Biz de Hatırlattık!
Hatay’ın nakliye ve ulaşım sektörünün önde gelen isimlerinden biri de olsa, onu sık sık siyaset, toplum ve ekonomi başlıklarında cesur eleştiriler paylaşırken izliyoruz. Hayata müdahil olmaktan çekinmeyen halinin son durağı ise, bir yol! Evet… Samandağlı İşadamı Ayhan Kara, evinin de olduğu Kapısuyu noktasındaki ‘yolu gündeme’ taşıdı, ‘çukur sayma’ etkinliği ile mesajı ise yerel idarecilere oldu…
“Olduğun gibi görün” felsefesini benimsemiş, günümüzün gösterişten uzak duruşuyla ön plana çıkan genç patronlarının başında geliyor, Samandağlı İşadamı Ayhan Kara. Has Turizm’in babadan teslim emanetinde ulaşılan başarıyı ise, “Biz, tüm çalışanlarımızla beraber, büyük bir aileyiz” felsefesiyle açıklıyor.
Bugün; biraz siyaset, biraz yerel idareciler, biraz Samandağ, ama çokça da gündem başlıkları üzerinden ilerledik sizler için. Merak edilenleri sorarken de, alacağımız cevapların samimiyetinde adımladık.
O zaman ilk sorumuzla başlayalım…
Konuşmaya biraz sizle başlayalım istiyorum… Ayhan Kara, nasıl bir işadamı; Beklentileri, ufku, çalışanları ile ilişkisi ve yönetim tarzı olarak?
İş hayatına atıldığım ilk günden bugüne, kendim olmaya çalıştım. İş dünyasında farklı, kendi sosyal çevresinde farklı davrananlardan asla olmadım. Peki, nasıl bir patronum? Açıkçası; çok sıradan, kaprisleri ya da kompleksleri olmayan, kendisiyle ve çalışanlarıyla barışık biriyim. Şunun altını özellikle çizmek isterim ki… Kapım, tüm çalışanlarıma sonuna kadar açık. Dileyen çalışan, gelip de dilediği konuyla ilgili benle konuşabilir. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Ulaşılamayan bir işveren asla olmadım. Hatta her bir çalışanıma şöyle de bir mesaj gönderdim… İşleyişte her hangi bir adaletsizlikle karşılaştıklarını düşündüklerinde, beni rahatlıkla arayabilirler. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
Zira bugün bir yerlere vardıysa şirketimiz, bu, çalışanlarımız sayesinde.
Haftanın 7 günü, Samandağ Kapısuyu’ndaki taş bir evin rahatlığını tercih ediyorsunuz, ki işinize de her gün buradan gidiyorsunuz. Dünyayı gezen ve dünya ile de iş yapan biri olarak, sizi lüks bir apartman dairesi yerine buradaki köy yaşantısına bağlayan nedir?
Burada olmaktan fazlasıyla keyif alıyorum, desem… Burada yaşayan birini rahatsız etmeyen bir şey beni de asla rahatsız etmiyor. Onları mutlu eden her şeyle de mutlu oluyorum. Şehir ortamı ile kıyaslandığında, burada olmak beni mutlu ediyor açıkçası. Buradaki insanlar, şehirdekine kıyasla daha doğal, daha içten, ki en önemlisi de… Gizli ajandaları yok! Bir diğer güzel tarafı da… Taşra diye adlandırılan burada, siyasi ve ekonomik çarkların yarattığı zorlu yaşam koşullarının etkisi daha az hissediliyor. Tüm bu nedenlerden dolayı, burada yaşamaktan çok büyük bir keyif alıyorum, ama keyif verdiğime de inanıyorum.
Sizi dinlerken, akla, yerel idarecilerle yaşadığınız sıkıntılı süreçler geliyor. Bir dönem Mithat Nehir’le ve şimdilerde de Refik Eryılmaz’la… Yaşananları bir de sizden dinleyelim istiyorum ama… Bu konuda ortak bir üretim noktası ya da uyum yaratmak, bu kadar mı zor?
Ben, her ortamda, herkesle uyum içinde çalışabilirim. Bu tecrübeye de sahibim. Buna dair niyetim de var. Ama gelin görün ki, siyasetçiler biat seviyorlar. Şöyle ifade edeyim… Hayatım boyunca hiç kimseye biat etmedim. İnanmadığım hiçbir şeyi kabul etmedim. Gördüğüm yanlışların altını çizdim ve konuşmaktan da asla çekinmedim.
