Yaşanan ötekileştirmenin adresinde…
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş sonrası, milyonlarca Suriyeli, vatanlarından kaçarak başka ülkelere sığındı. İlk Suriyeli sığınmacı kafilesi, 30 Nisan 2011 tarihinde, Hatay il sınırının dağlık kesimlerinden Türkiye’ye giriş yaptı. Savaşın 10. yılı geride kalırken, mültecilerin sorunları her geçen gün artarak devam ediyor.
Sığınmacılar/Yabancılar için su ve nikâh ücretlerinin artırılmasına yönelik belediye kararlarının alındığı Bolu’daki tartışma ile daha fazla alevlenen Türkiye’deki ‘mülteciler’ konusu, ‘öfke ve nefret dili’ ile ‘ötekileştirmeyi’ beraberinde taşıyor. Konu, Hatay’daki yerel idareciler eliyle de benzer bir yol haritasında ilerliyor.
Bugün, Hatay’dan (438.036 sığınmacı) Kilis (106.924 sığınmacı) ve Bolu’ya (4.399 sığınmacı), Suriyeli yaşamların sayfalarındayız, yaşanan ötekileştirmenin adresinde! Ama önce, eldeki rakamlarda!
-ELDEKİ TABLO-
Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı, 25 Kasım 2021 tarihi itibariyle, bir önceki aya göre 14 bin 358 kişi artarak toplam 3 milyon 738 bin 32 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 771 bin 666’sını (%47,4) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocuklarla kadınların toplamı ise 2 milyon 647 bin 702.
Göç İdaresi’nin yayınladığı yaş aralığı tablosuna göre, Suriyeli erkekler, toplam Suriyeli sayısının %53,8’ini oluşturuyor. Suriyeli kadınların oranı ise %46,2. 10 yaşın altındaki Suriyelilerin sayısı 1 milyon 82 bin 564 (%29).
Tabloya göre Suriyeli erkeklerin sayısı, Suriyeli kadınların sayısından 283 bin 280 kişi fazla. Erkek-Kadın sayısı arasındaki en büyük fark 70 bin 832 kişi ile 19-24 yaş aralığında. Yaş aralığı artıkça bu fark azalıyor. 55 üzeri yaş aralıklarında kadınların sayısının erkeklerden daha fazla olduğu görülüyor.
Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında ise 763 bin 232 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı %20,4. Yaş tablosuna göre, kayıtlı Suriyelilerin yaş ortalaması 22,2
-KAMPLARDA-
25 Kasım 2021 tarihi itibariyle, Hatay ve diğer bazı kentlerdeki geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı 51 bin 677 kişi olarak açıklandı. Bu sayı, geçen ay (21 Ekim 2021) 51 bin 945 kişi, 2021’in başında 58 bin 752, 2020’nin başında 63 bin 247 kişi, 2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başında ise 228 bin 251 kişiydi. Suriyelilerin yalnızca %1,4’ü kamplarda yaşıyor.
-ŞEHİRLER-
25 Kasım 2021 tarihi itibariyle şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı ise 3 milyon 686 bin 355 kişi olarak açıklandı. Şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı, geçen aya göre 14 bin 626 kişi arttı. Suriyelilerin %98,6’u şehirlerde yaşıyor.
En çok Suriyeli barındıran şehir, 536 bin 99 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 460 bin 325 kişi ile Gaziantep, 438 bin 36 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,6 ile Kilis. Kilis’te, 142 bin 792 Türk Vatandaşı ile kayıt altına alınmış 106 bin 924 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,9 oran ile Hatay takip ediyor. Hatay’da, 1 milyon 659 bin 320 Türk Vatandaşı ile 438 bin 36 kayıtlı Suriyeli bulunuyor.
Suriyelilerin en az olduğu şehir, 35 kişi ile Bayburt. Bayburt’u 43 kişi ile Tunceli, 50 kişi ile Artvin takip ediyor. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir ise %0,04 oran ile Bayburt. Türkiye’de Suriyelilerin olmadığı bir şehir bulunmuyor.
-SÖYLEMLER!-
Eldeki bu rakamların kalabalığında yaşananlar ise son dönemde ülke gündeminin de başlıkları arasında Yaşadıkları savaşın sarsıntısını zihinlerinden henüz atamayan Suriyeli göçmenler, karşılaştıkları toplumsal ve siyasi ırkçı söylemlere rağmen hayata tutunmaya çalışıyor. Mültecilerin karşı karşıya kaldıkları nefret söylemleri her geçen gün artarken, bu söylemler, bazen fiziksel şiddete kadar varabiliyor.
