Ama Biraz Daha ‘İtina’
Mozaikleri… Eski Roma hikâyesi… Ezan’ın Çan sesine karıştığı kutsallığı… Vatikan tarafından tescilli hac merkezi özelliği… Osmanlı izleri… Taş ve ahşabın uyumunda dünü fısıldayan tarihi evleri ve daha fazlası için mola verdiğimiz isim, İşkadını Esra Barutçu Yüksel oldu. New York Times’ın, 2020’de görülmesi gereken yerler arasında gösterdiği Antakya için konuştuk, ama biraz da eleştirdik.
Röportaj:Tamer Yazar
Washington, Amerika… British Virgin Islands, Birleşik Krallık… Rurrenabaque, Bolivya… Grönland… Kimberley Region, Australya… Paso Robles, California, Amerika… Sicily, İtalya… Salzburg, Avusturya… Tokyo, Japonya… Caesarea, Israil… National Parks, Çin… Lesotho, Güney Afrika… Colorado Springs, Colorado, Amerika… Krakow, Polonya… Jodhpur, Hindistan… İsveç… Mısır… La Paz, Meksika… Grand Isle, Louisiana, Amerika… Chow Kit, Kuala Lumpur, Malezya… Jevnaker, Norveç… Bahamalar… Kampot, Kamboçya… Christchurch, Yeni Zellanda… Asturias, İspanya… Haida Gwaii, British Columbia… Austin, Texas, Amerika… Sabah, Malezya… Churchill, Manitoba… Uganda… Paris, Fransa… Lake District, İngiltere… Tacikistan… (34) ANTAKYA, TURKİYE… Leipzig, Almanya… Lima, Peru… Molise, Italya… Copenhagen, Danimarka… Richmond, Virginia, Amerika… Mount Kenya… Minorca, İspanya… Oberammergau, Almanya… Plymouth, İngiltere… Atlantic Forest, Brezilya… Belle-Île, Fransa… Val d’Aran, İspanya… Moğolistan… Juliana Trail, Slovenya… Addis Ababa, Etyopya… Transylvanian Alps, Romanya… Urbino, Italya… Glacier National Park and Whitefish, Mont.
–
Evet… Amerika’nın en popüler ve en fazla okunan gazetelerinden New York Times’ın seyahat yazarları tarafından hazırlanan 2020 listesinde yer alan ve her biri birbirinden iddialı bu 52 Dünya kenti arasında Antakya’nın 34. sırada yer almasını başarı olarak niteleyenler arasında, Antakyalı İşkadını Esra Barutçu Yüksel de var. Eski bir Roma kenti olan ve binlerce yıllık bir geçmişin üzerinde oturan bu coğrafyanın yönetimi noktasında yaşanan koordinasyon sorununa dikkat çeken Esra Barutçu, “New York Times’a konu olan Antakya, iyi yönetilmeli ve hak ettiğini almalı” demeyi ihmal etmedi.
Sorularımız, bu kentin dünü, bugünü ve yarını için gelsin…
Eski kentin hemen içinde, 3 işletmenin (Barudi Kafe-Bar, Taha Barutçu Kitapevi, Kavinn Butik Otel) sahipliğini ve yöneticiliğini yapıyorsunuz, kız kardeşlerinizle beraber. 3 Farklı sektör ve 3 farklı İşletme. Peki, 2011 Suriye krizinin başlangıcı ile zorlukları her bir noktasında fazlasıyla hisseden bir kentte, her şey nasıl gidiyor?
2011’den bu yana değişen birçok şey var… Bu kentin ekonomik durumu yanı sıra, psikolojik durumu da tamamiyle büyük bir değişim içerisinde. Bunda, Suriyeli sığınmacıların bu kentte yarattığı kalabalığın çok ciddi bir etkisi var, ki bu zorluğu, bu şehir dün de bugün de yaşamaya devam ediyor. Hatta öyle ki, onlarla beraber hayata bakış açımız da değişti. Biz burayı, kendimizin, öz varlığımızın zannederken, ortaklarımız ortaya çıktı. Ekmeğimize de, ülkemize de, taşımıza da, toprağımıza da ortak oldular mesela. Biraz da bu nedenle, onlara artık ‘misafir’ diyemiyoruz. Biliyorsunuz, ciddi bir çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti kimliği aldı. Açıkçası, bu durum bizleri rahatsız ediyor. Bu süreçte, yaşam şekillerimizde de ciddi farklılıklar oluştu. Daha önce, daha özgür bir şehirdik. Şimdi, daha korkak bir şehiriz.
