Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Kutlu ağacın kutsal meyvesi

Arkeoloji, kazı yöntemleri ile

Arkeoloji, kazı yöntemleri ile ortaya çıkarılmış kültürleri, mitoloji sosyoloji, coğrafya, tarih, etnoloji, antropoloji, nümizmatik, filoloji ve felsefe gibi birçok bilim dalından yararlanarak araştıran ve inceleyen bilim dalıdır.

Arkeoloji, belgelenmiş verilerin dışında bulunan, bütün buluntuları, yeni bir bilgiye ulaşana kadar kuşku ile sorgular. Bu da yetmez, bulguların insanlığın gelişimsel sürecindeki,  izleri ile karşılaştırarak, yeni bir bilimsel bilgiye ulaşır.

Zeytin ağacı, meyvesi, işleme tekniği ve insanın ona verdiği değer yargılarını araştırırken, arkeolojinin bu özeliğinden yararlanarak düşünsel olarak sorguladım. Ulaştığım sonuçlar beni de şaşırttı! Şimdiye kadar edindiğim birikimlerimi yeniden gözden geçirmeme neden oldu. Bakalım, sizde yeniden gözden geçirecek misiniz?

Zeytin ağacı ve meyvesi; İnsanlığın gelişimsel sürecinde; kutsallığın, bereketin, bolluğun, arınmamın, zaferin,  ölümsüzlüğün, adaletin ve bilgeliğin simgesel anlamı yüklenerek tüketildi. Bu cümlemi kullanırken ilginizi çekmiştir? Cümlemde “sembol” değil; simge kelimesini kullandım. Çünkü bizler sembole değişmez anlamlar yükleyerek kullanırız. Oysa simge; belli bir insan topluluğunun, uzlaşarak, kendisine belli bir anlam yüklediği somut imgenin (Sembol), soyut açıklamasıdır. Yapılan bu açıklamalar, insan belleğinde oluşan birikimlerin,  sosyokültürel ve inançsal kimliğini oluşturması açısından farklılıklar gösterebilir?  Bu düşünsel kaynaktan yararlanarak simge kelimesini kullanmayı tercih ettim.

Biliyorum, zihinsel anlamda, kafa karıştıran bir açıklama oldu? Bunu durulamak için, sizin de bildiğiniz bir sembolün; simgesel açıklamasını yapmak isterim.

Birleşmiş Milletler’in sembolünü biliyorsunuz?

Bayrağın üzerinde yer alan Birleşmiş Milletler resmi sembolü;  iki zeytin dalıyla çevrili Kuzey Kutbu merkezli dünya haritasından meydana gelir.  Sembolü çevreleyen 2 adet zeytin dalı barışı simgeler? Dünya haritası ise yeryüzünde yaşayan tüm bireyleri; mavi renk ise denizleri…

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyada oluşan kaosu sonlandırmak ve toplumsal barışı sürekli kılabilmek için hazırlanan bu sembolün açıklamasını, simgesel olarak böyle yorumluyorlar?

Şimdi bakalım, bu sembolün simgesel açıklaması ile uygulaması bir birbiri ile örtüşüyor mu?  Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üye 193 ülke var. Bunlardan, yalnızca beş ülke veto hakkına sahip! Yani, 188 ülke barışın sürmesi için karar alsa bile, bu beş ülkeden biri veto hakkını kullanarak, alınan kararı yok sayabilir. Yani savaşa devam! Nerde kaldı barış?  Kararları yok sayılanlar için Birleşmiş Milletler’in barış sembolün bir anlamı kalır mı? Kalmaz tabii! Dünya gerçekten beşten büyük; ama bunu kime anlatacaksın ki?.. Bu sembolü tasarlayanlar, zeytin dalını sembole koymuşlar ama meyvesini koymamışlar? Neden mi?  Meyvesini kendilerine ayırdıkları için! Çünkü savaş güçlüler için ganimettir!

ZEYTİNİN YAŞAM KÜLTÜRÜMÜZLE İÇSELLEŞMESİ

Yakın dönem arkeolojik bulgulara göre; zeytin ağacı ve meyvesi zeytinin; günümüzden 6000 yıl önce, Mezopotamya kültür havzasında, ıslah edilmeye başlandığı, günümüzden 4000 yıl önce de Anadolu kültür havzasında planlı üretime geçildiği bilinirdi.

