Siyaset Tarihimizin En Nitelikli Siyasi Çalışmalarından Birisi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Hatay Eski Milletvekili Nihat Matkap, Flash Haber’de Bahar İlik’in sunduğu “Bakanlar Kurulu” adlı canlı yayın programına katıldı, gündemle ilgili görüşlerini aktardı.
Kültür Eski Bakanı Namık Kemal Zeybek ve Devlet Eski Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun da yer aldığı programda Matkap, 6’lı masanın önemine vurgu yaptı, siyaset tarihimizin en nitelikli siyasi çalışmalarından birisi olduğunu vurguladı.
Siyaset sanatının bir çatışma sanatı olmadığını, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasıyla vatandaşların sosyal ve ekonomik yaşam standartlarını yükseltmek adına çözüm üretme sanatı olduğunu söyleyen Matkap, “Bu çerçeveden baktığımızda ben 6’lı masanın çalışmalarını, kuruluşunu çok önemsiyorum ve bana göre 6’lı masa siyaset tarihimizin en önemli en nitelikli siyasi çalışmalarından birisidir. Çünkü Osmanlı döneminin sonları dahil cumhuriyet tarihi boyunca birbiriyle çatışan üç siyasal akımın temsilcileri bir masa etrafında buluşmuş. Muhafazakarlar, milliyetçiler ve seküler yaşamdan yana olan bu üç ülkemizin ana siyasal akımı yüz küsur yıldır birbiriyle çatıştı ve bu çatışmalarda biz büyük bedeller ödedik, askeri darbeler oldu, muhtıralar oldu, bir başbakan asıldı, bakanlar asıldı, tek amacı hedefi ülkenin bağımsızlığı olan refahı olan 68’li gençler idam edildi, kimi gençler hapishanelerde işkencelerde öldü, büyük bedeller ödendi, şimdi bu açıdan baktığımızda bu çatışma gruplarının temsilcilerinin bir masa etrafında toplanıp önce Türkiye demeleri. Kendi ihtilaflarını, farklılıklarını bir kenara atıp Türkiye’nin yaşamakta olduğu bu derin siyasi krizle ilgili çözüm için bir araya gelmeleri çok kıymetli. Bu çerçeveden değerlendirmek gerekiyor. Bir araya gelmeyi çok önemsiyorum” dedi.
Toplumun bir kesimi kendini eşit görmüyor …
İlk toplantılarının CHP ev sahipliğinde Ahlatlıbel’de olduğunu, burada ilk bildirinin yayınlandığını hatırlatan Matkap, “O yayınlanan bildiride son paragraf çok önemliydi. Şöyle diyordu: Bizler Avrupa Konseyi ve Avrupa birliği normları çerçevesinde, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği ve inandığı gibi yaşadığı bir Türkiye inşa edeceğiz. Bugün yaşadığımız sorunların tamamı bu paragrafın mahiyetinde gizli. Dikkat edin bir diyor ki Avrupa Birliği Avrupa konseyi normları çerçevesinde temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak. Bu çok önemli, bugün sıcak gündemin konuları bunlar. Herkesin kendisini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, çünkü bu konularda da ciddi tartışmalarımız var Türkiye’de. Toplumun bir kesimi kendini eşit görmüyor. Herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, bu sıcak gündemlerimizden biri de bu. Bu özgürlük ortamının kaybolmasıyla doğrudan bağlantılı ve herkesin inandığı gibi yaşadığı çünkü inançlarla ilgili sürekli tartışmalar var ülkemizde, yüz yıldır var. Kimi siyasi akımlar onunla doğrudan bağlantılı siyaset yapıyor. Bu çerçevede ben değerlendiriyorum. 28 Şubattaki toplantılarında sistemle ilgili itirazlarını açıkladılar ve bir köklü dönüşüm paketi açıklandı orada. Güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili öneri paketi sunuldu orada” dedi.
