MÜSLÜMAN VE İMAN EDEN ÇOK, MUHSİN VE MÜMİN ÇOK AZ, MAKBUL KİŞİ ÇOK ÇOK AZ

  Önceki bölümde Müslüman ve İman etmeye değinmiştim. Sözel olarak Müslüman’ım demenin yetmeyeceğini, bunu demenin o kişiyi sadece Müslüman grubun bir elemanı yapacağını ve bunun mutlaka her işte yalnız Allah’ın rızasının öncelenilmesi, Allah’ın rızası için ayrıca mal ve gerekirse can ile mücadele edilmesi ile diğer gaybler /bilinmeyen, görülmeyen, elle tutulmayan Ahirete, Meleklere, bütün Vahiy kitaplarına […]

 

Önceki bölümde Müslüman ve İman etmeye değinmiştim. Sözel olarak Müslüman’ım demenin yetmeyeceğini, bunu demenin o kişiyi sadece Müslüman grubun bir elemanı yapacağını ve bunun mutlaka her işte yalnız Allah’ın rızasının öncelenilmesi, Allah’ın rızası için ayrıca mal ve gerekirse can ile mücadele edilmesi ile diğer gaybler /bilinmeyen, görülmeyen, elle tutulmayan Ahirete, Meleklere, bütün Vahiy kitaplarına ve bunları tebliğ etmekle görevlendirilmiş olan Peygamberlere de iman etmekle pekiştirilmesi şartını ayetlerle açıklamıştım. Yine Evren bilimi ile uğraşan alimin daha sağlam bir imana ulaşacağını, gerçek iman etmiş olana şeytanın musallat olamayacağını, imanı değerlendirme yetkisinin peygamber de dahil, hiç kimseye verilmemiş ve sadece Allah’ta olduğunu, gerçek iman etmiş olanın olumlu amellerinin karşılıklarının, henüz Dünya’da iken verilmeye başlandığını, bu kişinin bereketli bir bitki gibi etrafına da fayda sağlayacağını, şirk koşmaksızın doğrudan Allah’a yaptığı duasının kabul edileceğini ve Cehennem ‘de daha kısa süre kalacağını ayetler ışığında belirtmiştim.

Kur’an, Müslüman olan ile İman edeni ayırdığı gibi, Ahzab-35. ayet ile Müslüman ile Mümin oluşu da ayırmaktadır.

Ahzab-35. Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, sizlerden de Müslüman erkekler ve kadınlar, Mümin erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık olan erkekler ve kadınlar, güçlüklere sabreden erkekler ve kadınlar, Allah’ın rızasını gözeten erkekler ve kadınlar, yardımsever erkekler ve kadınlar, oruç tutan ve kendini olumsuzluklardan uzak tutabilen erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan er­kekler ve kadınlar, şirk-ortak koşmadan sadece Allahı ön planda tutup anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onların da hepsine bağışlanma ve karşılık olarak büyük bir ödül hazırlaşr”.

Mümin olanla ilgili açıklamalara başlıca Taha-75, İsra-9, Enbiya-94, Müminun-1, Bakara-285, Enfal-2-4, Hucurat-15, Tahrim-5 ve Teğabun-13. ayetlerde rastlıyoruz.

Taha-75. Buna karşılık, Rablerinin huzuruna, olumlu ameller gerçekleştirmiş mümin olarak gelecek olanlar ise, en yüksek ödülleri, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri­ni hak edecekler ve orada sürelerce kalacaklardır. İşte, Allah’ı içtenlikle ananların sonu bu olacaktır.

İsra-9. Ey insanlar! Hiç kuşkusuz bu Kur’an, dileyenleri en doğru yola /hidayete yönlendirir. Salih ameller /Allah ile yapılan anlaşmaya sadakat, muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu işler gerçekleştiren ve beş gaybe (Allah’a, ahirete, meleklere, peygamberlere ve vahiy kitaplarına) iman eden müminleri karşılık olmak üzere büyük bir ödülle sevindireceği müjdesini verir.

