Söz verilmişti. Bundan sonra mülakat yapılmayacak, sınav sonuçlarına göre başvurular değerlendirilecek idi.
Ama köprülerin altından sular akıp geçtiği, verilen sözler unutulduğu için; mülakat aynen devam etmeye başladı.
Bunun ilk örneğini de öğretmenlerde gördük.
İktidar değişmedi. Yönetim aynı yönetim olduğuna, tek adam rejimi aynen devam ettiğine göre bu durumu da normal karşılamak mı gerekir?
Eğer suskun kalınırsa söylenenlerin unutulacağı; içe sindirilmeye devam ederse sonucun böyle olacağını da kabullenmek gerekir.
Ne imiş?
Mülakat değişik bir adla yine gündeme geldi.
Bu kez öğretmenlerden, kendi alanlarında bir konu hakkında ders vermeleri istenecek.
Bunu kim okuyacak?
Bunu kim değerlendirecek?
Sonuç itibariyle başarı ya da başarısızlık notunu kim verecek?
Bunları göz önünde bulundurduğumuzda sonucu önceden belli bir sistem ile öğretmenler işe başlatılacak ya da başlatılmayacak.
Milli Eğitim Bakanı’nın açıklamalarından bu sonuç ortaya çıkıyor.
Bunu önlemek için şimdiden yüksek sesle tepkiyi koymak, yanlışı göstermek, doğruya gidişin ayak seslerini duyurmak gerek.
Bu yapılmaz ve suskun kalınırsa, yapılan yanlışı başka yanlışlar izleyecektir..
Bunları şöyle bir düşünelim. Neden bu hallere geldik diye önce kendimize soralım.
Verilen sözler tutulmadığında gereken tepki zamanında gösterilmiş mi diye sorulsa ve soruya yanıt aransa idi bugünlere gelinmez ve yanlışta devam edilemez idi.
Ama ne yazık ki; her konuda olduğu gibi, bu konuda da suskun kalındı.
Böyle olunca da, verilen sözler unutulur oldu. Öyle ki, unutkanlık doğal kabul edilir hale geldi.
Zararın neresinden dönülürse kardır misali, hiç olmazsa bu kez suskun kalmayalım.
Suskun kalmayalım ki, bundan sonra verilen sözler tutulsun, hak eden hak ettiği yere getirilsin.