Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

MÜZİSYENİN ÖLÜMÜ

MÜZİSYENİN ÖLÜMÜ

Erkin Koray öldü. Şimdi anılarımızı onunla birlikte hatırlama vakti.

Müzisyen öldüğünde onunla geçirdiğimiz güzel zamanları düşünürüz; hayatımıza eşlik ettiği anları, dönemleri. İlla ki bir kız sevmişizdir o şarkılar eşliğinde. Zor zamanlarımızda, diyelim ki annemiz uzun bir hastalığın sonunda artık bizden ayrılmak üzereyken “Benim hâlâ umudum var”ı dinleyip, durduk yere ağlamayı deneyimlemişizdir ilk kez. Sonra beyaz güvercin şarkısına tutunup onun bizi “yukarıdan” izlediğine kendimizi inandırmışızdır. Şarkılarla başka bir dünyada yaşarız ve şüphesiz ki bu dünya var olandan daha iyi, hatta kimi zaman “kusursuz”dur. Bazen kaçıp o kusursuzluğun içine sığınır, dinleniriz. Anlamak için bütün ömrümüzü harcadığımız bu akışkanlığı; hayatı uzaktan izleriz.

Müzisyen öldüğünde, içimizde şarkılarını da yanında götüremeyeceğini bilmenin rahatlığı vardır. Beden işlevini tamamlamış, gitmiş, koca külliyat bizimledir. Müzisyen giderken şarkılarını da götürebilse asıl yas o zaman olurdu. Onun şarkıları sayesinde geçirdiğimiz güzel zamanları da geri alsa, bu küçük bir felaket olurdu. Mesela Erkin Koray seviyesinde bu bir “milli mesele”ye dönüşebilirdi. Ondan etkilenerek yapılan şarkılar ve o şarkıların etkilediği olaylar, aşklar, üzüntüler ve melankoli de çıkarılsa denklemden, iş kollektif bir hafıza kaybına, toplumsal bir “black out”a doğru genişleyebilirdi.

Erkin Koray hep bir şeylerin ortasında durdu sanki; doğuyla batının, taşrayla şehrin, rock ve popun, muhalif olmakla statik olmanın… Sonunda, yani görkemli heykeli ölümüyle tamamlanınca, bu karmaşanın “yerli olmak”la ilgili olduğunu anladık. Bir gün içinde 120 kez duygu durumu değişebilen bir halkın çocuğuydu o. Ve olan biteni, gördüklerini, hissettiklerini açık bir kalple, yeteneğiyle harmanladı sadece.

Birçok çalıntı eseri çıktı ortaya, doğrudur, ama inanın sanat çalmaktan başka bir şey değildir. Çalmadan üretemezsiniz. Çalarsınız ve üzerine 1 eklersiniz. Bunun için geleneğe hâkim olmanız ve üzerine 1 koyacak yeteneğe, birikime ve çalışkanlığa sahip olmanız gerekir. Baba, internetin olmadığı karanlık zamanlarda işin dozunu biraz kaçırmış olabilir, ama hangimiz hayatımızın bir döneminde bir şeyin dozunu kaçırmadık ki?

Dinleyici affedicidir. Sanat, hayat cesaretle ilgilidir. Aslına bakarsanız cesaret dışında konuşulacak pek bir konu da yoktur. Birinin şarkısını çalmak, onu kendinle harmanlamak, yayınlamak, kritik etme eşiği yüksek bir topluma kalbini hep açık tutmak, saçını 60’lı yıllarda uzatmak, Müslüman ülkede bir rock müzik türünün ateşini yakmak falan, bunlar hep cesaretle ilgili şeyler. O yüzden önce saygı sanki…

Büyük müzisyenler toplumun kılcallarına sirayet eder; imgesi, etkisi, yitirilmiş bedenin, kaybedilmiş canın ötesinde bir yere doğru genişler. Ustalık ve yetenekle harmanlanmış nağmeler hayal bile edemeyeceğimiz evlere, sokaklara girer, hiçbir zaman dokunamayacağımız insanlara dokunur, anıları şekillendirir ve artık demire kaynamış gül gibi, onu ayırmak, ayrı düşünmek, karşılığını ödemek imkânsız olur.

Sadece “Seni her gördüğümde”nin muhteşem ara nağmesiyle bile, bizi umut dolu bir şeye bandırıp çıkardığın için, hayatımıza kattıkların için binlerce teşekkür Erkin Baba.

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir