Manisa’nın Saruhanlı ilçesi Alibeyli Mahallesi’nde, sit alanında bulunan bir tarlada çıkan mozaiğin, tarih kaçakçıları tarafından alıcılarla buluşturulma çabası ve son anda yakalanmaları, “Hatay coğrafyasında bulunanlara ne kadar hakimiz, onları ne derece koruyabiliyoruz” sorusunu gündeme taşıdı.
Antakya, Defne ve Samandağ gibi, eski Roma hikâyesinin tarihsel ve kültürel emanetlerine ağırlıklı olarak ev sahipliği yapan Hatay coğrafyasının, tarih kaçakçılarına ve definecilere karşı ‘ne derece hazır’ olduğu konusu, son Manisa örneği ile bir kez daha gündeme taşındı. Bu durum, Anadolu coğrafyasının düne dair emanetlerinin yurt dışına kaçırılış hikâyesindeki trafiği de bir bakıma özetledi.
-ELDEKİ!-
Türkiye’ye, 2004’ten beri yürütülen çalışmalar sonucunda iade edilen ilk eserler, İsviçre’nin Zürih kentinde ele geçirilenler oldu. Aynı yıl, 396 eser Türkiye’ye iade edildi.
Türkiye’den kaçırılan ve Fransa’da bulunduğu saptanan Sultan 2. Abdülhamit’e ait 18 parça eşyanın 2005’te, İngiltere’deki Aphrodisias Friz Bloğu’nun da 2006’da iadesi sağlandı.
Bakanlıkça, 2007’de ise; Avusturya, İngiltere, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsviçre’den toplam 349 eserin iadesi gerçekleştirildi. Bu eserler arasında; Zırhlı İmparator heykeli başı, stel parçaları, Laodikya Antik Kenti’ne ait bronz el, Roma yüzüğü ile sikkeler yer aldı.
Aralarında Almanya, İsviçre, Bulgaristan, ABD, Avustralya ve İngiltere’nin de bulunduğu ülkelerden, 2012’de 86, 2013’te 30, 2014’te 86, 2015’te ise 39 eserin iadesi sağlandı.
Tarihi Yortan Kabı ile Yusuf Ağa Yazma Eser Kütüphanesi’ne ait el yazması kitap ve tarihi İznik çinisi de 2017 sonunda ülkeye kazandırıldı.
Yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarının iadesi konusunda; Almanya, ABD, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, İngiltere ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu farklı ülkelerde geçmiş yıllarda başlatılan iade çalışmaları ise devam ediyor.
-HATAY!-
Kadim Anadolu coğrafyasının, sahip olduklarının ‘kaçırılış’ hikâyesinde yürüttüğü hukuki mücadele, ne yazık ki mevcutların risk içinde olduğu gerçeğini noktalamıyor. Zira Manisa örneği, Hatay’ı da bu tartışmalı ve ‘riskli tablonun’ içine ister istemez sokuyor. Peki, Manisa’da yaşananlar mı?
-YAŞANAN!-
Konuya ilişkin alınan bilgiye göre, Jandarma ekipleri, Manisa’nın Saruhanlı ilçesi Alibeyli Mahallesi’nde sit alanındaki bir tarlada bir grubun mozaik bulduğu ihbarı üzerine çalışma başlattı. İhbarı yapan kişinin, tarla sahibinin de aralarında bulunduğu şüphelilerin, yabancı bir işadamı ile bir mozaiği satmak üzere pazarlık yaptığı ve 8 milyon dolar teklif eden bu kişiden 30 milyon dolar istedikleri bilgisini jandarmayla paylaştığı öğrenildi. Bunun üzerine izinsiz kazı yapılan bölgeye operasyon düzenleyen jandarma ekipleri, üzerinde çeşitli hayvan motifleri ile yazıların yer aldığı, Roma dönemine ait 2 bin 200 yıllık olduğu değerlendirilen, yaklaşık 50 metrekare büyüklüğündeki mozaiği belirtilen tarlada buldu.
-GÜVENLİK!-
Eski Roma’ya ait 50 metrekare büyüklüğündeki bir mozaik için milyonlarca dolarlık anlaşmaların yapıldığı Anadolu coğrafyasında, bu son olayın ardından şüphelilerin bir kısmı tutuklanırken, bir kısmı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ancak eldeki son örneğin Hatay’a mesajı net oldu. Sahi, Hatay coğrafyasında bulunanlara ne kadar hakimiz, onları ne derece koruyabiliyoruz?
Hatay’a yönelik turlar başlığında çalışan bir turizmci devam etsin bundan sonrası için…
“Manisa örneği korkutmalı mı? Aslında böylesi bir durum yaratmak da çok doğru değil, ama… Mevcutlara bakıldığında, tarihi destinasyonlara çok rahatlıkla zarar verilebildiği ve bu zararların da önüne geçilemediği bir dönemdeyiz. Hatay’daki sorun, en çok da personel eksikliği ile açıklanabilir aslında. Zira bunun en net örneği Saint Simon Manastırı. Bir tek güvenlik görevlisi var. O da kapıda duruyor. Manastır’ın olduğu yerde ne olup bittiğinin farkında bile değil. Zira istese de yerinden ayrılamıyor, kapı güvenliği adına. Ama burada bizleri gülümseten asıl uygulama, o bahse konu riski arttıran şey!
Personel eksikliğini anlarsınız, ki bu durumu da teknoloji ile kapatmaya çalışırsınız. Doğru mu? Ama buradaki güvenlik çalışanı, bu avantajı da kullanamıyor. Alanı izleyen kameralar var, ama bu çalışana verilmiş buna dair bir sistem uygulaması yok. Yani oradan akan görüntüyü anında izleyebileceği bir ortamı yok. Denilene göre, o görüntüler, Antakya kent merkezindeki kurumsal yapı içinden izleniyormuş. Yani gel de bu durum sizi gülümset-mesin! Buradaki amaç, anlık güvenlik ve anlık müdahale değil mi? O zaman, o izleme kabiliyetinin, buradaki güvenliğe verilmesi gerekmez miydi? Gerekirdi! Dor Mabedi’ni de soruyorsunuz! Orası da Allah’a emanet! Hatta orada durum çok daha kötü. Orayı koruyan tek bir kişi bile yok. Yıllar sonra o alana dikilmiş bir kurumsal uyarı tabelası dışında… Zaten o da yükselen otlar içinde kaybolmuş!
İşte tüm bu örnekler yüzünden… Evet, Manisa örneği korkutmalı! Hem de çok korkutmalı!” -Tamer Yazar-