Bilindiği gibi, zaman zaman Türkiye’nin farklı bölgelerinde mültecilere yönelik nefretin boyutu giderek artmış, bu olayların bir kısmı haberlere yansırken, bir kısmı ise sadece sosyal medyada dolaşıma girmişti. Ağustos ayında, Ankara’nın Altındağ ilçesinde bir grup Suriyeli göçmen ve Türk genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın bıçaklanarak hayatını kaybetmesinin ardından, yüzlerce kişi Suriyelilere ait dükkan ve evlere saldırmış, çok sayıda ev ve işyeri zarar görmüştü.
Kamuoyunda ‘muz dosyası’ olarak bilinen ve geçen ay kaydedilen gelişmede ise İzmir’de bir kişinin sokak röportajında, Türkiye’deki Suriyelilerin ekonomik durumunun Türk vatandaşlarından daha iyi olduğunu iddia ederek, “Ben muz yiyemiyorum, onlar kilolarca muz alıyor” sözlerinin ardından, Suriyelilerin sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladığı “muz yeme” videoları nedeniyle biri gazeteci 33 Suriyeli Savcılık kararı ile gözaltına alınmış ve sınır dışı edilmek üzere Geri Gönderme Merkezlerine (GGM) sevk edilmişti.
-KORKU ORTAK-
VOA (Amerika’nın Sesi) Türkçe’ye konuşan uzmanlar, mültecilere yönelik nefret söylemlerinin son zamanlarda artmasını, ülkedeki ekonomik dar boğaza ve ilkesel bir politikanın olmamasına bağlarken, artık kendilerini güvende hissetmeyen Suriyeli göçmenlerin en büyük korkuları ise ülkelerine geri gönderilmeleri.
Kendilerine yönelik algının kırılması için mücadele ettiklerini söyleyen Suriyeli Ayşenur Çavuş, “Komşular arasında en ufak bir kavga ya da kargaşada bile çıkıp bakmıyoruz. Çünkü polis gelip, orada olan herkesi karakola götürecek. Bizi de götürebilir. Bizim insanlarımız en ufak bir olaya karışarak karakola düştüklerinde, Suriye’ye geri gönderiliyorlar. O yüzden olayların olduğu yerlerden uzaklaşıyoruz. ‘Zaten adımız çıkmış, biz de uzak duralım ki etkilenmeyelim’ diye sorun yaşamak istemiyoruz. Zaten birçoğumuz, buradaki halk tarafından sevilmiyoruz. En ufak bir sorun olsa, biz yapmasak bile, toplum ‘hah Suriyeliler yine olay çıkarmış’ gibi şeyler söylüyor. Sonuç olarak, devlet burada bize güvendi ve kapılarını açtı. Biz de bundan dolayı devletin yüzünü kara çıkarmamaya çalışıyoruz. Biz, herkesle iyi geçinmeye çalışıyoruz, ki bize karşı oluşan o algı kırılsın. Yine de mültecilere karşı söylenen o nefret söylemleri bizi çok üzüyor” dedi.
-ANTAKYA’DA!-
Antakya’da yaşayan bir Suriyeli sığınmacının Antakya Gazetesi’ne aktardıkları da genel tablonun dışına çıkmıyor…
“Hepimizin hatıralarında çok acı birikti. Kimi o acıları bugün hala bedenlerinde yaşıyor. Olmayan kolunda, kopan bacağında, yürüyemeyen bedeninde, görmeyen gözlerinde, kaybettiği sevdiklerinde. Buradaki hayatlarımız çok kolay değil. Yaşamak zorundayız. Çalışmak zorundayız. Tüm bunları yaparken de bizi sevmeyen gözlerle her gün kontak kurmak zorundayız.
Bizi sevmemeleri için kendi nedenleri var. Ekonomik en çok da… Ve bu da bizim yüzümüzden! Öyle düşünüyorlar!
Her gün dua ediyorum, ‘bir gün geri dönebilelim’ diye! Çocuklarım, ‘kendi topraklarında koşup oynasın’ diye! Burada doğdu birçoğu, burada büyüdü. Ama en azından, ‘sevgisiz büyümesinler’ istiyorum. Bu da çok kolay değil! Onları tüm bu yaşananlardan uzak tutmak mümkün değil. Yine de, ‘bir gün döneceğiz…’ demeye devam ediyorum. Bunu derken, bugün orada olanların hangi şartlar altında hayatta kalmaya çalıştıklarını da izliyorum. Çocuklarımı o şartlara taşıyamam! Bunu kimse benden istemesin!”
Tamer Yazar