Batı ülkeleri, Türkiye ve ulusçuluğa yönelen Arap ülkelerine karşı, sürekli Kürtleri kullandılar. 1918-1938 yılları arasında, Anadolu’da 12 Kürt ayaklanması çıkarken, Kurtuluş Savaşı sırasında dış kaynaklı ve din motifli 60 gerici ayaklanma oldu. Batılılar, Türkiye sınırları dışında kalan Kürtler üzerinde de çeşitli oyunlar oynadılar. Irak, Türkiye’den koparıldıktan sonra, İngiltere her sıkıştığında, Bağdat’taki Arap yöneticilere karşı Iraklı Kürt lider Şeyh Mahmut Berzenci’yi kullanarak Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde ayaklanma başlatırdı. Dün Irak’ta Berzenci, Türkiye’de Şeyh Sait nasıl kullanıldıysa bugün de Barzani, PKK ve diğer terör örgütleri de öyle kullanılmaktadır.(1)
Batı ülkeleri, günümüzde Kürtler ve Siyasi İslam üzerine şekillendirdikleri Ortadoğu politikalarını, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’ya karşı da uygulamışlardı. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir A. Calthorpe, 1919’da Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği gizli raporda şöyle yazıyordu: “Binbaşı Noel (İngiliz ajan), Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa, bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor… Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadılar ama Noel bunu başaracağından emin.”(2)
İngiliz Ajanı Noel, Elazığ Valisi Ali Galip ile birlikte Sivas Kongresi’ni basmayı bile düşündü, fakat başaramadı. Mustafa Kemal Paşa, 1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İngilizlerin amacının, para ile ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü vererek onları aleyhimize ve bize karşı suikast düzenlemeye yöneltmek olduğu anlaşılmış, karşı önlemler alınmıştır.¨(3)
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği’nde görevli Türkiye uzmanı Ryan, 23 Eylül 1920 tarihli gizli raporunda: “Millicileri ezmek için iç ayaklanmalara güvenilmesi gerektiğini” yazıyordu.(4)
1925 yılında, Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği, Paris’e gönderdiği gizli raporda Şeyh Sait isyanı ile ilgili şunları yazar: “Şeyh Sait ayaklanması kendiliğinden birdenbire ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Bu bölgede ortaya çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır. Kürt ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran komisyonda, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlayamayacağını gösterecekti.”(5)
International Press’in Londra muhabiri, 5 Ağustos 1930 tarihli gazetede şunları kaleme aldı: “Irak’taki Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar… İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük çıkmadan Irak’tan koparmak için, buralarda bir çeşit ‘Kürt Özerkliği’ oluşturmuşlardır. Amaç, İngilizlerin bu özerk Kürdistan ile Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri özerinde çalışma yapabilecekleri bir merkez oluşturmaktır.”
ABD’nin Ortadoğu’ya vermek istedikleri yeni biçimi, ABD’li Profesör Noam Chomsky, 1983’te yayımlanan “Kader Üçgeni” adlı kitabında kaleme aldı. Kitapta, Kudüs Amerikan Girişimcilik Enstitüsünün raporuna yer verdi. Bu raporda şu bilgiler vardı: “Ortadoğu’da ulusalcılık ve ulusal kimlik yok edilmeli, bunun için de Ortadoğu Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemlerin çarkları rahatlıkla işleyecektir. ABD için en tehlikeli düşman ve tehdit, bağımsızlık tehdididir…”
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) eski Ortadoğu Direktörü Graham Fuller, 1990’da şunları söyledi: “Kemalizm bitti. Dünyadaki bütün liderler gibi o da sonsuza dek yaşayacak bir ürün veremedi. Oysa İncil ve Kur’an hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini almasını yeniden düşünmelidir.”(6)
ABD’nin ünlü gazetecisi Seymour Hers, 2007’de yazdığı bir makalede bir ABD belgesine dayanarak, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in bir mezhep savaşı çıkaracağını yazdı.
ABD’nin etkili Dışişleri eski Bakanı Kissinger 2014 yılında, Amerikan NBR Radyosuna verdiği demeçte: “1919-1920 yıllarında yapılan ittifaklarla kurulan ulusal sınırlar bir bütün olarak yıkılmalıdır” dedi.(7)
ABD’nin en önemli politika belirleyicilerinden Richard Haass, 2014 yılı sonunda, Suriye’nin geleceği ile ilgili olarak: “Esad ya da rejimden biri Alevi bölgesini yönetecektir. Kürtlerin güçlü bir özerkliği olacak, Sünni bölgesi de uzun süre IŞİD ve Sünni aşiretler arasında mücadele alanı olacak” demiştir.
Nisan 2003’te, Peşmergeler Türkmen şehri Kerkük’e girdi. Tapu ve Nüfus kayıtlarını yaktı. Kentin demografik yapısı değiştirildi. Türkiye, karşı çıkış anlamında ciddi bir varlık göstermedi.
Barzani, 2013’te Diyarbakır’a devleti yönetenler tarafından davet edildi. Konvoyla karşılandı. Caddeler bayraklarıyla donatıldı. Diyarbakır valiliği binasındaki ¨Ne Mutlu Türküm Diyene¨ yazısı kaldırıldı. Belediye Başkanı, ¨Kürdistan’a hoş geldiniz¨ dedi.
30 Eylül 2012’de, Siyasi iktidarın Parti Kongresi’nde, Mesud Barzani kürsüye çıkarken ¨Türkiye seninle gurur duyuyor¨ sloganları atıldı. Barzani konuşmasında, ¨Kendi özgürlükleri için mücadele eden tüm güçleri destekliyoruz¨ dedi. Bu söz aslında hedefini açıklıyordu.(8)
Türkiye, Irak Merkezi hükümeti dışlayarak, Barzani’yi devlet başkanı statüsüyle karşıladı. Protokolde bayrağı yer aldı.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi televizyonunda, hava raporlarında Türkiye’den 22 ili haritasında gösterdi. Yetkililerden hiç kimse karşı çıkmadı.
Bağdat’ın karşı çıkmasına rağmen, Ticaret anlaşmaları yapıldı.
Tabi, bu kadar taş döşendikten sonra iş Barzani’nin bu taşlarda adım atmasına gelmişti. O da uygun zamanı kolladı, ABD, Rusya ve İsrail’i arkasına alarak Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek Bağımsızlık referandumuna gitti. Kerkük’ü de sınırlarına katacak şekilde oyununu oynadı.
Bu adım, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve ulusal güvenliğine açık bir tehdittir. Ama taşlar döşenmişti. Barzani, sadece bu taşlar üzerinde yürümeye başladı.
Dünün çözüm olarak görülen politikaları, bugünün önemli problemleri olarak karşımıza çıkıyorsa, stratejide ve ulusal çıkarların belirlenmesinde büyük sıkıntı var demektir.
Tarih, 25 Eylül 2017 Bağımsızlık Referandumu’nu Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit açısından önemli bir kırılma noktası olarak kaydetmiştir.
“Uluslararası ilişkilerde dostluklar ya da kişisel ilişkiler değil, ebedi çıkarlar vardır” sözü geçerliliğini hiç yitirmedi.
(1) Bitmeyen Oyun, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, İzmir, 2005.
(2) Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanmaları, Tekin Yayıncılık, 1995.
(3) Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanmaları, Tekin Yayıncılık, 1995.
(4) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.1., İstanbul, 1973.
(5) Bitmeyen Oyun, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, İzmir, 2005.
(6) Cumhuriyet Gazetesi, 26 Şubat 1990.
(7) Mehmet Yuva, Aydınlık Gazetesi, 10 Eylül 2014.
YORUMLAR