Sağlık, Risk Kaldırmaz!
Hastaları etkileyen çoğu tıbbi kararın hayati bir bileşeni olarak ifade edilen ‘Radyoloji’ konusunu, ‘meme kanserinden gebeliğe’ uzanan geniş bir listede konuştuğumuz isim, konunun uzmanı, Dr. Turgay Daplan oldu. “Radyoloji, aslında tıbbın gören gözüdür” diyen Daplan’ın mesajı ise çok net… “Sağlığınızı asla ertelemeyin!”
Ropörtaj: Tamer Yazar
…Otomotiv sektöründen emekli, 72 yaşındaki Leyla… 5 yıl önce, göğsünde bir kitle fark etti. Hemen doktora başvurdu, tümörünün 3 yıllık bir tümör olduğunu ve ileri evre meme kanseri olduğunu öğrendi. Leyla, vazgeçmedi… “Tedavi sürecimde, eşimin de pankreas kanseri olduğunu öğrendik. 2 gün arayla ameliyat olduk. Ancak hiçbir zaman moralimi bozmadım. Kemoterapiye giderken bile kahkaha atıyordum.”
Leyla gibi örnekler, her sene binlerce kadın için ‘acaba’ sorusunu sıkça sordurtuyor. Zira erken evredeki meme kanserlerinin çoğu, elle muayene ile de herhangi bir belirti vermediğinden, meme kanserinin teşhisinde düzenli olarak yapılan taramalar çok önemli bir yer tutuyor.
…Sadece bu da değil! Kadınlar için gebelikteki kontroller de ilerisi için önemli tespitleri beraberinde getiriyor. Gebelik takiplerinde, ultrason incelemesi esnasında, bebekle ilgili bazı anormal durumlar, hatta özürler tespit edilebiliyor. Down sendromu ve benzeri genetik hastalıklar, kalp anomalileri ve iskelet anomalileri bu tespitlerden sadece birkaçı.
…Tanısal amaçlı görüntüleme yöntemlerinin yaygın bir şekilde uygulandığı Türkiye’de, konuyu, merak edilenleri ve hassasiyeti, bir bilenle, konunun uzmanıyla, Dr. Turgay Daplan (Radyoloji Uzmanı) ile konuştuk. Uzun yıllar bir hastane bünyesinde çalıştıktan sonra kendi muayenehanesini açan Daplan, buna dair sebepleri bizlerle paylaşırken, ‘sağlık’ konusunun, erteleme kaldıramayacak kadar hassas bir konu olduğunun altını özenle çizdi.
O zaman ilk sorumuzla başlayalım ve merak edilen cevapları da not edelim…
Sizi tanımayanlar için, “Dr. Turgay Daplan kimdir”, desem…
1995 yılında Tıp Doktoru olarak, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Ankara’da uzun yıllar işyeri hekimliği yaptım. Aynı zamanda, yaklaşık 8 yıl Ankara’da yoğun bir acil serviste çalıştım. Bunun dışında, yaklaşık 2 yıl Bingöl ve Hatay’da Sağlık Ocağı deneyimim oldu. Ancak ‘Sağlıkta Dönüşüm’ Programı başlayınca, uzmanlık için karar verdim. Radyoloji Uzmanlık eğitimine 2006 senesinde başladım ve 2010 yılında bu ünvanı aldım. İlk görev yerim, Antakya Doğumevi oldu. Daha sonra Antakya da tam teşekküllü bir özel hastanede 5 yılı aşkın süre çalıştım. Ardından, bazı sebeplerden ötürü muayenehane açmaya karar verdim.
Sebeplerden bahsettiniz. Biraz açabilir miyiz o sebepleri?
Hasta yoğunluğundan kaynaklı olarak istediğim gibi hasta ile ilgilenememek, hastaya vakit ayıramamak, hastanın tüm sorularına cevap vermeden kendisiyle olan görüşmeyi sonlandırmak zorunda kalmak, tetkikleri istediğim özenle yapamamak ve hastaların çok fazla zaman kaybettiğini görmek, bu sebeplerden bir kaçı.
Şunu diyebilir miyiz? Mevcut sistem, az zaman, ama çok hasta hedefliyor ve sıkıntı da bundan kaynaklanıyor! Doğru mu?
Evet, kesinlikle. Ancak şunu da ifade etmek gerekiyor ki, bu durum, doktorların kendi seçimi değil. Doktorlar da bu durumdan fazlasıyla rahatsız. Ama ne yazık ki, şu an yürürlükte olan uygulamalar ışığında bunu engelleme şansımız hiç yok. Bu nedenle, bir şekilde hastaya hızlıca bakıp, dışarı çıkartmak durumunda kalıyoruz.
