Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısına dair son paylaşılanlar, listeye İstanbul, Konya, Denizli, İzmir, Çanakkale, Aksaray ve Nevşehir’i eklerken, Hatay yine yoktu! Bizim tam da bu noktadaki son ziyaretimiz ise, dünyada bilinen en büyük tek parça halindeki antik taban mozaiğiyle listeyi zorlayacak bir Müze’ye dair oldu.
…Müze Otel’in bulunduğu alan, Antakya 3. derece arkeolojik sit alanı koruma sınırı içinde yer aldığından, ilk sondajlar, Hatay Arkeoloji Müzesi tarafından yapılmış. Arkeolojik doku ortaya çıkınca da, Adana Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından, sistematik kazı yapılması kararı alınmış. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından, Hatay Müzesi Başkanlığı’nda ve Bilimsel Danışmanlar Kurulu eliyle, uzmanlar tarafından yürütülen kazı tam 3 sene sürmüş.
Bugün ortaya çıkan, çelik kazık temeller üzerinde, arkeolojik alanın 15 metre kadar üzerinde yükselen Müze Otel ve altındaki resmi kurumsal Müze ise, ünlü Mimar Emre Arolat’ın projelendirmesi ile şekillenmiş.
Evet… Hafta sonunda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yeni adresi, Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’ndeydik. Bugüne dair kelimelerimiz, her adımda beraber ilerlesin ve sohbet havasında geçsin. Ama bunu yaparken de, sık sık Arkeoloji Müzesi’ni adımlayan bizler, eldeki adına bir karşılaştırma da yapalım. Kazançları sıralarken, kayıpları unutmayalım!
-GÖRKEMLİ-
Müze, sizi, oldukça farklı ve dikkat çekici bir mimari ile karşılıyor. Çelik konstrüksiyon bir projelendirme ile oluşturulan yapının altında yer alan Müze’ye girer girmez, merakınıza yenik düşüyorsunuz. Çünkü dünyada bilinen en büyük tek parça halindeki antik taban mozaiğiyle, 1050 metrekarelik bir Romalı ile karşılaşmaya hazırlanıyorsunuz.
Müze girişimiz oldukça sakin. Çünkü yeni açılan Müze, ziyaretçileri noktasında oldukça sakin! Biletimizi alıp güvenlikten geçişimiz ise hızlı oluyor. Çünkü müzenin ‘yeni’ hali burada da kendisini gösteriyor. İfade edilene göre henüz hazırlıklar bitmediği için, eşyalar aranmıyor. O nedenle sırt çantalarımızla hızlı ve seri bir şekilde müzenin içine doğru ilerliyoruz.
Bu durumun sakıncaları olabilir mi? Olabilir! Çünkü içeride inanılmaz sayıda tarihi ve kültürel eser sizi bekliyor. O nedenle de, girişlerin kontrollü ve denetimli olmasında fayda var. O nedenle de eksikliğin bir an önce giderilmesi şart. Ancak Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’ni Hatay Arkeoloji Müzesi’nden ‘güvenlik’ boyutu itibariyle ayıran bir detay daha var. Personel! Diğer müzede olduğu gibi her adımda bir güvenlik görevlisi sizi karşılamıyor. Bu durum, personel eksikliğinden mi, yoksa ‘olması gereken bu’ mu, çok bilemedik! Ancak diğerinde gezerken, kendinizi Merkez Bankası’nda gibi hissetmenize neden olan o kalabalık ‘güvenlik’ baskısı burada yok!
-TEKNOLOJİ-
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak hizmete giren Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’ne gelmeden önce en fazla merak ettiğiniz şey, bulunan mozaiklerin üzerinde inşa edilen yürüme platformlarının alana yönelik hakimiyeti oluyor. Hemen cevaplayalım! Bu konuda, sizi tüm o arkeolojik buluntu üzerinde dolaştıran bir alan yaratılmış durumda, ki eldeki adına da şunu da açıkça ifade etmek gerekiyor… Sunum noktasında da, burada, dünyanın ilk 3 müzesi arasında yer alan Hatay Arkeoloji Müzesi’ni çok gerilerde bırakmış bir uygulama ile tanışıyorsunuz. Asıl müzede hala bilgilendirme ve tanıtım levhalarındaki eksiklikleri konuşan bizler, burada, o bilginin teknoloji tabanlı ekranların ‘dokunmatik’ kolaylığında ilerliyoruz. Hatta bir mozaik taban önünde dururken, pano üzerinde, şu an müzenin hangi noktasında olduğuna dair bir işaretleme ile karşılaşıyorsunuz. Verilen bilgiler, Türkçe ve İngilizce. Ancak panolarda yer alan noktalara dokunarak, o alana dair bilgiyi de, yine istediğiniz dil tercihi üzerinden “bölüm bölüm” okumanız mümkün olabiliyor. Bu, hem detaylı bilgiye ulaşmanızı sağlıyor hem de müze içindeki soru işaretlerinizi doğru cevaplarla buluşturuyor.
