Lafla Yürümez…

Lafla peynir gemisi yürümez… Tıpkı bunun gibi, ekonomide lafla yürümez. Ekonominin bazı kuralları vardır. Eğer bu kurallar usulüne uygun bir şekilde uygulanmaz ve kuralın dışına çıkılmak suretiyle ekonomi yönetilmeye kalkışılırsa, sonuç bir ekonomik kaos olur. Ben yaptım oldu anlayışı ile hareket edilir, kişinin isteği ve beklentisi doğrultusunda ekonomiye yön verilmeye çalışılır, sorunların çözümü için ekonominin […]

Lafla peynir gemisi yürümez…

Tıpkı bunun gibi, ekonomide lafla yürümez.

Ekonominin bazı kuralları vardır. Eğer bu kurallar usulüne uygun bir şekilde uygulanmaz ve kuralın dışına çıkılmak suretiyle ekonomi yönetilmeye kalkışılırsa, sonuç bir ekonomik kaos olur.

Ben yaptım oldu anlayışı ile hareket edilir, kişinin isteği ve beklentisi doğrultusunda ekonomiye yön verilmeye çalışılır, sorunların çözümü için ekonominin kuralları yerine kişilerin beklentileri doğrultusunda oluşturulmak istenen kurallar yaşama geçirilmek istenirse, sonuç tıpkı içinde bulunduğumuz durum gibi olur.

Her şey güllük gülistanlık gibi gösterilmeye çalışılır.

Her konuda gidişatın iyiye yönelik olduğu doğrultusunda açıklamalar yapılır.

Vatandaş sıkıntı içerisinde kıvranırken, bu sıkıntıların geçici olduğu, iç ve dış mihraklı kaynakların eseri olduğu, gerçekte böyle bir durumun söz konusu olmadığı yolunda açıklamalar yaptırılır.

Öyle ki; yapılan bu açıklamalara kendileri de inanmaya başlarlar.

Oysaki gerçek durum bunun tamamen aksi doğrultudadır.

Bir takım istatistik verileri, kalem oyunları ile değişik göstermek, olumsuzu olumluya, olumluyu ise olumsuza çevirmek elbette ki kâğıt üzerinde mümkündür.
Ama kâğıt üzerinde yapılan bu hareketler gerçek durumla hiçbir zam
an bağdaşmaz.
Ekonominin rayında olup olmadığını, sıkıntıların eşit bir şekilde paylaşılıp paylaşılmadığını ve kısa sürede bu sıkıntılı durumun üstesinden gelinip gelinemeyeceğini en iyi sade vatandaş bilir.

Çünkü o sade vatandaş, ekonominin verilerinin sağlıklı bir şekilde yansıtılıp yansıtılmadığını, cebine giren ve cebinden çıkan para ile hassas bir kuyumcu terazisi gibi tartar ve ona göre notunu verir.

Eğer vatandaşın cebine giren para giderek gücü açısından azalıyor, cebinden çıkan para ise artıyor ise, ekonomide işler hiçte iyiye gitmiyor demektir.

Ekonomik sıkıntı içerisinde olan, ekonomik kriz yaşayan ülkelerde vatandaş şuna bakar: Eğer sıkıntı eşit şekilde paylaşılıyor, sorunların üstesinden gelebilmek için herkes eşit bir şekilde elini taşın altına koyuyor, yine herkes eşit bir şekilde kemerlerini sıkıyor ise, o ülkede ekonomik krizin en az bir zararla atlatılması ve üstesinden gelinmesi mümkün olabilir.

Eğer bu yapılmıyor, belli bir kesimin refah düzeyinde, gelirinde, harcamalarında önemli bir değişiklik olmuyor ve hatta lüks ve şatafat gözle görülür bir şekilde devam ettiriliyorsa, o ülkede ekonomik sıkıntının eşit bir şekilde atlatılması ve üstesinden gelinmesi mümkün olamaz. Mümkün olsa bile bunun yükünü, açlık, yoksulluk sınırı içerisinde yaşayanlar, memurlar, emekliler, işçiler, dar gelirliler, gecekondularda ve kırsalda yaşayanlar çeker.
İnkâr kabul etmeyecek bir şekilde ülkemizin de bir ekonomik dar boğaz içerisinde olduğu görülmektedir.

Bir süredir devam eden bu ekonomik sıkıntının üstesinden gelinebilmesi için ekonomistler çeşitli yol ve yöntemler göstermektedirler.

Ama gösterilen bu yol ve yöntemler, yükün herkesin sırtına taşıyabileceği kadar bindirilmesi ve böylece sorunların üstesinden daha kolay ve daha az zararla çıkılabilmesi doğrultusundadır.

Ancak gelişmeler bunun tam anlamıyla uygulanmadığını göstermektedir.

Bütçe açıklarını kapatabilmek, geçici bir iyileşme havası sağlayabilmek için alınan ve ekonomistlerin doğru bulmadıkları kararlar sonucu, durumun giderek daha karmaşık bir hal aldığı izlenmektedir.

Özellikle vatandaşları doğrudan etkileyecek olan vasıtalı vergilerin kaynağını oluşturan kalemler üzerinde, ekonomik açıdan izah edilmesi mümkün olamayan zamlar, sade vatandaşın nefes almasını imkânsız hale getiren bir durumun oluşmasına neden olmaktadır.

Dolaylı vergilerden en çok dar gelirli vatandaşların etkilendiği bilinen bir gerçektir.
Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi hemen herkesin kullanma durumunda olduğu kalemlerle ilgili olarak gelen faturalara bakıldığında, her birinin ayrı ayrı birer vergi olduğu net bir şekilde görülmektedir.

Kendisinin kullanmadığı elektriğin bedelini ödemek, kendisinin yakmadığı doğalgazın karşılığını vermek, akaryakıta gelen zamlar sonucu zorunlu olarak kullandığı mallar nedeniyle ödediği zamlı paralar bir araya getirildiğinde, bundan kimin en çok zarar gördüğü net bir şekilde anlaşılır.

Bu nedenlerle biz ekonomideki sıkıntının yokmuş gibi gösterilmesi suretiyle sorunların hafife alınması yolundaki yanlış kararların ve atılan yanlış adımların ilerde daha çok sıkıntılara neden olabileceğini hissettiğimiz için, konuyu gündeme taşımak gereğini duyduk.

Temenni ediyoruz ki; bu uyarılara kulak verilir, ekonomideki sıkıntı yine ekonominin kuralları doğrultusunda çözülmeye başlanmak suretiyle aydınlığa kavuşulur…

nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version