Radyoloji uzmanısınız. Sanırım konu ‘Radyoloji’ olunca, ‘meme kanseri’ ve ‘erken tanı’ gibi başlıklar bir adım öne çıkıyor. Burada bu konuda da hizmet veriyor musunuz?
Bu merkezi oluşturmamda en büyük amaçlardan biri de bu alanda hizmet vermekti. Bilindiği gibi, meme kanserinin erken tanısı, ultrason ve mamografi ile yapılan bir işlem. Biz burada, ultrasonografi ayağını yürütüyoruz. Ama tabi gelen hastaların mamografi filmlerini isteyip, eş zamanlı olarak onları da değerlendirip, o şekilde hastaya sonuç veriyorum.
“Radyoloji, aslında tıbbın gören gözüdür” denilir. Sonuçta bütün hastalıklarda görüntüleme işlemlerinin önemli bir kısmı radyolojide yapılır. Bu anlamda hastalıkların tanısı çoklukla radyolojide konuluyor. Tabi ki her hastalığın laboratuvar bulguları da olabilir ve tabii ki klinisyen arkadaşlarla görüş alışverişinde bulunuyoruz ve kararlar birlikte alınıyor. Ancak ağırlıkla noktayı radyolojide koyuyoruz. Ardından da, bu kapsamda gereken tedaviyi ilgili uzmanlık dalı planlanıyor.
Meme Kanseri, ülkemizde, kadınlarda en sık ölüme neden olan kanser türü. Tavsiyeniz nedir?
Kesinlikle rutin kontrolleri aksatmasınlar. Peki, rutin kontrol ne zaman başlamalı? Genel olarak 35 yaşından sonra ultrason bakılıyor. Eğer ailede risk faktörü yoksa… Ama ailede bir kanser hastası varsa, bu süre daha da erkene alınabiliyor. Ancak 40 yaşından itibaren, mutlaka ama mutlaka, mamografi kontrollerinin başlaması gerekiyor. Eğer ailede risk faktörü yoksa, 40 yaşından 50 yaşına kadar 2 yılda bir mamografi ve eş zamanlı olarak ultrasonografi, 50 yaşından sonra da yılda bir kere mamografi çekilmesi gerekiyor. Eğer ailede kanser hastası varsa, kontrol sıklıkları artabilir.
Hasta profilinize baktığınız zaman, size gelenlerde bu anlamda bir farkındalık izliyor musunuz?
Evet… Çünkü herkesin yakınında, çevresinde, illa ki bu konu ile ilişkili biri ya da birileri oluyor. Yani tanı konmuş, ameliyat olmuş, tedavi gören ya da bir şekilde hastalıktan kurtulmuş birileri… Şu anda verilen istatistik, 8 kadından 1’i şeklinde, ama konuştuğumuz Onkolog arkadaşlar, bu oranın gittikçe yükseldiğini söylüyor. Açıkçası bizler de tetkiklerde bunu görüyoruz.
Radyoloji, bir görüntüleme birimi. Hastalıkların tanısı ile uğraşan bir bilim dalı. Merak edenler için soralım… Burada, muayenehanenizdeki tespitlere giren hastalıklar hangileri?
Burada şu aşamada bir ultrasonografi cihazım var. En üst düzeyde teknolojiye sahip cihazlardan birini kullanıyorum. Daha ayrıntılı bir değerlendirme yapabilme adına… Ancak dışarıdan hastaların yapılmış tomografi veya MR gibi farklı tetkikleri olduğu zaman, onları da değerlendirmeye alıyor ve buna dair bir danışmanlık-raporlama hizmeti de veriyorum.
Şunu da ayrıca ifade etmek istiyorum… Ultrasonografi tetkiki ile ciddi sayıda hastalığa teşhis koyulabilmektedir. Mesela halk arasında ‘guatr’ olarak bilinen ‘troid’ bezine ilişkin bütün hastalıklar bu cihazla tespit edilebiliyor. Yine boyunda, beyni besleyen ve ileri yaşta felç oluşumunda ve bazen baş dönmesinin bazı tiplerinde önemli rolü olan beyin damarlarının incelenmesi de ultrasonografi ile yapılıyor. Karaciğer, böbrek, safra kesesi, dalak, idrar torbası, kadınlarda rahim ve yumurtalık, erkeklerde prostat, birçok bağırsak hastalığı, bacak ve kol damarlarındaki incelemelerin, teşhislerin hepsi de ultrasonografi ile yapılıyor. Birçok cilt altı kitle teşhisi ve çok çok önemli olmak üzere, erken bebeklik döneminde doğuştan kalça çıkığı teşhisi de ultrasonla konuyor. Bunu neden söylüyorum? Ultrasonografi, genellikle hafife alınan bir şey. Zira hastanelerde çok kısa sürede ve hızlı bakıldığı için de böyle bir algı oluşuyor. Bu anlamda eskisi kadar etkili olmadığı düşünülüyor, ama aslında önemli, kolay uygulanan, herhangi bir zararlı ışın içermeyen bir tetkik cihazıdır.