Bu veriler ışığında araştırmalar sürerken, 2018 yılında, Muğla’nın, Yatağan ilçesi, Eskihisar mahallesinde bulunan fosil yataklarında, araştırmalar yapan, İsveç Bilimler Müzesi ve Viyana Üniversitesi’nden oluşan bilim heyeti, Türk bilim insanları eşliğinde, fosil örnekleri toplar.

Bu örnekler üzerinde yapılan incelemelerde, en erken 11.5,  en geç 14.5 milyon yıllık olduğu tahmin edilen zeytin polen fosiline rastlarlar. Bu veriler ışığında, değerlendirdiğimizde, zeytinle ilgili en eski bulgunun Anadolu topraklarında olduğu belgelenmiş olurlar.

Vatanı Anadolu olan zeytin, yaşamsal sürecimizin vazgeçilmez bir ürünü olarak, sağlıklı bir yaşam sürmemize, katkılar sağladığı gibi, mitolojilerimize, inançlarımıza, sosyal ve kültürel yaşamımıza da,   büyük zenginlikler katar. Gelin bu zenginliği birlikte paylaşalım.

Antik Anadolu kültür havzasında, zeytin ağacı ve zeytinle ile ilgili ilk yazılı bilgiler Hititçe tabletlerde karşımıza çıkar.

Bulunan, çivi yazılı tabletlere de zeytinin ismi  “GIŠSERDU ya da GIŠZERTU(N)’’olarak geçer. Bu kelime sizi şaşırtmasın! Günümüzde de bu kelimelerin kök anlamlarından; iz sürerek batı ve doğu kültürlerinde aynı anlamı taşıyan çok sayıda sözcükler türetilir.

Etimolojinin (kök bilimin),  karmaşık kavramlara girmeden bir iki örnek vermek istiyorum.

GIŠ-ZER-TU(N), kelimesinde bulunan “ZER”in günümüzdeki anlamı altındır. Batı kökenli dillerde “gliss” parıltı anlamını taşır. Hititçedeki, GIŠ-ZER-TU(N), kelimesini, günümüzdeki kullanımı ile  “Altın gibi parlayan” olarak tanımlayabilir miyiz?   Neden olmasın? Zeytin yağının rengi de  öyle değil mi?..

Zaten, paranın,  günlük yaşantımıza,   girmeden önceki topluluklarda, zeytinyağına “sıvı altın’’ denirdi!

Sümerler, zeytin ağacına ve zeytine “ZİRDUM’’ ;  Sümer kültüründen etkilenen Akadlar  “ZERDU” veya “SERDU’’, Akatların kültüründen etkilenen Aramiler de, “ZEYTA’’ adını verirlerdi.

İbraniler; zeytine “Zait” (okunuşu Zeyt), Araplar “Zaitum’’ okunuşu “zeytun’’ Orta Asya’dan, Anadolu’ya gelen Türkler ise, Arapçanın etkileşimi ile önce “Zeytun”, daha sonra, koşuşma diline uygun olarak ,  “zeytin” sözcüğünü kullanırlar.

Gördüğünüz gibi, Anadolu toprakların, doğusunda, güneyinde ve kuzeyinde yer alan uygarlıkların hemen hemen tümü, zeytin kelimesinin, Hititçedeki söylenişi ve anlamını korunarak kullanıldılar.

Batı uygarlığı da, doğudaki anlamını koruyarak, kendi kök bilimine uyarlayarak, aynı anlama gelen kelimeler üretti.  Antik Yunancada ‘zeytin’ anlamına gelen ‘elaia’’ kelimesi, Samilerde ‘yağ’ı simgeleyen ‘ulu’ kelimesinden esinlenerek kullanılır. Latincede ‘oli’ ve çağdaş Yunancada ‘‘oleum’’  yine ‘ulu’ sözcüğünden türemiş sözcüklerdir. Yağ anlamını taşır. Girit uygarlığında “Elaiwa” sözcüğü hem zeytin, hem de yağ anlamında kullanılır.

Zeytin ağacının;  İnanç kültürümüzde, insanlıkla birlikte var olduğuna inanır. Bunun için; ölmez ağaç, bütün ağaçların ilkidir, kutsal ağaç gibi anlamlar yüklenir.

Yüklediğimiz bu anlamları, mitoloji, inanç kültürü ve felsefe ile yoğurarak yaşam kültürümüze yansıtırız. Çünkü ölümlü olan insanın, ölümsüz bir ağacın yaşam bilgeliğinden öğreneceği çok şeyler vardır.