Buradan anlıyoruz ki, Mümin oluş, içten iman etme yanında, salih ameller diye tanımlanan “Kur’an’da bildirilen ve 440 kadar ve her biri birer ibad etme yöntemleri olan muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu işler” olmaktadır. Ki bu olumlu amelleri gerçekleştiren, böylece içten imanlı gerçek Müslüman ve Mümin olabilmektedir.

Bakara-58. ayette, sadece salih ameller gerçekleştirenlere “Salih Amelleriyle Güzel davrananlar” denmekte ve bunlara “Muhsin” deyimi kullanılmaktadır.

Bakara-58. Yine size; ‘Şu şehre girin. Orada bol bol yiyin ve özgürce yaşayın. Ancak şehre girerken de kimseye zarar vermeden girin ve Allah’tan af dileyin ki hatalarınızı bağışlayalım. Çünkü Biz, salih amelleriyle güzel davrananlara /muhsinlere daha fazlasını veririz’ demiştik.

Kur’an’da İman ediş ile Muhsinlik demek olan “Salih Ameller gerçekleştirme”  ayrı, fakat her ikisi birlikte, birbirlerini tamamlayacak şekilde “Ya eyyuhal leziyna Amenu ve ‘amelus salihati” şeklinde yer almaktadırlar. Bu şekilde ifade ilk olarak 13. iniş sırasındaki Asr suresinin 3. ayetinde yer almıştır.

Asr-3. İllelleziyne amenu ve ‘amilus salihati vetevassav bil hakkı ve tevassav bissabr.. /3. Ancak içtenlikle iman edip, Salih ameller /muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu işler gerçekleştirenler ve birbirlerine Kur’an ile bildirilen gerçekleri tavsiye edenler, güçlüklere karşı sabretmeyi önerenler, Allah ile yapılan anlaşmaya sadakat demek olan doğru yoldadırlar. Onlar hüsrana uğramazlar”.

Aynı kullanım, ayrıca Buruc-11, Fatır-7-10, Meryem-60, Şuara-227, Hud-23, Nahl-97, Secde-19, Ankebud-9, Bakara-277 ve Maide-69. ayetlerde de yapılmıştır. Çünkü iman ettim demenin, sadece 5 gaybe inanmak ve bunlara inandım demekle eksik kalacağı ve mutlaka salih ameller diye tanımlanan Kur’an’daki muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu işlerle pekiştirilmesi gerektiğini hem bu birlikte kullanımdan hem de Bakara-277. ayetten anlıyoruz.

Bakara-277. İman edip salih ameller /Kur’an’daki muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu ameller gerçekleştirenlerin, salâtı ikame edenlerin /sosyal yardımlaşma faaliyetlerini kurumlar oluşturarak devam ettirenlerin /uygulayanların ve elde ettikleri imkânlarından zekât /vergi ve /veya yardım olarak verip toplumu faydalandıranların Rableri tarafından belirlenmiş ödülleri vardır. Onlar için bir korku ve bir üzüntü olmayacaktır.

Yine imanı pekiştirip içselleştirecek olan bu muhkem /değişmez ana hükümlerin, iman etmenin pratik uygulamaları olduğu Fatır-10 ve Meryem-60. ayetlerle açıklanmıştır.

Fatır-10. Şunu da bilin ki, her kim onur ve şeref istiyorsa, bunlar tamamen Allah‘a aittir. Allah için kullandığı içten ve güzel sözler, olumlu amellerle birlikte olunca kişiyi daha da makbul kılar. Allah için kötü­ ve uygunsuz sözler söyleyenler ve planlayanlar ise, şiddetli bir azaba uğratılacaklar ve ne planlamışlarsa hepsi başa­rısızlıkla sonuçlanacaktır.

Meryem-60. Ancak hatalarını fark edince tövbe edip iman edenler ve imanlarını olumlu /Salih ameller gerçekleştirerek pekiştirenler hariç. Bunlar, en ufak bir haksızlığa uğratılmadan Cennete gireceklerdir.

Konuyu toparlayacak olursak, Müslüman oluş, iman ediş ile pekiştirilmekte ve Gerçek Müslümanlığa ulaşılmaktadır. İman ediş, salih ameller /muhkem /değişmez ana hükümlere uygun olumlu işler gerçekleştirmekle, diğer bir ifade ile Muhsin olunmakla pekiştirilmekte ve Müminliğe erişilebilmektedir. Sonuç olarak gerçek Müslüman olma, içten İman etme, Muhsin ve Mümin olma dörtlü aşama sonucunda 5. Aşama olan Makbul Kişi veya diğer bir tanımlama ile Kâmil insan /Arınmış İnsan aşamasına varılmayı sağlamaktadır. Gerek Mümin kişi ve gerekse İnsan-ı Kâmil konumuna ulaşmayı başarmış kişiler Dünya okulundan mezun olmayı hak etmişlerdir. İnsan-ı Kâmil’liğe ulaşmış olan da SEVGİ-BİLGİ ve HİZMET uygulamalarını içselleştirmiş demektir.

Ancak Furkan-71. ayette, Mümin ve Makbul kişi olabilmek için, yapmış olduğu Tövbelerinin mutlaka kabul edilmiş olması şartı üzerinde durulmaktadır.

Furkan-71. Çünkü her kim içtenlikle iman ve tövbe edip, olumlu ameller de gerçekleştirirse, şüpheniz olmasın ki, artık onun tövbesi kabul edilmiş ve Allah’a yönelmiş demektir.

Bundan sonraki bölümde sadece Muhsin olan, Mümin ve Makbul kişi veya Kâmil İnsan olabilen hakkında Kur’an’ın neler söylemiş olduğuna değineceğim.

Bir kişi Müslüman, fakat diğer 4 gaybe İmanlı olmadığından, eksik imanlı ve içten Mümin de değil, sadece Muhsin Müslüman gruptan olmakta ve Deist olarak tanımlanmaktadır. Bu kişi, olumlu işlerini yaparken sadece Allah’ın rızasını ön planda tutar ve şirke ve riyaya da sapmazsa, yapacağı olumlu amellerine hem Dünya yaşamında hem de Ahirette nimetler verilecek, fakat eksik imanından dolayı, Ahiret’te bu eksik iman edişi nedeniyle hesap verecektir diye düşünüyorum. İkinci gruptaki kişi ise Ateist diye tanımlanmakta olup, bu kişiye olumluluklarına dünya yaşamı sırasında karşılık nimetler verileceği, fakat bu yaptıklarının ahirete yansımayacağı, iman etmeyişinden de hesaba çekileceği, özellikle şirk-ortak da koşmuşsa, azap karşılığının Cehennem şeklinde fazla olacağı belirtilmiştir. Ateist olanın, şirk koşmaması nedeniyle salih amellerinin kısmen de olsa ahirete yansıyabileceğini düşünüyorum.

İsra-18. Tam bir imanının olmaması sonucu kim sadece acele eder ve bu geçici dünya için istekte bulunur ve çaba gösterirse, uygun bulduğumuz üzere ona istediklerini veririz. Ancak ahirette, ortak-şirk koşup bildirilenleri inkâr ederek küfre saptığı için, huzurumuzda kınanmış ve kovulmuş bir şekilde onu Cehenneme s­okarız”“.

Bu duruma göre sadece Müslümanım diyen veya sadece 5 gaybe İman ettim diyen de bu kardeşliğe hak kazanmamış olmaktadır. Dolayısıyla da Din Kardeşliği olabilecek kişi sayısı çok azdır diyebiliriz.

NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”, “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ” ve “KUR’A, İNCİL, TEVRAT. ORTAK OLAN VE OLMAYAN MUHKEM KURALLAR”

 

 

 

Exit mobile version