Yaptığınız iş, teknik bir iş, ama biraz da moral motivasyon temelinde de ilerliyor sanırım. Çünkü buraya gelenler, çok normal hastalıkların riskinde ya da kontrolünde duranlar olmuyor. Bu anlamda ne söylemek istersiniz? Zira illa ki bir korkuyla ya da kafalarında bir takım senaryolarla geliyorlar…
Sadece bizde değil, ama tıbbın her alanında moral motivasyon çok önemli. Gelen hastaların istediği gibi soru sorabilmesi, istediği sorulara cevap alabilmesi, ilgi görmesi, mutlaka çok büyük bir ihtiyaç, ki motivasyonun da olası bir tedavide büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ben, tıbba başladığım ilk günden bu yana hep bunu düşünerek hareket ettim, bu doğrultuda hareket etmeye de devam ediyorum.
Peki, onlara, ‘sizi anlıyorum’ dediğiniz noktada paylaştığınız bir şey oluyor mu?
Tabi ki… Doğumevi’ndeydim. 2012 yılının başıydı. Eşim, 7 haftalık gebeydi ve evdeyken, bir sıkıntı olduğunu söyledi. Ultrason ile baktığımda, bebeğin kalbinin durmuş olduğunu gördüm ve tabii bebeği kaybettik. Ondan sonra, baktığım hastalarda ne zaman benzer bir şey görsem, bu anımı anlatıyordum. Çünkü bu olaydan 2 ay sonra başlayan yeni bir gebelik süreci sonunda, kızım sağlıkla doğdu. Bu süreci, zorluğu hep anlatıyorum hastalarıma. “Bu olabilir, bizim de başımıza geldi. Mümkündür. Bir sonraki gebelikte bunu unutacaksınız” şeklinde.
Bir diğer şey de… Eşim, meme kanseri. Şu an onun tedavisini görüyor. İfade etmek istediğim şey şu ki… Yaşananlar hepimiz için geçerli. Tüm bunları, istisnasız hepimiz yaşayabilir. Bunları yaşamış olmak bizde empatiyi kolaylaştırdığı gibi, hastalar, karşılarında aynı ya da benzer bir şeyi yaşayan biri olunca, daha rahat paylaşabiliyor.
Vatandaşta şöyle bir algı var… Bu alanda kullanılan birçok cihaz X-Işını ile çalışıyor. Bu ışınların kullanımı noktasında bir zararı var mı? Daha açık bir ifadeyle, kanser yapıcı bir etkisi var mı?
Şöyle ifade edeyim… Bir tek akciğer filmi bile, bir insanın, hayatı boyunca karşılaşacağı kanser oranını çok küçük miktarda da olsa arttırabiliyor. Ama tıpta her şeyin böyle bir yönü var. Kullandığınız basit bir ağrı kesicinin bile yan etkisi olabilir. Burada hesabı yapılan şey şu… ‘Bana ne getirecek, ne götürecek?’ Bu anlamda, erken tarama için kullanılan mamografi en korkulandır mesela. Mamografide alınan ışın dozunun, meme kanserini artırma anlamında önemli bir etkisinin olmadığı ortaya kondu yakın zamanda, buna yönelik yapılmış yurt dışı çalışmalarda. Bilmeyenler için şunun da altını çizelim bu arada… Ultrason, ses dalgaları ile çalışır ve tekrar söylüyorum, gösterilmiş bir yan etki potansiyeli de yok.
2 aydır, kendi muayenehanenizde hizmet veriyorsunuz. Daha önce bu hizmeti bir hastane bünyesinde hastalarınıza sunuyordunuz. Aradaki fark ne oldu?
