra, geri kalan tel kadayıf, Antakya tuzsuz peynirinin üstünü kapatacak şekilde bastırılır ve kısık ateşte pişirilir. Altı kızardıktan sonra, ters yüz edilir ve yine kısık ateşte kızarıncaya kadar pişirilir. Pişirme işlemi bittikten sonra sıcak şerbet, (künefenin iyice emmesi ve peynirin iyice sünmesi için) sıcak künefenin üzerine dökülür ve servis edilir.”
Anadolu coğrafyasının 2 bin 500 civarında ‘coğrafi işaret’ potansiyeli olduğunu her konuşmasında ifade eden, Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı Prof. Dr. Habip Asan’ın, bu sürecin içinde ilerleyen illere verdiği mesaj oldukça net.
“Bilgi toplumunda, üretim ve ticaret yöntemleri şekil değiştirmiş, kol gücünün yerini büyük ölçüde beyin gücü
almıştır. Bu süreç, bilginin mülkiyete konu olmasını sağlamış, bilgi sermayesi ve bilgi ekonomisi kavramları
doğmuştur. Bilginin ürüne dönüşmüş olan şekli ise fikri mülkiyettir. Fikri mülkiyetin bir alt dalı olan sınai mülkiyet hakları, ekonomik yaşantının temel unsurlarından biri haline gelmiş, ülkelerin uluslararası rekabet ortamında avantaj sağlamak için kullandığı önemli bir araca dönüşmüştür.
Sınai mülkiyet hakları içerisinde ‘coğrafi işaretler’, kendine has özellikleriyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Diğer
sınai mülkiyet hakları tescil sahibine bir tekel hakkı sağlarken, coğrafi işaret tescili ile beraber, ürünlerin ‘gerçek üreticileri’ adına kayıt altına alınması ve bu ürünlere değer katan temel niteliklerin korunması amaçlanmaktadır.
Türkiye gibi zengin bir kültüre, güçlü bir tarihe sahip ülkeler için coğrafi işaretler vazgeçilmez bir öneme haizdir.
Atalarımızın bize bıraktığı değerleri coğrafi işaret tescili ile koruyarak bizden sonraki kuşaklara ‘aynı kalite’ ve
‘özgünlükte’ aktarmak bizler için kutsal bir görevdir. Yapılan çalışmalar, ülkemizin 2500 civarında potansiyel coğrafi işarete sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rakam, ülkemizdeki mevcut doğal ve beşeri zenginliğin bir yansımasıdır.
Türk Patent ve Marka Kurumu olarak, coğrafi işaret başvurularının tescil edilmesinin yanı sıra, bu alanda
farkındalık çalışmaları ve denetim faaliyetlerinin kontrol edilmesi görevlerini de yürütmekteyiz. Hali hazırda coğrafi
-RİZE SİMİDİ!-
Konumuz sadece ‘künefe’ de değil! Zira sık sık gündeme aldığımız ve ‘coğrafi işaret’ konusunda mevcut listeye eklenmesi gerektiğinin altını özenle çizdiğimiz Antakya Simidi için şu ana kadar her hangi bir girişimde bulunmayanların aksine, Rize, geleneksel simidi için başvurdu bile. Rize Belediyesi’nin resmi başvurusu üzerine, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu gereğince incelenen Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün ‘başvurucuları’ arasına giren Rize Simidi, Ankara ve İstanbul Simidi gibi ‘markalaşma’ sürecini tescillemek istiyor. Antakya Simidi ise ‘yöresel’ kimliğinin sessizliğinde fark edilmeyi bekliyor. Fark eder miyiz peki? -Tamer Yazar-