Öncelikle şunu sorayım sizlere… Bir siyasetçi, koltuğa niçin kurulur? Prestij için mi? Etiket için mi? Para için mi? Güç için mi? Hiç biri değil! Hizmet için! Siyaset, hizmet için bir araçtır. Gidin yurt dışına, modern ülkelere… Belli bir bilgi birikimine, vizyona sahip insanları siyasete sokmak için ilk elden davet ederler. Burada ise…
Gelelim Samandağ’a… Ben, sorumluluk sahibi bir vatandaş olarak diyorum ki, çarpık çurpuk bir kentimiz var. Sahil şeridimiz berbat durumda… Yollarımız rezalet… Çöplerimiz toplanmıyor… Ben, böyle bir yaşam istemiyorum ve daha iyisi için de seçilmişlerden talep ediyorum. Ben bir vatandaş olarak talep ediyorsam eğer, sizler de siyasetçi olarak sorumluluğunuzu yerine getirin. Yok, beceremiyorsanız da, bir kenara çekilin. Ama bunu yapmıyorlar. Aksine, bu defa kendilerine alternatif olarak gördükleri insanlara dikleniyorlar. Yetmiyor, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Ben ne yazık ki bunu yaşadım.
Mithat Nehir ile başlayalım mı?
Kendisiyle ilk başlarda hiçbir sıkıntı yaşamadık. Bu eve de geldi. Sohbetlerimiz oldu. Hatta kültürel faaliyetler kapsamında, Hatay’ı, Samandağ’ı tanıtma çabası içindeydik. Ta ki, bir Gazeteciler Cemiyeti tarafından ‘yılın belediye başkanı’ ilan edilip, kendisine plaket verilinceye kadar! Bu haberi okuyunca, açıkçası kötü hissettim. Neden? Samandağ’ın hali ortada! Az önce saydığım şartlar söz konusu. Ama bir Cemiyet çıkıyor ve ‘Eline sağlık Sayın Başkan, çok güzel şeyler yapmışsın’ deyiveriyor. Şimdi bu, önemli bir bakış açısı. Zira Samandağ’ı bu hale getirenlere, siz kalkıp alkış tutuyorsunuz. Ben, buna dair ne hissettiğimi herkesle paylaşma gereği duydum. Tabi böyle olunca da, eleştirilen tarafta duran herkes bir şeyler yazmaya başladı. Hatta bana, aileme, rahmetli babama dil uzatıldı. Yapılacak tek şey mahkemeye vermekti. Hakaret davası açtım. Sanıyorum hüküm giydi. Ama daha da artması için çabam olacak! Ardından, bu evler için ‘kaçak yapı’ suçlamaları paylaşılmaya başlandı. Hatta hazine arazisi dendi. Belediye Meclisi eliyle, bu ev için yıkım kararı dahi aldılar. Sürecin ardından gelen mahkeme aşaması mı? Bizi haklı gördü. Anlayacağınız, haklı olan taraf bir kez daha kazandı.
Peki, Refik Eryılmaz ile yaşadıklarınız…
Refik Yılmaz ile de seçimler öncesinde defalarca bir araya geldik. Biliyorsunuz, bizim, ‘Sözümüz Var Meclisi’ adında bir yapılanmamız var. O dönem, henüz ikinci senesini yaşıyordu. O süreçte arkadaşlarla bir araya geldik ve bir aday çıkartma düşüncesi oluştu, ki bunlar yaşanırken, Refik Eryılmaz ne adaydı ve ne de adaylığından bahsediliyordu. Seçimlerde, bizlerin varlığı nedeniyle ciddi anlamda oy kaybettiler diyebilirim. Bu gelişmenin ardından başka başka atışmalar da oldu. Hatta bizleri, bir takım partilerin projesi olmakla suçladılar. Yani anlayacağınız, muhalefet etmeyeceksin! Özetle, ana muhalefet partisi, muhalefeti sevmiyor! Hele hele kendisine karşı bir muhalefeti asla kabul etmiyor. Burada da yaşanan buydu. Muhalefet olmayacaksın, alternatif üretmeyeceksin, alternatif olmayacaksın!
Siyaseten rakip olarak görülmeniz mi, tüm sıkıntı?
Mümkündür, evet…
‘Anadolu Partisi’ adı altında siyaset içinde olduğunuz ve üretim yaptığınız bir döneminiz de oldu. Bugüne bakıldığında, siyaset ‘bitti’ diyor musunuz?
Siyaset asla bitmez…
Sizi tekrar siyaset sahnesinde görme ihtimalimiz var mı?
Ben hep oradayım! O sahneden hiç inmedim! Eğer memleketinizi seviyorsanız, yapılanların doğru olmadığına inanıyorsanız, sesinizi çıkartmanız gerekiyor. Daha iyi yaşam koşulları arzuluyorsanız, bunu duyurmanız gerekiyor. Siyaset de bunun en önemli aracı. Bu anlamda teslim ettiğiniz emaneti de takip etmeniz gerekiyor. Ben, bunu yaptığıma inanıyorum. Yapmaya da devam edeceğim.
