1993 yılında yapılan bir temel kazısında tesadüfen bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki İskender Lahdi’nden sonra en önemli lahit olarak gösterilen 10 tonluk Antakya Lahdi’ne özel bir oda yaptık ve ardından da Lahitler Salonu’nun en nadide köşesine koyduk, ama Lahit içinden çıkan iskeletleri isimlendirirken, 3 iskeletten birini ‘ERKEK’ diye nitelendirirken, ‘KADIN’ olanı için ‘DİŞİ’ ifadesini tercih ettik! Tabi biz de merak ettik! Sahi, bu isimlikleri ve bu tercihleri Müze adına kim yaptı?
Hatay Arkeoloji Müzesi’nin 2014 yılı Aralık ayına ilişkin ‘alelacele’ açılış hikayesine dair konuşan çok oldu. ‘Niye bu kadar aceleye getirildi?’ diye soranlar da! 50 Milyon TL’yi aşan maliyetinde ilk eleştiri ise dönemin Hatay Valisi Ercan Topaca’dan gelmiş, “Daha inşaat bitmedi, devam eden bir inşaat var, ama Müze’nin çatısı akıyor… Böyle bir şey olamaz. Böyle bir şey kimsenin içine sinmez. Bunun sorumluları hakkında gerekeni yapacağım. Bu konuda kimse benden tolerans falan beklemesin” mesajı dikkat çekmişti, ki bir bakıma eldeki o ‘alelacele’ açılış hikayesine işaret edilmişti. Peki, hikayenin bugünü mü?
-GÖRKEMLİ ALAN-
Geride kalan Bayram haftasında siz ne yaptınız bilmiyoruz ama, bizler adına haber dolu birkaç gün oldu. Müze de bu haber duraklarımızdan biri oldu. Bugüne dair birkaç ara başlığımız var ve lafı hiç dolandırmadan başlayalım istiyoruz! Hatta başlar başlamaz da sorularımıza geçelim! Çünkü ‘dünyanın en…’ diye başladığımız Müzemiz için ha bire ‘sıralamada ilk üçte’ deyip duruyoruz ama… Eldekinin düzenlemesini, denetimini, kontrolünü ve sunumunu o ‘ilk üç’ sıralamasına göre yapıyor muyuz peki? Cevabı ‘EVET’ diye verenlerimiz var, biliyoruz! O zaman ilk ara başlığımız, son dönem ziyaretçileri için kapısını aralayan ‘görkemli’ Lahitler Salonu olsun.
-KADIN VE ERKEK-
İlk eleştirimiz ‘cinsiyet’ tanımlamamız (!) noktasında! Bazı ziyaretçilerin de fark ettiği ve çok dahoşnut olmadığı bir ‘tanımlamaya ev sahipliği yapan Müze’de, Antakya Lahdi’nin olduğu alanda bulunan iskeletlerin ikisi için ‘KADIN’ ifadesi yerine neden ‘DİŞİ’ kelimesini tercih ettiğimizi soralım mı, ki bunu sorarken de, 3. iskelet için ‘ERKEK’ notu düşüldüğünü hatırlatalım!
Candan Çiftçi (Onedio Editörü) bir yazısında şöyle demiş… “Üzerine çok tartışılan ve çoğu zaman özellikle erkekler tarafından gereksiz ve feminist bir tutumla abartıldığı düşünülen bir konu bu. Ancak farkındaysanız, özellikle son yıllarda bu kullanım, toplumsal bilinçaltımıza sızarak gitgide dilimizde kullanımı normalleştirilmeye çalışılıyor. Öyle ki, artık kadınlar bile ‘kadın’ demekten utanır hale geldi.”
Konu bu mu bilmiyoruz ama, Antakya Lahdinin hemen yanı başındaki cam fanus içinde yan yana duran üç iskeletten birincisinde ‘YETİŞKİN ERKEK’ yazarken, diğer ikisinde neden ‘GENÇ KADIN’ ve ‘YETİŞKİN KADIN’ yerine ‘GENÇ DİŞİ’ ve ‘YETİŞKİN DİŞİ’ yazdığını soralım mı?
