Nereye baksak, ‘KİRLİYDİ’
İstanbul’dan gelen misafirlerinin ‘ısrarla’ görmek istediği tarihi Antakya evleri için girdikleri sokağın kendilerini ulaştırdığı her noktada karşılaştıkları ‘sprey boyalar’ ve ‘terk edilmişlik’ için konuşan bir Antakyalının kent yöneticilerinden bir isteği var… “Ya bu işi becerin ya da devredin!”
Batı kısmında yükseltilen ‘plansız’ şehirleşmenin ‘beton’ kalabalığı içinde artık daha az ‘yeşil alan’, ama daha fazla ‘insan ve araç trafiği’ içinde yaşamaya zorlanan Antakya’nın doğusunda kalan-kalabilen ‘dün’ farklı mı? Burada ayakta kalmaya çalışan yorgun yaşamların ‘batı’ kısmı kadar sorunlarla boğuştuğunu söylemek yanlış olur mu? Her gün yanı başından geçip gittiğimiz için ‘sıradanlaşan’ ve korkutucu şekilde ‘normalleşen’ tüm bu sorunları dışarıdan gelenlerin nasıl gördüğünü ve gördüklerine nasıl tepki verdiğini biliyor muyuz peki?
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’dan gelen misafirleri için kısa bir kent turu yaptırmak isteyen bir Antakyalının kaleminden çıksın bugüne dair yazı ve o noktalasın içinde yaşadığı kentin anlatılan bu son hikâyesini…
Ama tavsiyemiz olsun! Ara ara ağırlaşan kelimelerin ‘öfkesinde’ durup mola da vermeyi unutmayın! Çünkü eleştiriler çokça kent yöneticilerine… Eldekinden eksilten yaşama dair önlem almayan idarecilere… Hazır mıyız? O zaman okumaya başlayalım!
“Yıllardır İstanbul’dayım. Kısa ziyaretler için gelip gidiyorum artık. Ama bu defa misafirlerimle geldim. İş yaptığımız yabancı bir grupla Antakya’daydık. Havaalanından gelirken heyecan vardı tabi! ‘Antioch’ diye duydukları dinler kenti şehrimize uzun zamandır gelmeyi planlamışlar, ama iş trafiği izin vermemiş. O yüzden elde fotoğraf makineleri, daldık sokakların o dar haline. Ama gariptir… Yanlış yerden girdik sandılar! Öyle ki, ‘evler niye bu halde’ sorusuna her dar sokağın başında cevap vermeye çalışırken buldum kendimi. Ama cevap veremedim. Duvarların kalabalığı içinde kaybolduk adeta! Neler yoktu ki… Kalpler, şiirler, küfürler, resimler, karalamalar…
Ahşap evlerin taş yüzeyleri bazı yerlerde görünmez haldeler. Gelen misafirlerimiz yüzlerce kare fotoğraf çektiler. Ama inanın, onları durdurmak istedim. Bu halimizi fotoğraflayıp yurt dışına götürme çabalarını izlerken hele ki… Dürüstçe ‘utandım’ desem! Ciddi ciddi utandım hem de… Ev sahibiyim ve eviniz bu halde! Düşünün!
Çek Cumhuriyeti’nden Macaristan’a ve İtalya’dan Fransa’ya, eski binaların tüm o görkemiyle gelenleri karşıladığını izlediğini bilirsiniz ya… Gidenleriniz bilir! Buradaki durum o yüzden çok daha üzücü. Sanırım uzun bir zaman misafir getirmem! Ya da şöyle bir şey mi yapsak? Bir iki sokak ayarlasak ve gelen o misafirleri de ‘işte o evler’ deyip kandırsak mı? Şaka yapıyorum ama, halimiz biraz da bu! Bizi getirdikleri durum bu!
İnanır mısınız, bu yazıyı size gönderip göndermemek konusunda tereddüt ettim, ama madem ben bu kadar utandım kendi kentim adına… Merak ediyorum, bu kentin yöneticileri ne kadar utandılar, utanıyorlar? Yönettikleri kentin şu hallerinden ne kadar utandılar, utanıyorlar?”
-ÖNLEM BU MU?-
Eski evlerin arasında dolaşırken karşılarına çıkan yangın hidrantlarının durumuna dair de yazan Antakyalı hemşehrimizin tavsiyesi de eleştirisi de ‘henüz her şey için çok geç değilken’ kısmı için gelsin mi?
“Beni de misafirlerimizi de korkutan bir şey var. Aslında öyle bize denk gelen bir şey değil bu! Görünen bir şey! Aleni bir şey! Yangın hidrantlarından bahsediyorum. Neredeyse ahşap-taş evlerden daha kötü durumdalar. Ağzı açık ya da tesisatı
Bu duruma bu cevabı verenler bence ne yapsın biliyor musunuz? Aslında onlara tek bir şey söyleyelim. Net bir şey ama! Ya bu işi becerin ya da devredin! Çünkü bu kent daha iyisini hak ediyor. Çok daha iyisini hak ediyor. Ama gördüğüm kadarıyla, sizler bu kenti hak etmiyorsunuz! Hem de hiç!”
-SORUMUZ NET!-
Yazılanların Antakya’sı noktasında duran ‘sorumlu’ kurumları biliyoruz! Antakya Belediyesi, Hatay Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Hatay Valiliği… Peki, bir daha ki ‘misafirler’ için bir ‘yön’ ve ‘sokak’ tavsiyeleri olur mu? Bugüne dair yazının sahibi adına bir kez daha soralım istedik! Yok, şaka değil, bu defa ciddi ciddi soralım istedik! Eldeki ‘şaka gibi gerçeğin’ yaşayanlarıyız madem! -Tamer Yazar-