Nakliye ve taşımacılık, sizde bir aile geleneği ve işi, ama… Son yıllarda, sahip olduğunuz tarımsal arazilerde şaraplık üzümden zeytine, ciddi üretim alanları ve yatırım seçenekleri oluşturuyorsunuz. Bu, mevcut sektörün sıkıntıları adına, yelpazeyi genişletme ve riski de o yelpazede dağıtma çabası mı?
Aslında hobi olarak başladı, diyebilirim. Ama bunu da ana uğraş alanımıza bir alternatif olarak asla düşünmüyorum. İfade ettiğim gibi, hobi olarak başladı… Ama ölçek zaman içinde büyüyünce, ticari bir çerçevesi de olacak diye düşünüyorum. Hatta buradaki üretim bandını, ‘Sözümüz Var Meclisi’ çatısı altında kooperatifleştirme düşüncemiz de var. Düşünün, burada hem geleceğe yönelik bir üretim hem de istihdam da olacak.
Aslında ifade etmek istediğim şu ki… Bu coğrafyada inanılmaz bir potansiyel var ve ben bu potansiyeli görebiliyorum. Hatta başka memleketlerdeki potansiyellerle karşılaştırıyorum. Bizim onda birimiz bile yoklar, ama coşmuş durumdalar! Ama biz, sahip olduklarımıza karşılık, hiçbir şey yapmıyoruz. Sahi, Samandağ’a ait neyimiz var? Evet, NEY’imiz var. Samandağ Biberi ve İpeği var. Ama hiç biri noktasında da ‘aman aman’ bir çaba içinde değiliz!
Geçtiğimiz günlerde, Kapısuyu noktasında ‘çukur saymaca’ şeklinde ilerleyen bir uygulamaya önderlik ettiniz ve ilgili belediye yönetimlerini de, hizmet başlığında buraya davet ettiniz. Sonuç ne oldu?
Tam 1500 çukur sayıldı. Ama birçok çukuru da göz ardı ettik! 10-15 cm altındaki çukurları saymadık. Ne oldu kısmına gelirsek eğer… Biz, Pazar günü bahse konu çukurları saydık. Pazartesi bir sessizlik oldu. Ardından, ‘koskoca işadamı, başka işi yok mu’ diyen kesimler oldu. Tamam da, eleştirdiğiniz o işadamı, sizlerin hemşerisi ve burada yaşayanlardan biri, ki o çukurlara da her gün düşen, dört lastiğini defalarca değiştiren de biri. Ama sessiz kalmak yerine konuşan da biri. Durum, Büyükşehir Belediyesi’ne de yansıyınca, ekipler geldi ve burada bir çalışma gerçekleştirdi. Ama olan da, 1500 çukurdan 43’üne yönelik bir yama çalışması!
Aslına bakarsanız, bu süreçten çok öncesinde, konu, burada gerçekleşen bir toplantıda dile getirilmişti, benim tarafımdan Sayın Lütfü Savaş’a! Çukurları anlattım kendisine, ‘yakışıyor mu bize’ diye de şikâyetimi paylaştım. Telefonu aldı. Etrafımızda çok sayıda vatandaş da var. Şöyle konuştu… “Müdürüm, Kapısuyu-Vakıflı yolunu ne zaman yaparız? Bana tarih söyle!” Konuşmanın devamında da, “Ağustos’ta bitmiş olacak” diye de ekledi! Kendisine teşekkür ettik. Tarih, 2018! Ardından, bundan birkaç ay önce, bir konu üzerine kendisiyle telefonda konuşurken, yaşanan durumu bir kez daha hatırlattım kendisine ve süreci hatırlayıp hatırlamadığını sordum. “Yapmadık mı o yolu?” diye sordu! “Hayır” dedim, “Yapmadınız!” Hatta o çukur sayma işini de kendisine ilettim. Bunu duyunca, çukurların kapatılma talimatını bir kez daha verdi. Ve o talimatın üzerinden 4 ay geçti! Sonuç sıfır ve bizler de o ‘çukur sayma’ etkinliğini düzenledik. Dediğim gibi, Pazartesi sessizliğinin ardından, Salı günü bir ekip geldi. Tam tamına 43 çukur doldurmuşlar ve gerisini bırakmışlar! Bu hızla gidersek eğer, sanırım tüm çukurların dolmasını ölmeden önce görürüz!
Sanırım siyasetin üretim ve hizmet algısı böyle olduğu sürece, “siyasette varım” demeye devam edeceksiniz. Doğru mu?
Aynen, sonuna kadar hem de…
Teşekkürler…
Röportaj/Tamer Yazar