Ancak bu kolaylık ve teknoloji tabanlı tanıtım çalışmasını izlerken de; Hatay Arkeoloji Müzesi’ne, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne, Hatay Valiliği’ne, aklınızdaki soruları sorma ihtiyacı da duyuyorsunuz. Sorular mı? Mesela… Diğer müzede, ki biz ‘ana müze’ diye adlandıralım! Neden hala sunum konusunda eksiklikler yaşanıyor? 2. Etap ile sergi alanlarını genişleten müzede, neden, restorasyon işlemleri ile bu eserlerin bilgilendirme faaliyeti paralel ilerleyemiyor? Bu konuda yaşanan “yavaşlığın” sebebi neden bulunamıyor? Benzer bir teknolojik altyapı, niye tercih edilmiyor? Her iki müzede karşınıza çıkan farklı ‘sunum’ standardında, ama ‘doğru’ olanda dururken, o standardı sağlaması gerekenler neyi bekliyor? Birinin açılış tarihi 2020 iken, 2014’te açılan “ana müze” noktasında, bugün hala benzer sorunları konuşma sebeplerimiz neden ortadan kaldırılmıyor?
-DEFNE!-
Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’ni gezerken, aklınıza ister istemez, Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda çıkan eski Roma mimarisi eserler geliyor ve neden böylesi bir alanın “açık hava müzesi” olarak değerlendirilmediği sorusu! Peki, “Bugünkü halinden ne kadar memnunuz” diye bir anket yapsak mı? Ortaya çıkan meydan, kimi ne kadar mutlu etmiş, diye de sorsak mı? Peki; bulunan mozaikler, heykeller, Roma Hamamı ve daha birçok şeyin sergilendiği “hayali” bir arkeolojik alanın turizm değeri noktasında duran işletmelerin “ne kadar kazançlı çıkabileceğinin hesabında” en azından bir kez dursak mı? Dururken de, bugün ne kazandığımızı görsek! Görürken de… Sık sık EXPO ile “yerel idare” eliyle sergileneceği ifade edilen Defne keşfinden damlayanlar için, bugüne kadar ne Müze İdaresi’nden ne de İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden tek bir resmi açıklama dahi gelmemesini de bu sorguya dahil etsek mi?
-DEPREM!-
Türkiye’nin gündeminden uzaklaşıp, binlerce yıllık bir geçmişte adımlarken de değişmiyor bazı şeyler! Müze, size sunduğu o dün hikâyesinde, yine depremi fısıldıyor. Gelen ziyaretçilerin en fazla ilgilendiği ve sorduğu şeyler arasında yer alan, tabandaki dalgalanma da o fısıldayışlara dair. Anlatılan mı?
“Bulunduğunuz noktadan açıkça görülebilen tahribatı, büyük bir deprem felaketinin ardından, Parmenios Çayı (Hacı Kürüş Deresi) üzerindeki son bendinin (Demirkapı) yıkılmasıyla serbest kalan sel sularının yarattığı tahmin ediliyor. Mozaik tabanlar üzerindeki yangın tabakası, bu felaketin, sadece deprem ve sel ile sınırlı kalmadığını, yapının büyük bir yangın da geçirdiğini gösterir.
Sel sularının geçtiği kısımda, mermer kaplama ve batıdaki mozaik kaplama neredeyse süpürülmüş; mozaik tabanları tutan dolgu boşaldığından, yıkılan duvarlar ve düşen ağır mimari de yüzeyde dalgalı bir görünüm yaratmıştır.
Selin etkisiyle mermer zemine yıkılan batı cephesinin üst katına ait sütün düzeni ise, bulunduğunuz noktanın sağında açıkça okunabiliyor. Yapının alt katındaki sütun dizileri ise kazı alanının dışında kaldığı için görülemiyor.” -Tamer Yazar-