Ekonomik kriz giderek etkisini arttırıyor.
Zamlar birbiri peşi sıra geliyor.
Vatandaşın gelirinde artış yerine azalış var. Buna karşılık giderde azalış yerine büyük bir artış var.
İşte böylesi bir ortam içerisinde yurttaş günü kurtarmaya, karnını doyurmaya, alamadığı ürünlere bakarak iştahını bu surette karşılamaya çalışıyor.
Böylesi bir durum ortada iken zaman zaman söylenen bazı sözler, tavsiye edilen bazı yeme ve içme çeşitleri oldukça dikkat çekici oluyor ve bazı kesimler tarafından da yadırganıyor.
Son günlerde gündeme bir manda yoğurdu sözcüğü ve buna bağlı olarak yapılan tavsiye düştü.
Manda yoğurdu denilince aklıma üniversite yıllarımdaki bir türkü ve bunun sözlerini anlatım şekli geldi.
Müzikli gazinolara gittiğimizde önce fasıl, sonra Türk halk müziği ve daha sonra Türk sanat müziği icra edilir ve bu doğrultuda da gece boyu kaliteli bir müzik dinleme imkanımız olurdu.
Bu sıralama içerisinde Türk halk müziği söylenmesine sıra geldiğinde eğer o gün şimdi adını anımsayamadım halk türkülerini okuyan sanatkârın sahne alması gerekiyorsa sahneye çıkar ve önce şu sözleri söylerdi:
Manda yuva yapmış söğüt dalına
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
Amanın amanın amanın yandım
Tiridine tiridine tiridine bandım
Bedava mı sandın
Para verip aldım…
İşte bu sözlerle icra edeceği türküyü anlattıktan sonra müzik ile birlikte türküyü söylemeye başlar, kendisini dinlemeye gelenleri coşturur ve böylece güzel bir gece geçirilmesinin imkânlarını sağlardı.
Şimdi o türkücü hayatta mı değil mi bilmiyorum. Ama bu türkünün sözlerinin söylendiğini de müziğinin icra edildiğini de tahmin etmiyorum.
Bu anekdotu sizlerle paylaştıktan sonra gelelim gündemimize.
Ekonomik krizin giderek etkisini arttırdığı bir ortamda kişilerin yapamayacağı, elde edemeyeceği imkânları hatırlatmak yerine aksine bir yol izlemek suretiyle unutturma yoluna gidilmesinin daha doğru olacağı kanısındayız.
Bu nedenle örnek alınması gerekenlerin sözlerine daha çok dikkat etmeleri ve yaşanan ortamı görmek, bilmek, anlamak suretiyle gereken yol ve yön gösterici tutumları sergilemeleri gerektiği kanısındayız.
Bunların yapılması yerine imrendirici sözler söylemek ve yollar önermek yoluna gidilmesinin doğru olmayacağı görüşündeyiz.
Dünya genelinde yapılan araştırmalarda, mutluluk sıralamasında sonlarda bulunduğumuz görünmektedir.
Bu nedenle herkesin elini taşın altına koymak suretiyle hareket etmesi ve mutsuzluk yerine mutluluk tablosunun oluşabilmesi için gerekenleri yapmasının zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.
Eğer herkes bu görev bilinci içerisinde hareket eder ve kendine düşeni yerine getirirse kısa bir süre içerisinde ülkenin üzerinde bulunan kara bulutlar dağılacak, güneş ülkeyi ısıtmaya başlayacak, mutsuzluk havası yerine mutluluk havası hakim olacaktır.
İşte o zaman dinlendirici karışımlar kullanabilme, rahat bir ortamda sohbet edebilme ve bu sohbet sırasında güzel alaşımları içebilme imkânına kavuşulur.
Bu nedenle de önce ortamı hazırlamalı sonra bu ortamı elde edebilmek için gereken adımlar atılmalı ve ondan sonrada mutlu olabilme yoluna gidilmelidir.
Düzelecek demekle sorunlar çözülemez.
İyi olacak demekle mutsuzluğun yerini mutluluk alamaz.
Bu gerçek görülmeli, bilinmeli ve konuşmalarda buna göre yapılmalıdır.
Diliyoruz ki arayış içinde olan herkes bu gerçeği görür ve gördükleri gerçek doğrultusunda hareket etmek suretiyle aydınlık günlerin biran evvel gelebilmesi için kendine düşeni yerine getirir ve böylece krizin etkisinden kurtulma imkânı kazanılmış olur.
Bunun içinde herkesin bu anlayış doğrultusunda hareket etmesi ve kendine düşeni yapması gerekliliğini bir kez daha hatırlatıyoruz…
nabiinal@hotmail.com