Ağaçların ilkidir denir,  çünkü insan olmanın, öze dönmenin, yolcuğunu onun yolculuğu ile özdeştiririz. Kutsal Ağaç deriz. Çünkü ulu yaratanın, günahlarımızı bağışladığını, yeniden erdemli bir yaşama dönmemiz için beyaz güvercinin ağzı ile gönderdiği zeytin meyvesinin ağacına bir gönderme yaparız.

Zeytin ağacı; doğanın, bizlere verdiği bir armağan olarak kutlu, ulu yaratanın bahşettiği bir armağan olarak kutsaldır. Bu özelliği ile inanç kültürümüzde, sosyal ve kültürel yaşamımızın her alanında, ona sonsuz anlamlar yükleriz.

İzin verirseniz; İnsanlığın gelişimsel sürecinde,  önemli değişim ve dönüşümlere neden olan, inançsal, mitolojik ve yaşam alışkanlıklarına değinen birkaç öyküye değinmek istiyorum.

Kutsal kitaplarda anlatılan, Hz. Nuh tufanı hepimiz biliriz. Anlatımlarda, çok az farklılıklar olsa bile, özde anlatılmak istenen konu aynıdır.

İnsanoğlu, ulu yaratana karşı, erdemsiz,  eksik ve kusurlarından kaynaklanan günahlar işler. Günah işleyenler, bedelini tufanla öderler. Geriye,  Ulu yaratanın kollayıp koruduğu, imanlı ve erdemli bir yaşam süren,  Hz. Nuh, ailesi ve Salih insanlar kalır. Ulu yaratan, Salih insanların, erdemli bir yaşamı sürdürmeleri için, kendi özünden var edip kutsadığı zeytin ağacının bir dalını meyveleri ile birlikte, beyaz bir güvercinle gönderir. Bu anlatımla, zeytin ağacı ve zeytin; bizlerin ulu yaratanın özünden emanet aldığımız kutsal bir armağan olarak ifade edilir.

Bizlerde,  erdemli bir yaşam sürmek için, zeytinin yağa dönüşüm sürecini, içselleştirip,  ulu yaratana bağlılığımızı göstermek ve ulaşmak için bir takım ritüeller, gelenek ve görenekler geliştiririz.

Bu sütunlarda bunları tek, tek anlatma olanağım yok! Ama anımsatmak amacı ile bazılarına değinmek istiyorum.

Geleneksel olarak; İbadet hanelerimizin bahçelerine, zeytin ağacı dikeriz. Bu uygulamamızdaki temel amaç, ibadete katılan imanlılara, ulu yaratanın,  erdemli bir yaşamı sürdürmemiz için, armağan ettiği ilk meyveyi anımsatmak ve bereketinden yararlanmak için yaparız. Anadolu da, “ulu” adını taşıyan her camide, yüzlerce yıl önce ekilmiş bir zeytin ağacı bulunur. Bu yöntem, kilise, havra ve ziyaretlerde de uygulanır.

İkinci bir örnekte; kandil yakma geleneği. Niçin kandil yakarız? Ulu yaratanın bağışladığı armağanla, onun yolunda nurlanmak ve ziyasından yararlanmak için yakarız. Değil mi? Bir nevi ulu yaratana verdiği armağandan dolayı şükür ederiz! Bu ritüelimizden sonra, genel anlamda  “Allah’ım bizlere verdiğin nimetler için hamdı senalar olsun” duasını ederiz. Öyle değil mi? Diğer tek tanrılı dinlerde de aşağı yukarı aynı yöntem izlenir. Uygulanan ritüellerde, çok az farklılıklar olsa da, temel amaç ayindir. Ulu yaratana hamd etmektir.

Zeytin ağacı, Yahudi inancına sahip olanlar için de, kutlu ve kutsal bir ağaçtır. Bu, inancına sahip olanlar, kıyamet gününde, kendilerini kurtaracak olan Mesih’in;  Kudüs kentinde bulunan Zeytin dağına ineceğine inanırlar. Bu yüzden, yeniden dirileceklerine, inanan Yahudiler, zeytin dağının yamaçlarında mezarlıklar oluşturdular. Bu mezarlıklarda yatmak her Yahudi’ye kısmet olmaz!  Öncelikle, Yahudi inancına koşulsuz bağlı olmak ve inanç ritüellerini eksiksiz yerine getirmiş olması koşulu aranır. İkinci koşul mezar yeri bedelidir? Bu bedeli ne siz sorun ne ben söyleyeyim? Bavullar dolusu!!!

