Yaklaşık 8 yıl öncesine kadar güney sınırlarımız güven içindeydi. Öyle ki; güney sınırlarımız boyunca döşenmiş bulunan mayınlı araziler temizlenerek tarıma açılacak ve ekonomimize büyük katkıların sağlanmasına neden olunacak idi.
Ama ne oldu, ne bittiyse, olupbitti. Baktık ki güney komşumuz olan Suriye’nin içi karışmış, çeşitli terör grupları Suriye içinde savaşmak suretiyle, bir tür iç savaşın oluşması durumu ortaya çıkmış.
Elbette ki Suriye’de yapay olarak çıkartıldığı izlenimi uyandıran bu iç savaş, emperyalist güçlerin Ortadoğu üzerindeki planlarının bir parçası olarak kabul edilmelidir.
Zira yıllardır emperyalist güçler orta doğudaki devletleri bölmek, parçalamak, yeniden küçük devletler oluşmasını sağlamak suretiyle bölgede hakimiyetlerini kurmak istemekteydiler.
İşte bu istek, bu plan, bu proje doğrultusundan da Irak’tan sonra Suriye’de de iç savaş çıkartılmış, böylece Suriye’nin parçalanması ve birkaç devlete bölünmesi amaçlanmıştır.
Bu tarihi bir süreçtir.
Bu süreç içerisinde ne yazık ki; sonunda bize yarar yerine zarar getirdiği anlaşılan bir dış politika izlenmek suretiyle Suriye’deki iç şavaşa bir tür müdahil olma durumu ile karşı karşıya kaldık.
Suriye’deki iç savaşın başlaması, terör unsurlarının Suriye içerisinde cirit atmaları sonucu Suriye’den bir göç dalgası ülkemize hızla gelmeye başladı.
Elbette ki insani duygular ve uluslararası antlaşmalara bağlı kalma koşulu ile, ülkemize sığınmak isteyenlere gereken yardım yapılmalıydı.
Ancak bu yardım yapılırken de ülkemize şu veya bu yolla girenlerin belli biz düzene sokulması, belli yerlerde konaklatılması, belli kurallara uymalarının sağlanması gerekir idi.
Ama ne yazık ki yeterince yapılamadı. Çünkü Suriye sınırından ülkemize sığınmalar bir çığ gibi artmaya başladı.
Böyle olunca da bu çok sayıdaki sığınmacıya karşı yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler ve tedbirler yeterince alınamadı.
Sonunda sığınmacı denilen, ama gelişmelerden bunların sığınmacı değil, kalmaya , yerleşmeye niyet etmiş insanlar olduğu anlaşıldı.
Ülkemize giren Suriyeliler, neredeyse 81 ile yayılmak suretiyle, bu illerinde demografik yapısında önemli değişmelerin oluşmasına neden olacak tutum ve davranış içerisine girdiler.
Bu arada Suriyeli sığınmacılarda kendi aralarında birleşmeye, gettolaşmaya, kendi düzenlerini kurmak suretiyle kendilerine uygun bir yaşam biçimi sürdürme yolunda adımlar atmaya başladılar.
Böyle olunca da toplum içerisinde huzursuzluklar , yapılan davranışlara karşı kıpırdanmalar , karşı koymalar başladı.
Son günlerde ise bu tür kıpırdanmalar ve karşı koymalar, yüksek sesle dillendirilmeye başladığından yetkililerde bir takım önlemleri alma yoluna gittiler.
Elbette ki; devletin aldığı kararlar uygulanacaktır.
Elbette ki; Suriyeli sığınmacılar kayıtlı olduğu yerden başka bir yere izinsiz gidemeyeceklerdir.
Elbette ki ;Suriyeli sığınmacılar kendi başlarına buyruk hareket edemeyecektir.
Bunu böylece belirttikten sonra da bir noktaya da değinmek istiyoruz:
Sığınmacı demek , geçici bir süre için ülkemize gelmiş ve o süre sonunda da yeniden ülkesine dönmesi gereken kişi demektir.
Sığınmacı ülkemize sığınırken gerekçesi ise kendi ülkesinde bir savaş olduğu, yaşamının tehlikede bulunduğu hususudur.
Bunlar bilinen bir kuraldır.
Şimdi bir örnek vermek istiyoruz: Önümüzde kurban bayramı var.Yüz binlerce Suriyeli sığınmacı bayram için ülkesine gidecek,bayramlaşacak ve daha sonrada tekrar sığınmacı olarak ülkemize dönecek.
Peki şimdi sormazlar mı ?
Ülkenizde savaş varsa neden ve nasıl ülkenize gidebiliyorsunuz?
Eğer ülkenizde savaş yok, can güvenliğiniz tehlikede değil ise neden geri dönüyorsunuz?
Ve kamuoyu da şu soruyu soruyor: Biz ülkelerine bu yolla gidenleri neden geri alıyoruz?…
İşte bu soruya yanıt verildiğinde, meselenin kökünden çözülmesi yolunda gerekli isabetli adımın atılacağı kanısındayız….
YORUMLAR