Temel çıkış Güçlendirilmiş parlamenter sistem …
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerken Cumhuriyet tarihinin en önemli değişikliklerinin yapıldığını söyleyen Matkap, şunları dile getirdi: “Biliyorsunuz 15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu, sonrasında bir olağanüstü hal ilan edildi, anayasa değişiklikleri, ilgili çevrelerin mutabakatı olmaksızın, iki siyasal parti temsilcilerinin bir araya gelmesiyle hazırlandı 40 günlük bir sürede hazırlandı. Burada üniversitelerin hukuk kürsüsü yok, burada sivil toplum örgütleri olmadı, diğer siyasi partiler yer almadı bu anayasal değişiklikler yapıldığı zaman. Tartışmalı bir süreçti ve bu olağanüstü hal koşullarında gerçekleşen değişimlerdi. Şimdi anayasa değişimleri çok önemli, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, bütün ilişkilerini ilgilendiren değişimler. Bu nedenle burada bir mutabakat olmadı, geçmişte 90’lı yıllarda bir takım değişimler oldu ama mutabakatla oldu genelde ve referandum ihtiyacı da olmadı bu değişimler sırasında. Şimdi referandum hatırlarsanız 16 Nisan 2017 tarihinde oldu ve kıl payı Evet oyları hayır oylarını geçti. Bu arada bir ince nokta şu, o tarihte 2 buçuk milyona yakın mühürsüz oylar tartışması vardı ve bugüne kadar devam ediyor. Referandum halen, toplumun bir çok kesiminde sonuç itibariyle şaibeli olarak görülüyor. Bir anlamda önümüzdeki seçimler bu referandumun tekrarı mahiyetinde olacak.
Partili Cumhurbaşkanı toplumsal huzura katkı verebilir mi?
Temel çıkışımız güçlendirilmiş parlamenter sistemdir diyor bazı sözcüler masa etrafındaki bazı sözcüler, yani bir araya gelmemizin temel nedeni, sistem değişikliğindeki aramızdaki mutabakat deniyor onu anlatmaya çalışıyorum, bu oradan geliyor. Şimdi 6 partinin 6 farklı ideolojiye sahip partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda bir mutabakatı var. Onlarında kendilerine göre haklı gerekçeleri var, şimdi bununla ilgili bende düşüncelerimi söyleyeyim. Örneğiz biz bu seçimde ne zaman olacak bilmiyorum, kasımda mı olur nisanda mı olur, zamanında mı olur, acaba bu 4,5 yıllık veya 5 yıllık dönemde, bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adlı sistemle biz Türkiye de ne kadar mesafe aldık. Bunları tartışacağız. Alışılagelmiş cumhurbaşkanı bizim ulusun birliğini temsil eden kişidir, ulusun huzurunu temsil eden kişidir, toplumsal problemlerin, uyuşmazlıkların aşılması için gayret harcayan kişidir. Acaba şu anki cumhurbaşkanımız, sistemdeki cumhurbaşkanımız bunları karşılıyor mu? Yani bir cumhurbaşkanı hem siyasi partinin genel başkanı sıfatıyla, kimliğiyle, acaba ulusun birliğini temsil edebilir mi? Toplumsal huzuru konusunda katkı verebilir mi? Yoksa tersi mi olur? Şimdi bütün bunların masaya yatacağı bir dönem önümüzdeki seçimler.
Sistem faydalı değil …
Önümüzdeki seçim siyasal sistem ekseninde tartışılacak bir seçim olacak peki bunsa ne söyleyeceğiz Gerçekten Adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi olan bu sistemin Türkiye’ye yararı olmuş mu.
Cari fiyatlarla gayri safi yurt içi hasıla bu yurt içi hasılanın büyüklüğü dünyadaki ekonominin büyüklüğünü de, bizim oradaki sıramızı da yansıtır. 2003 yılında bizim gayri safi yurt içi hasılamız 315 milyar dolar idi.