Zeytinyağı,  Antakya’da, Hıristiyanlığa da isim babalığı yaptı.  Antik Yunancada “Christos-Christianos” kelimeleri, genel anlamda “ovmak, sürmek, el sürmek- Mesh etmek” demektir. Bu yüzden, Antik Yunanlılar; Hz. İsa’ya “Christos” derlerdi. Yani Tanrı tarafından seçilmiş ve onun yağı (zeytinyağı) ile kutsanmış bir kimlik olarak tanımlarlardı. Oysa İbraniler ve Araplar Hz. İsa’ya, Tanrı’nın yağı ile Mesh edilmiş anlamında “Mesih” inananlara da “Meshi” derler. Gördüğünüz gibi hangi dilde yazılırsa yazılsın, anlamlandırılmak istenen kelime zeytin ağacı ve meyvesi zeytindir.

Unutmadan söyleyeyim, Hz. İsa; Kudüs’e zeytin dağını kullanarak girdi. Bu yüzden zeytin ağacından yapılan çarmıhla, infaz edildi.

Benim rahmetli babaannem, bu yüzden zeytini çatalla batırarak yemezdi! Neden mi? Ulu yaratanı ve onun ruhundan mesh edilen Hz. İsa’nın incinmemesi için. Bu gelenek, ulu yaratanın, iman yolunda olan bütün inançlarda da yer alır.

Hacı Bektaşi Veli’nin yolunu izleyen kardeşlerimiz, 40 gün 40 adet zeytinle, çilehanede marifet orucu tutarlar. Bu oruçla amaçlanan; gönül yolunda, en yüce düzeye ulaşarak, tanrısal gizlere ulaşmaktır. Bu orucu yalnızca kendini bilen afifler tutar.

Hacı Bektaşi Veli “İncinsen de incitme”, “Her ne ararsan kendine ara’’ sözlerini ne güzel söylemiş.

Zeytin ağacı ve meyvesi, İnancımızda ve inanç kültürümüzün her alanında ve ritüelinde yer alır. Bu konuda sonsuz anlatımlar var. Ne yazık ki bunların tümünü burada anlatma olanağım yok!

ZEYTİNİN SOSYAL, KÜLTÜREL VE FELSEFİ YAŞAMIMIZDAKİ YERİ

Zeytin ağacı, zeytin ve yağı yalnızca İnanç kültürümüzde yer almaz aynı zamanda, sosyal ve kültürel yaşantımızı da etkiler.

Zeytin ağacı;  tarihte,  kanun ile koruma altına alınan ilk ağaçtır. Solon kanunlarına göre, ağaç kesenlere ağır cezalar uygulanırdı.

Olimpiyatlar da, yarışı kazananlara zeytin dalından yapılan taçla ödüllendirirler.

Tıp biliminin kurucusu sayılan Hipokrat yıkanamayanlara, hiç değilse zeytinyağı ile vücutlarını ovmalarını öğütlerdi.

Antik dönemde; spor yapanlar, kaslarını yumuşatmak ve vücutlarını parlatmak için zeytinyağı kullanırlardı.

Bizde de, Kırkpınar da yağlı güreşler yapılır. Güreşçiler zeytinyağını vücutlarına sürerek er meydana çıkarlar. Yani ulu yaratanın, kutsayıp gönderdiği zeytin meyvesinin yağını vücutlarına sürerek erdemli bir ruhla güreşirler.

Zeytinyağı, yakın döneme kadar, evimizde bulunan kandil ve fanusların yakıtıdır. Bazen nur olur; ulu yaratana giden yolu aydınlatır; nuru ziya olur. Bazen de, karanlığı dağıtmak için ışık olur.

Günlük beslenmemizin en değerli ürünüdür. Aşımıza tat, katığımıza yoldaşlık yapar.

Rahim ve rahmanın adı ile orucumuzu onunla açarız.

Say say bitmez! Zeytin ve meyvesi, İnançlarımızda, öykülerimizde, sosyal ve kültürel yaşantımızın her yerindedir.

DÜNYANIN MEYVE VEREN EN YAŞLI ZEYTİN AĞACI NEREDE?

Dünyanın meyve veren en yaşlı zeytin ağacının nerde olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz değil mi? Söylediğimde şaşıracaksınız!  Evet, ilimiz Payas ilçesi sınırları içinde bulunan; Sokulu Mehmet Paşa külliyesinin avlusunda 1353 yıldır yaşamını sürdürüyor.

