Ankara’nın Açmazları
Çalışkan: “Onlar, HDP ile görüşebilirler! Siz görüşürseniz terörist, iktidar görüşürse, devletin âli menfaatleri söz konusu olur! Siz, Beşar Esad’la görüşürseniz Beşşarcı, hain ve zalim, ama onlar görüşürse, devletin çıkarları gereği olur! Siz, Sisi’yle görüşülmeli dediğinizde ‘darbeye destek’ olmakla suçlanırsınız, ama kendileri görüştüğünde ‘barış adımı’ atmış olur!”
Cumhurbaşkanı / AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Katar ziyareti sırasında bir araya geldiği ve oldukça samimi pozlar verdiği Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Abdülfettah Said Hüseyin Halil es-Sisi ile olan görüşmesi için değerlendirmede bulunan, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi, Partinin Hatay’daki önemli ve güçlü ismi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, ‘dünden bugüne değişenler’ noktasında tespitlerini paylaştı.
Çalışkan’ın dikkati çeken anlatımı ve söyledikleri, ara başlıklar halinde şöyle:
-MURSİ GÖRSE!-
Geçen yıllarda Mursi ile ilgili söylenenler, Müslüman Kardeşler’le (İhvan) olan ilişkilerimiz, Rabia Meydanı’ndakilerle kalbimizin bir attığı günler, televizyon ekranlarında Esma Biltaci’ya dökülen gözyaşları, hepsi zihinlerde daha taptaze duruyor. Seçim meydanlarında siyasal bir simge olarak “dört parmak” işareti o kadar dramatize edilmişti ki, toplumun kalbi hep birlikte Mısır için atıyordu. Hep bir ağızdan, “Katiller sürüsü! Diktatör!” diye haykırılıyordu.
Ülkenin birebir muhatabı olmamasına rağmen, Mısır’ın darbeyle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Sisi, müthiş bir şekilde toplumun gözünde şeytanlaştırıldı, içimizden bir fert gibi kin güdülen bir hain/şarlatan olarak lanse edildi. Ama ne zaman ki Katar’da Dünya Kupası oldu, iki ülke lideri, sanki hiçbir şey olmamış, öncesinde bir şey yaşanmamış, o kadar ağır hakaretler yapılmamış, ölümler, trajediler hiç yaşanmamış gibi, gayet sıradan ve samimane/dostane pozlar verildi. Mursi bu günleri görse, ne derdi acaba?
-ZİKZAKLAR!-
İktidar çevreleri, bunu, “devletin çıkarı” olarak lanse ediyor. Ancak burada şu soruları da sormak gerekir… Bugüne kadar ki duruşta gerçekten devletin çıkarı var mıydı? O gün nasıl bir çıkar elde ettik, bugün nasıl bir çıkar umuyoruz? Yoksa bu çıkar denilen şey, sancılı bir seçim arifesinde, yalnızca bir partinin oy oranıyla mı, oy beklentisiyle mi ilintilidir?
-DEĞİŞEN DOĞRULAR!-
Şimdi iktidar öyle güçlü bir hale geldi ki, bütün ilişkiler, kavramlar, duruşlar, her şey, yalnızca “iktidarın duruşuna” göre belirleniyor. Onlar neyi doğru, hak ve güzel görüyorsa, o şey doğru, hak ve güzeldir. Neyi kötü ve berbat olarak ilan ediyorlarsa, o şey kötü ve berbat oluveriyor/görülüyor.
Onlar, HDP ile görüşebilirler! Siz görüşürseniz terörist, iktidar görüşürse, devletin âli menfaatleri söz konusu olur! Siz, Beşar Esad’la görüşürseniz Beşşarcı, hain ve zalim, ama onlar görüşürse, devletin çıkarları gereği olur! Siz, Sisi’yle görüşülmeli dediğinizde ‘darbeye destek’ olmakla suçlanırsınız, ama kendileri görüştüğünde ‘barış adımı’ atmış olur!
-TABAN/HALK!-
Muhtemelen şunu düşünüyorlar… “Bizim yaptığımız her türlü yanlışa, taban ve halk uyum sağlayacak, koşulsuz destek verecek ve savunacaktır. Seçmenimize kendimizi anlatmamıza ve savunmamıza gerek yok. Biz ne söylesek, tabanımız buna bir kılıf uydurur” modundalar.
Bunlar; her zaman, her ilişkiyi kendileri belirlerler. Mesela önce bir düşman bulurlar, o düşmana bütün hakaretleri yaparlar, sonra da bize dönüp “sen niye hakaret etmiyorsun, hain misin” derler. Bir süre sonra o düşmanla birdenbire dost oluverirler, o güne kadar hakaret ettikleri kişi veya kişilere övgüleri dizerler. Sen de bu sefer, “hani bu daha dün düşmandı” dediğinde, “barışmak neden sana batıyor, bunlar anlamaz” der, tekrar sana “sen hain misin” derler. Tam da bu pozisyonu yaşıyoruz!
Tabii bugün gerçekten fabrika ayarlarına mı, yoksa seçim ayarlarına mı dönüyoruz, bilmiyoruz. Adeta gemileri yaktılar. İç politikada da dış politikada da geleceğe yönelik bir hedef koymaktan, politika belirlemekten ziyade, anlık gelişmelere, çıkarlara göre hareket ediliyor. Her şey yalnızca günü kurtarmaktan ibaret!
Yarın meçhul, “kim dost kim düşman” belli değil. Bugün dost olanlar, pekâlâ yarın düşman olabilirler. Bugünün düşmanları da yarın çok rahat dost olabilirler. Her şey, yalnızca seçim endeksli. Bütün bunlarla beraber, Mısır’la normalleşme de gecikmiş bir adımdır. Geçmişte yaşananlar bir hatadır. Keşke bu tavır “yıllar önce alınsaydı” da Mısır’daki idamlar durdurulabilseydi. Yine de “ba’de harabi’l-Basra” demekten kendimizi alamıyoruz.
Tamer Yazar