İyi günler sevgili okuyucu.
1989 yılında liseden mezun olduğum zamanlarda, anlaşılır bir eğitim sistemi ve bu sistemin gereği de, ÖSS ve ÖYS sınavları vardı. Üniversitede okuduğum süre zarfınca, benden sonra gelen her yeni kuşağın değişmiş farklı bir sistem içinde yol kat ettiğini gördüm. Önceleri her yeni eğitim ve sınav sistemini anlamaya çabalıyordum, ama giderek o denli karmaşık bir hal aldı ki, ipin ucunu kaçırdım.
Ama eğitim sistemi içinde her daim ana kriterin Türkçe ve Matematik olduğunu biliyor, bunun da ne denli önemli ve gerekli olduğunu görüyordum. Biz sınavlara hazırlanırken, ister sözel ister sayısal alanda yol alamaya çalışırsak çalışalım, mutlaka Matematik ve Türkçe sorularında başarılı olmaya çabalardık.
Sanırım aklı başında her insan, Akademik üst eğitim sürecinde en temel branşların Matematik ve Türkçe olduğunu kabul eder. Gel gör ki; zaman, eğitim sistemimizi o denli değiştirdi ki, Türkçe ve Matematik sorularının önem sırası gerilere kaydı ve baş role DİN dersi kondu.
Evet, yanlış duymadınız! AKP iktidarının sürekli revize ettiği eğitim sisteminde, DİN dersi ve Din bilgisi soruları temel kriter haline geldi ve Matematik ile Türkçe’nin pabucu dama atıldı. Şuan önemli bir eğitim uzmanı olan Figen Atalay adlı bir yazarın yeni sistemi değerlendiren bir yazısı var ve bu yazıda yer alan şu bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim:
“… son yıllarda merkezi sınavlarda din dersi sorusunu yapamayan – isterse Matematik, Fen sorularının tamamını doğru yanıtlasın- istediği okula yerleşecek puana kavuşamıyor!…” Nereden nereye! Bizim zamanımızda sınavlarda din sorusu sorulmuyordu bile, ama gelinen aşamada din sorularına doğru cevap vermeyen öğrenciler, diğer soruların tamamını bile doğru yanıtlasa istediği yere girmiyor. Bu nasıl bir eğitim anlayışı, varın siz düşünün.
Daha da acı bir bilgi paylaşayım.
Eğitim Reformu Girişimi, 2004 yılında din ve eğitim ekseninde bir tartışma başlatmış ve 2007 yılında da “Türkiye’de Din ve Eğitim: Değişim İhtiyacı” başlıklı bir rapor hazırlanmıştı. Din eğitiminin isteğe bağlı olması gerektiği vurgulanan raporda, bu dersin okullarda zorunlu ya da seçmeli olarak okutulmaması gerektiği belirtilmiş, isteğe bağlı din eğitiminin de örgün eğitim çerçevesinde planlanması önerilmişti. Bu raporun üstünden 12 yıl geçti. Yeni açıklanan Lise programında neredeyse tüm dersler seçmeli olurken, din dersi, tüm sınıflarda “zorunlu ortak ders” olarak yerini daha da sağlamlaştırdı.
İnanç, vicdan özgürlüğüdür. Ve laik yaşam içinde, din eğitimi, resmi olarak bu denli baskın bir rol almamalıdır. Hiçbir çağdaş ülkede, o ülkenin resmi dini okullarda çocuklara verilmez. Laik eğitim, din bilgisi ve din kültürünü temel eğitim sisteminde öncül kılmaz. Çağdaş eğitim normlarında birey yetiştirilir. Din eğitimi almak isteyenler, temel eğitim sisteminin dışında yapılanmış dini kurum ve kuruluşlar aracılığı ile bu alanda mesafe alır. Çocukların hayatını belirleyecek olan sınavlarda da din sorusu sorulmaz. Din bilgisi ayrı, Matematik, Türkçe, Fen ayrı.
Dindar bir kuşak yetiştirmek için evrensel eğitim normlarından bu denli uzaklaşmak, her geçen yıl eğitimi dinselleştirmek, gelecekte çocuklarımızın evrensel bilgi yarışında uluslararası platformlarda geri kalmasına, bilimin değil inanç değerlerinin hakim olduğu bir fotoğrafa doğru bizleri sürükler.
Tamam, din eğitimi sizlere istediğiniz formatta kuşaklar hazırlıyor, ama çağdaşlık yarışında genç beyinlerimizi yolun başında kulvar dışına atıyor.
Ah biraz akıl ya rabbim.
İyi çalışmalar.