Neval Oğan Balkız: “Müftülere ve imamlara resmi nikah kıyabilme yetkisi verilmesinin Anayasa’ya, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere ve Türk Medeni Kanunu’nun lafzına ve ruhuna bütünüyle aykırıdır.”
Müftülükler eli ile özel hayatın düzenlenmesi girişimi noktasında fikirlerini bizlerle paylaşan, Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, “iktidar; toplumu kendi siyasal İslamcı anlayışı temelinde dönüştürme, kadının olmadığı bir kamusal alan yaratma, kadınların kazanılmış bireysel ve kollektif haklarını ortadan kaldırma girişimlerine/saldırılarına tüm hızıyla devam ediyor” dedi.
Yaşanan süreci ve gelinen aşamayı da özetleyen Balkız, şunları söyledi:
“Bilindiği gibi, 2015 Mayıs ayında Anayasa Mahkemesi, resmi nikah kıymadan dini nikah kıyan imam ve çiftlere ceza verilmesini öngören maddenin kaldırılmasına karar verdi. Yani, resmi nikahtan önce dini nikah kılınmasını cezasız bıraktı. Bu karar, Türkiye’nin çok önemli /kanayan yarası olan çocuk yaşta evliliklerin ve çok eşliliğin daha da çok artmasına, önüne geçilemez ihlal ve tecavüzlerin toplum nezdinde bir nevi ‘meşru’ görülmesine neden olacağı gerekçesiyle tarafımızca çok eleştirildi, ancak önüne geçmeyi başaramadık.
Bu karar, toplumsal ve hukuksal tüm ilişkileri, günlük yaşamı, siyasal bir hegomonya aracı kılınmış belli bir dini anlayış temelinde dönüştürme programının öncül bir adımı idi. Şu anda TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edilen ve AK Parti’nin önergesiyle genişletilmiş olduğu hali ile Müftülere, il ve ilçe müftülüklerine ve dolayısıyla müftünün yetkilendireceği müftülük dahilinde çalışan imamlara nikah kıyma yetkisi veren düzenleme için koşul ve ortam hazırlığıydı. Bu düzenlemenin de yasalaşması halinde, bu toplumsal ve hukuksal dönüşüm programının temel bir adımı atılmış olacak.
Hayatın kendisine içkin bir dini inanç değil, belli bir dinin anlayış ve kurallarına içkin, onların biçim, anlayış ve uygulamalarının oluşturduğu, sınırlarını belirlediği bir toplumsal /hukuksal yaşam oluşturmada, bir aşama daha geçilmiş olacak!”
-ANAYASA’YA AYKIRI-
Müftülere ve imamlara resmi nikah kıyabilme yetkisi verilmesinin Anayasa’ya, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere ve Türk Medeni Kanunu’nun lafzına ve ruhuna bütünüyle aykırı olduğunu dile getiren Balkız, şöyle devam etti:
“Bu yetki devirlerinin bir adım sonrasında; Türk Medeni Kanunu’nun hükümlerinin değiştirilmesi, evlenme ve boşanmaların resmi, sivil hukuk alanından çıkarılması ve bu işlemlerin kadınlar açısından hak eşitliği oluşturan hukuksal bir statü özelliğinin kaldırılması amaçlanmaktadır. Resmi nikahı seçmeli hale getirmek, imam nikahını tek yol olarak dayatmak ve özendirmek, evlenme ve boşanma işlemlerinin kadınların miras, boşanma, mal ortaklığı velayet gibi haklardan bütünüyle yoksun bırakan birer dinsel ritüele dönüştürülme sürecini hızlandıracaktır. (Kısa bir süre sonra, evlendirme yetkisini verdikleri dini kurumlara boşama yetkisini de vermeye kalkışacaklardır…) Bu değişiklik ile ortaya çıkacak koşullarda, Türkiye’de zaten yeterince yaygın olan, büyük bir toplumsal sorun ve hak ihlali oluşturan küçük yaşta çocukların ‘evlilik’, ‘imam nikahlı eş’ konumları altında sürekli bir cinsel taciz ve sömürü altında yaşamak zorunda bırakılmalarının önüne geçilmesi imkansız hale gelecektir.”
-KOMİSYON RAPORU-
Hükümetin TBMM de kurdurduğu “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin Meclis Araştırması” Komisyonu’nun hazırlamış olduğu raporda yer alan önerilerin, bu konuda bizleri bekleyen daha nice büyük tehlikelerin olduğunu ortaya koyduğunu da söyleyen Balkız, sözlerini şöyle noktaladı:
“Komisyon; ülkede yaş, sosyo-ekonomik konum, sınıf, etnik köken, felsefi görüş ayırımı olmadan kadınların verdiği ve vermekte olduğu mücadelenin tarihini, deyimlerini, mücadelenin çağdaş, evrensel ‘insan değer’ anlayışından kaynaklı temellerini, tüm dünya kadınlarının hak mücadelesindeki dayanışma dinamiklerini yok sayarak, 21. yüzyıl gerçekliğine uymayan, toplumsal yapıda karşılığı bulunmayan öneriler getiriyor.
Çocukların, istismarcılarıyla/tecavüzcüleriyle evlendirilmesi; çocuk evliliğinin teşviki, hadım uygulaması; hem şiddet başvurularında hem de boşanma davalarında arabuluculuk ve uzlaşma uygulanması; şiddete maruz kalan kadınların mesai saatlerinde karakollara başvurmasının önünün kesilmesi; şiddete karşı koruma kararları için delil veya belge aranması, tedbir süresinin kısaltılması; aile hukukuyla ilgili tüm duruşmaların gizli yapılması; boşanmanın zorlaştırılması; kadının nafaka hakkının süreye bağlanması; mal paylaşı-mında dava açma süresinin kısaltılması; eşin ölümünde, kadının mal rejiminden kaynaklı %50 payının verilmek istenmemesi; aileye yönelik psikolojik rehberlik ve danışmanlık hizmetinin dini temele oturtulmak istenmesi şeklindeki bu önerileri, kabul etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz!
Bizler, Yeşim Arat’ın dile getirdiği gerçekliği biliyoruz. Asıl yapmamız gereken… Kadınların; dini bütün hayatlar sürmeye teşvik etmeden önce, kendi hayatlarına ve ne yapabileceklerine dair asli tercihlere sahip olmalarını sağlayacak koşulların oluşturulmasının mücadelesini vermektir. Bunun için de, dini kurallardan ziyade laik, eşitlikçi yasaların anayasal güvence altına alındığı bir siyasi bağlam oluşturma gereği ve zorunluluğu bulunmaktadır. Biz kadınların bunu bilmesi kimi, niye bu kadar tedirgin ediyor?”
Tamer Yazar