Başkanlık öncesi, 2017’de 851 milyar dolar idi. Bununla birlikte biz dünyanın en gelişmiş 17. Ekonomisi idik, başkanlık sistemine girdiğimiz 2017 yılında. Şimdi 2021 yılında bu büyüklük 807 milyar dolara düştü ve biz en büyük ekonomiler arsında 17. Sıradan 21. Sıraya düştük, bu 4,5 yıllık süreç içinde. Yani çok faydalı bir sistem olsaydı, bizi dört sıra ileri artırmalıydı, bu bir çok net. Bu arada 2022 verileri bizim 23. Sıraya gideceğimizi gösteriyor. G20 ülkeleri arasında yer alıyorduk ya, şimdi o sıradan da çıkacağız. Bir diğer veriyi vereyim, Enflasyondan gideyim. 2003 yılında AKP iktidara geldiğinde enflasyon oranı yüzde 18,3’tü. 2017 yılında başkanlık modeline girdiğimiz zaman 11,9’du. 2021 yılında 36,1 idi, bugün resmi inanılmayan, güvenilmeyen resmi rakamlara göre yüzde 80, enflasyon araştırma gurubunun verilerine göre yüzde 150. Bu tartışma devam ediyor ama ben yüzde 80’i resmi veri olarak görüyorum. Eğer 11,9’dan 80’e kadar getirdiyse bu sistemi savunanların cevabını ben çok merak ediyorum.
Eğitim de de sınıfta kalmışız …
Bunun üzerine götüreceğiz önümüzdeki çalışmaları. Şimdi kişi başına düşen milli gelir ortalaması diye önemli bir verimiz var bizim. 2003 yılında AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir payı 5953 dolar idi. Dünyadaki ortalama ise, 6108 dolar idi. Yani dünyadaki ortalamaya yakın bir ortalama. 2017 yılında başkanlık sistemine girildiği zaman, dünyadaki kişi başına düşen milli gelir payı 10724 dolar, Türkiye’de 10537 dolar, birbirine yakın. 2021’de dünya ortalaması 12228 dolar, Türkiye ortalaması 9528 dolar, bayağı gerilemişiz. Dolayısıyla bu sistemin bize ekonomik anlamda yurttaşlarımıza büyük bir refah kaybı yaşattığı ortada, çok net görülüyor. Bu veriler ışığında Türkiye dünyada belki iki üç tane ülkeyle birlikte borç verilmez devletler grubuna girdi. Bu ekonomik göstergeler iyi olmayabilir, bundan vazgeçtim, birde sosyal ve siyasal göstergeler var, demokrasi sıralamasında 167 ülke arasında 103. Sıradayız, Uluslararası kuruluşların verileri bunlar, hukukun üstünlüğü sıralamasında 139 ülke arasında 117.yiz, Yani burada sadece yönetimin üstünlüğü var, sadece bir kişinin üstünlüğü var, artık hukukun üstünlüğü hak getire. Bir önemli veri basın özgürlüğü endeks sıralamasında 180 ülkenin içerisinde 153. Sıradayız. Yolsuzluk algı endeksi çok önemli, burada da 180 ülke arasında 96. Sıradayız. Birde OECD bünyesinde üç yılda bir eğitim düzeyi ölçülüyor, burada da 37 ülke arasında 31. Sıradayız, eğitimde de ciddi biçimde sınıfta kalmışız. Refah kaybı seviyesinde birden 27 sıra kaybettik, yeni açıklandı bu veriler. Dolayısıyla ne ekonomik göstergelerimiz, ne sosyal göstergelerimiz ileri gitti, büyük umutlarla sisteme geçilmesi için referandumda oy veren yurttaşlarımızın bütün bunları göz önünde tutarak kararlarını yeniden şekillendirmesi gerekmektedir.”
Mehmet ÖZGÜN