-ÖNEMLİ!-
Antakya Lahiti, Antakya’nın Harbiye Caddesi’nde bir temel kazısında bulundu. Lahitin içinde bulunan sikkelerden, milattan sonra 265 ila 270 yılları arasında yaptırıldığı tahmin ediliyor. İçinde yetişkin bir kadın, yetişkin bir erkek ve genç bir kız olmak üzere toplam üç kişiye ait kemikler bulunan Lahitten, bunlara ek olarak bir bilezik, bir altın kolye, düğmeler ve üç adet de sikke çıkarıldı. Bugün Hatay Arkeoloji Müzesi’nin en iddialı alanlarından biri halini alan böylesi önemli bir sergi noktasında ‘tercih edilen’ kelimelerin yanlışlığında ısrar mı ederiz yoksa değiştirir miyiz, bunu da zaman gösterecek.
-DEĞİŞMİYORUZ!-
Sanırım en çok da bu noktada takılı kalıyorum. Değişmiyoruz! Israrla değişmiyoruz! İnadına değişmiyoruz! Eldekinin hatasında durup, ‘Benim hatam senin hatanı döver’ kısmındayız! O yüzden Müze’ye her gelişim garip bir ‘tekrar’ duygusu yaratıyor. Peki, bugünün tekrarında ne mi var? Müze’yi dünya çapında üne kavuşturan mozaiklerden biri, Sarhoş Dionysos var!
Evet… Lahitler Salonu’ndan çıktık. Mozaiklerin olduğu alandayız! Sarhoş Dionysos mozaiğinin tam da önünde. Hikayesi ile başlayalım… M.S. IV. yüzyılda Antakya’da inşa edilmiş bir evin oda döşemesi olarak bulunmuştur. Dionysos, Romalıların Baküs dedikleri şarap tanrısıdır. Mitolojide, güzel renkli şarabın mucidi olarak bilinir. Burada, başında yapraklardan yapılmış bir çelenk taşıyan şarap ilahı Dionysos, ayakta duramayacak kadar sarhoş olduğundan, yanındaki küçük Satyros’a dayanmaktadır. Elindeki kadehten dökülen içkiyi ise mukaddes hayvanı panter içmektedir.
Peki, eldeki mozaiğe dair sorun mu? Aslında sorun mozaik sorunu değil, ama mozaikleri ‘sergileme’ sorunu! Sergilenenleri, bilgi panolarından aykırı ve alakasız noktalara yerleştirme sorunu! Gelen ziyaretçilere ise aradıkları detaylara ulaşma konusunda ‘saklambaç’ oynatma sorunu!
-ISRARCIYIZ!-
Burası, ‘Daphne-Harbiye’ diye adlandırılan ‘kapalı’ bir kapının hemen yanı başı! Sarhoş Dionysos mozaiği duvara diklemesine monte edilmişken, zeminde de ayrı bir parça mozaik karşılıyor sizi. Ancak bu eşsiz karşılaşmadaki sorun, size fısıldanan binlerce yıllık hikayenin ‘bilgi panosu’ konusunda. Çünkü mozaiğe karşıdan bakarken o hikayeden uzak, garip bir arayışa geçiyorsunuz ve etrafınıza bakınıyorsunuz! Birkaç adım sonra, mozaiğin yanında uzanan yolun hemen yanı başında, ama mozaiği gerisinde bırakan bir duvarda aradığınızı buluyorsunuz! Anlayacağınız, ‘olması gerekeni’, ama ‘olmaması gereken bir yerde’ buluyorsunuz! Aslında bu ne ilk örnek ne de son! Zira Müze’deki birçok eserde karşınıza çıkan bu sergileme hataları yeni değil! Peki, eldekinin ısrarında durmamızın sebebi ne, soralım mı? Amaç tanıtım ve daha çok ziyaretçi ise, izlediğimiz yolun çıkmazında durma nedenimiz ne, sorgulayalım mı?
-BAKAN ERSOY–
Göreve başladığı ilk günden bugüne Türkiye’nin turizm hedefleri konusunda oldukça enerjik bir tablo ortaya koyan ve bir açıklaması içinde, “Yılın ilk yarısında % 30.4 artışla dünyanın en çok turist çeken ülkelerinden biri olan Türkiye’mizi tercih eden ziyaretçi sayısı 18.9 milyon ve turizmin ülke kalkınmamıza doğrudan sağladığı katma değer, %30,6’lık artışla 11.5 milyar dolar… Hedef, en az 40 milyon turist… Kazanacağız!” diyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a ‘Hatay da kazansın!’ başlığında yazdıklarımızı emanet edelim mi? Ama emanet ettiklerimizin takibinde durduğumuzun altını da özenle çizelim! -Tamer Yazar-