Burada, hastamla, hastalığı ya ta tetkikleri bağlamında istenildiği ya da ihtiyaç duyulduğu kadar zaman geçirebiliyorum. Ayrıca, günümüzde de en kıymetli şeyin zaman olduğunu düşünürsek, hasta, randevu aldığı saatte gelip, hiç zaman kaybetmeden muayenesini olup gidiyor. Dolayısıyla ben de hasta da gergin olmuyoruz. Tabi şartlar itibariyle de, daha özenle bakma şansım oluyor. Hijyenik açıdan çok dikkatli çalışıyoruz.
Bahse konu o ‘zaman’ çok önemli mi?
Evet, çok önemli. Sizin, o an ki psikolojik yapınız bile çok önemli. Bu konuda yapılan çalışmalar var hatta. Sabahleyin tetkik yapan radyoloji uzmanının yaptığı tetkiklerle, akşam yaptığı tetkikler arasında bile fark olduğunu gösteren… Zira ne kadar fazla zamanınız varsa, bir o kadar ayrıntılı ve rahat inceleme yapabilme şansınız oluyor. Aslına bakarsanız, bunun, Derneğimizin belirlediği bir de standardı var. Mesela bir devlet hastanesinde ya da özel hastanede siz bir günde en az 60-70 tane ultrason yaparsınız, ki devlet hastanelerinde bu rakam çok daha fazla. Bizim mesleki standartlara göre ise böylesi bir rakam mümkün değil. Çünkü her ultrasona ayrılacak süre bellidir, ki mevcut yönergeleri uygularsanız, siz bir günde 60-70 hastaya mümkün değil bakamazsınız. Ama bakılıyor!
Ancak maalesef ki, bunlar mecburiyet. Çünkü bunu yapmadığınız zaman, bir şekilde işin aksadığı söyleniyor ve siz de yapmak zorunda kalıyorsunuz. Ben de, hiçbir meslektaşım da bundan hoşnut değiliz, ama çalıştığımız yere göre bunu yapmak durumunda kalıyoruz, kalabiliyoruz.
Kanser’den inmeye kadar pek çok hastalık ve sorunun ‘radyolojik’ tetkiklerle teşhis ve girişimsel radyoloji ile tedavi edilebildiği günümüzde, sağlığı konusunda genelde ‘ertelemeci’ bir tavır sergileyen ya da olasılıklar bağlamında kendini korkutan vatandaşa ne söylemek istersiniz?
Kontrollerini aksatmasınlar…
Son olarak… Anne babaların en çok üzerinde durduğu bir diğer şey de, gebelikteki anomali durumu! Anne karnındaki bebeğin organlarının ayrıntılı olarak görüntülendiği ultrason muayenesinden bahsediyoruz. Günü, bu noktada tamamlayalım mı?
Evet… Burada yaptığımız önemli işlerden biri de İkinci Düzey Ultrasonografi veya Detaylı Anatomik İnceleme veya Gebelikte Anomali Taramaları olarak adlandırılan gebelik ultrasonu . Bu tetkik her Radyoloji uzmanının yaptığı bir işlem değil, özel ilgisi olan ve bu konuda eğitimlere katılan kişiler bunu yapabiliyor. Bu, gebelik sırasında bebekte her hangi bir anormallik olup olmadığının incelemesi. Genelde 6. ayda ya da hafta olarak söylemek daha doğru olacak; 18-24. haftalarda uygulanabilmekle birlikte tercihen 21-22. Haftada uygulanıyor. Burada ağırlıklı olarak “gebeliğin devamını engelleyecek ve/veya genetik geçişi olabilecek her hangi bir anormallik var mı yok mu”, bunun anlaşılması ya da doğum sırasında özel bir hazırlık yapılmasını gerektirecek bir şey var mı, bunların tespit edilmesi. Tabii bu işlem sonunda sağlık sorunu olmadığını kesinleştirdikten sonra ailelerin en sevdiği kısma geçip bebeklerin dört boyutlu renkli görüntülerini de alıyoruz ki şu anda kullandığım cihaz gibi yeni teknolojili cihazlarda dört boyut görüntüleme programlarında ciddi ilerlemeler mevcut. Tabii bazı anormalliklerde de dört boyutlu görüntüleme uygulamaları kullanılabiliyor ve yeni teknolojili cihazlar işlem bittikten sonra görüntü üzerinde düzenlemeye izin verdiği için bizi rahatlatıyor hastaları da mutlu ediyor.
Bu anlamda tavsiyem şudur; tüm anormallikler yüzde yüz ortaya kanamıyor olsa blle uygun dönemde, yani 18-24 haftalarda, bütün gebeler ‘anomali’ taramasını yaptırmalı; Doğum sırasında önemli sürprizlerle karşılaşmamak için…
Teşekkürler…