Siyasetin harareti her geçen gün artıyor. Geçen hafta altılı masanın ilan ettiği ortak seçim beyannamesi niteliğindeki vaatler zinciri bu hararetin yeni bir dalgasını yarattı.
Doğal olarak vaatler, her zaman olduğu gibi tartışma konusudur. Toplumun bir kısmı bu vaatlerinden ikna olur ve heyecan verecek içerik taşıdığını savunur, diğer bir kısmı sıradan bir metin olduğunu iddia eder ve inandırıcı bulmaz.
Demokrasi havzasında her kesimin görüşü hakkı teslim etmek şartıyla değerlidir.
Ülkemizde hak teslimiyeti, özellikle siyasette buharlaşma halini aldığından dikkate alınmaz. Özellikle iktidar kanadı ölçü tanımadan muhalefetin yazdığı her satıra, söylediği her fikre karşı yüklenmeden duramaz.
Fakat bu sefer altılı masanın ortak vaatlerine karşı iktidar ve yandaşlarının misyon yüklenme alanı dar kaldı. Çünkü altılı masanın (artık Millet İttifakı denilmesi daha uygun hale geldi) iki bin üç yüzün üzerindeki vaatlerini, mevcut iktidarın bozduğu, yıprattığı ve yozlaştırdığı yönetim anlayışını yeniden ayağa kaldırmaya yönelik bir yol haritası niteliğini taşıyor.
Siyasette yetkilerin doğru yerlerde kullanılmaması, ülkede yaşamın dengesizliğini başlatır. Dengesiz yaşam, demokratik bir ülkede halkı kaygılanmaya sürükler, ürpertiyi körükler, güvensizliği yükseltir.
Millet ittifakı iki bin üç yüzün üzerinde vaatler seti ortaya koymuşsa, memleketimde örselenmeyen hiçbir yerin kalmadığı anlamı çıkıyor.
Örneğin adaletin kaybolduğu yerde sertlik siyaseti ile demokrasinin ve toplumun yara alma dönemi başlıyor.
Ekonominin dip yaptığı yerde, geçim derdi ve gelecek korkusu doruklara çıkıyor.
Doruklarda hayal ettiğimiz hayat standartlarımız olması gerekirken, iktidarın bize sunduğu konumların dışına çıkmaya çalışsak bile tökezlemeden kıpırdayamıyoruz.
Türkiye bir an önce artık netameli günleri aşmak zorundadır. Önümüzdeki seçimde bu eşiği aşmanın fırsatı oluşacak. Seçmen, tercihiyle hem kendinin hem de ülkenin kaderini yeniden belirleyecektir.
Herkesin siyasi bencillikten uzak, gerçekliğin önemini kavraması lazım. Yıllardır iktidar ve yandaş kadrosunun tertipleri sayesinde gerdan kıvıranlar ile acıdan kıvrananların kim olduğunu fark etmesi lazım.
Yurttaş her türlü suiistimalin karşısında, her türlü sağduyunun arkasında durmalı.
Bu sağduyunun ruhunu, kavga yerine barış, sürtüşme yerine diyalog, istismar yerine işbirliği, ayrıcalık yerine eşitlik, çifte standart yerine adalet, baskı yerine demokrasi egemenliğini oluşturur.
Dünyanın her yerinde hayat standartları yükselmişse bu, sağduyunun eseridir.
Sağduyu, akıl, mantık, doğru davranış bütünüdür. Bu bütün yoksa, yapılacak her şeyde yanlışlık vardır ve bu yanlışlık bir daha düzelme imkânı olmayan çözümsüzlüğe sürüklenir. En makulü sağduyuyu egemen kılmaktır.
Sağduyulu yurttaş, temiz vicdan isteyendir. Seçim felsefenizi siz tanımlayın ve hükmünüzü verin. Eğer siyasetçiler tarafından yapılan ve hayatımızı etkileyen yanlışlara karşı çıkılmaz ise, çözümün değil, sorunun bir parçası olunur.
Büyük filozof Eflatun’un, “Gerçek trajedi aydınların, aydınlıktan korkmasıdır” sözünü unutmayalım.
Aydın, çok değerli bir sıfattır; akıl kullanan, gözlediklerini soyutlayabilen, tutarlı davranan, zihin yetenekleri olan kişiyi tanımlar.
Her toplumda aydın sıfatlı insanlar kümeleri vardır; bu insanların doğal vazifelerinin ilki, yurttaşları bilinçlendirmektir.
Bilinçli toplum sağduyuyu temsil eder. Kendilerini aldatmak isteyen siyaset tezgahtarlarının işgüzarlığına geçit vermez.
Millet İttifakı, hayatımızın seyrini değiştirmeye yönelik idealist vaatlerde bulunuyor.
Önümüzdeki süreçte bu vaatlerin vatandaş nezdinde, değişime odaklı güçlü bir enerji oluşturup oluşturmadığını göreceğiz.
Yazıyı Gustave Le Bon’un “Kitlelerin Psikolojisi” kitabından bir cümle ile bitiriyorum: ‘’Eğer bir milletin siyasi inançlarında bir değişim bir reform, bir devrim başlarsa, toplumsal hayat ve kurumlar da baştan sona değişir.