Dönemin Padişahı Kanuni Sultan Süleyman;  1574 yılında; kaptanıderyası ve sadrazamı olan; Sokulu Mehmet Paşa’ya bir külliye yaptırmasını ister.  Sokulu Mehmet Paşa, Baş Mimar Sinan’la beraber Payas’a gelir ve burada külliyeyi yapmaya karar verirler. Külliyenin planlanması sırasında; zeytin ağaçları arasında yaşlı bir zeytin ağacına rastlarlar. Sokulu Mehmet Paşa, bu yaşlı ağacın korunmasını ister; Baş Mimar Sinan da, bu ağacı koruyacak şekilde külliyeyi planlar ve inşa eder.1353 yılıdır, meyve veren bu ulu ağaç, bu yaşlı hali ile bile her yıl yaklaşık olarak 100/120 kilo arasında zeytin tanesi ürün vermektedir. Ululuğu ve bereketi ile sonsuz yaşamı olsun.

ALTINÖZÜ’ ÜN İSMİ NERDEN GELİYOR?

Peki,  “Altınözü’’  ilçemizin isim babalığının nerden geldiğini biliyor musunuz? Evet, yazılı kaynaklarda birçok öykü var. Bunlardan biri; Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in Mısır seferi (1515) sırasında; bu bölgede altın madeni olduğu gerekçesi ile bölgede bulunan bu yerleşkeye  “ALTINÖZÜ’’ adını verdiği söylenir? Bu öykü özü ile örtüşüyor mu? Bir bakalım!

Altınözün’ de en çok ne yetişir? Zeytin!  Zeytin’in yağını çıkarmak için hangi geleneksel yöntem izlenir? Batuz veya Vatuz  (Eimolojide B ve V harfleri dil guruplarına göre bir birinin yerini alabilir) dediğimiz yalnızca zeytini ezmek için kullanılan; taş değirmenlerle yapılır.

Zeytin toplandıktan sonra; yapraklarından ayrılır. Taş değirmene yerleştirilir. Hamur kıvamına gelene kadar ezilir.  Hamur haline dönüşen zeytinler;  ılık su bulunan bir kabın içinde dökülür. Zeytinyağının özgül ağırlığı sudan az olduğu için, yüzeyde toplanır. Yüzeyde toplanan zeytinyağını elle avuçlanarak toplanır ve başka bir kaba aktarılır. Daha sonra, tülbentte benzer bir bezle, süzülür. Emek sonucunda elde edilen ürün nedir? Altın sarısı bir sıvı. Nereden elde edildi? Özünden! Yani zeytinden! Yöre halkı bu ürüne; Arapçada; su ile yıkanmış zeytin anlamında gelen  “Galıszeytun” derler.

Zaten Hititler de zeytin ağacına ve zeytine; “GIŠZERTU(N)’’ yani parıltılı, ışık veren,  altın demezler miydi!

Hititlerden günümüze kadar, kültürel bellek aktarımı ile gelen zeytinden, yağ elde etme yöntemi, yörenin ismi ile ne kadar çok örtüşüyor değil mi?  Sonuçta özden altın çıkarıyorlar!  Bunun için yöreye “ALTINÖZÜ’’ ismini ziyadesi ile hak ediyor.

Bildiğim kadarı ile tarihi süreç içinde;  Altınözü ve çevresinde; açılmış her hangi bir atın madeni yok?  Yörede;  bulunan çil çil altılar, geçmiş uygarlıklara ait.  Bu da bize yörenin, geçmişte zeytin ticaretin yapıldığı önemli merkezlerden biri olduğu gösteriyor. Bankacılık yapan Haçlılar, Kos kalesini, burada boşuna mı kurdular zannediyorsunuz?  Zeytin ticaretini ve gelirini denetim altına almak için kurdular. Yağlı ticareti kim yapmak istemez?

Makalemi Homeros’un, zeytin ağacı için söylediği özlü bir sözü ile bitirmek istiyorum:

“Herkese aidim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonrada burada olacağım.”

Zeytin hasadı yapan tüm üretici ve emekçilerimize bereket dolu bir mevsim dilerim. Emekleri değer bulsun.

Sizlere de; ömrünüz zeytin ağacı kadar uzun; bedeniniz zeytinyağı kadar sağlıklı; yuvanız zeytin taneleri kadar bereketli bir yaşam dilerim. Zeytinyağının nuru ile aydınlanın.

Saygılarımla.

.