Tam da bu noktada sorarsam… Türkiye’nin kendi iç politikası ile ilgili ciddi eleştiriler de var ama… Antakya özelinde, Hatay’da, bu sürece dair ‘adaptasyon’ başlığında ne kadar başarılı olduk, iki toplumu ne kadar yan yana getirebildik sizce?
Bildiğim kadarıyla, kent idarecilerinin bu konuda yaptığı çalışmalar var. Yapmıyor değiller! Ama ‘bu yeterli mi’, diye sorarsanız eğer… Hayır, yeterli değil! Aslına bakarsanız, onlar (Suriyeli Sığınmacılar) da buna çok istekli değiller diye düşünüyorum.
Peki, bu olumsuz tablodan biraz uzaklaşıp, Antakya’nın içlerine doğru ilerleyelim. Bakıldığında, 3 işletmeniz de eski kentin, doğu Antakya’nın içlerinde. Burada etrafınıza baktığınızda, süregelen restorasyonlar var. Kazılarla ortaya çıkan taş yollar var. Kendini bizlere fısıldamaya çalışan hikâyeler var. Tüm bunlara şahitlik etmek size ne hissettiriyor.?
Bu çalışmalar beni sevindiriyor, ama şu bağlamda… Biliyorsunuz ki, yıllar içerisinde, var olan Arnavut taşlarının üzeri betonla kaplanmış. Hatta incelediğim kadarıyla, onun üzerine de bir kat taş dizilmiş ve onun üzerine bir kat daha! O kat ya asfalt olmuş ya da beton! Belki de seneler boyunca bu kenti sellere maruz bırakan şey de bu olmuş. O nedenle, zemine dair çalışmalar neticesinde, belki bu soruna da bir çare olacağız, bu sorunu da ortadan kaldıracağız diye düşünüyorum. O anlamda ifade etmem gerekirse, kazıldıkça ortaya çıkan o eski zemini gördükçe inanılmaz seviniyorum. Zira hem ‘taş’ hem de ‘ahşap’ sever biriyim. Ama şu da var ki, süreç çok uzuyor. Burada bir koordinasyonsuzluk var gibi geliyor. Tabi ki onlar bizden daha profesyonel ve konuya hakimler, yapılan işi çok iyi biliyorlar, ama! Restorasyon çalışmaları kapsamında, bir sokak bitip de diğer bir sokağa başlansa, çok daha iyi olmaz mı? Şu an baktığınızda, birçok sokakta buna dair çalışma devam ediyor. Dediğim gibi… Biri bitmeden, bir diğerine başlanıyor!
Bir diğer konu da şu… Zemin konusunda bu kadar aşağıya inilmişken, acaba bu sokaklarda doğalgaz çalışması yapılamaz mı? Bence yapılabilir ve bu konu, ilgili kurumsal kimlikler bağlamında da masaya yatırılmalı.
Yapılanları izleyenlerin ortak bir ifadesi var… ‘Aslında, gömdüklerimizi çıkartıyoruz’ diye! Haklı bir eleştiri mi bu?
Evet, aynı fikirdeyim. Bundan sonraki dönemde aynı hatalarla devam edilmemeli. Bu nedenle, her iki belediyenin (Antakya Belediyesi ve Hatay Büyükşehir Belediyesi), Anıtlar Kurulu’nun ve diğer ilgili tüm kurumların çok ciddi bir koordinasyon ve işbirliği içinde çalışması lazım, ki sorunlar ve çözümler çok hızlı bir şekilde gündeme gelebilsin. Çünkü burada hem para hem zaman kaybı var, ki özellikle zaman, bizlerin kaybedemeyeceği kadar önemli bir lüks!
Bir tarafta otel, diğer tarafta kafe-bar. Her iki işletmenizde de, hem yerli hem yabancı misafirlerinize hizmet veriyorsunuz. Hatta ara ara onlardan size bu kentle ilgili gelen öneriler, eleştiriler, şikayetler de oluyor. Zira akıllarında bir Antakya düşüncesi ile geliyorlar ve burada karşılaştıkları bir diğer Antakya ile de başka bir şey yaşıyorlar! Çizdikleri tabloda ne var?
Genel olarak baktığınızda, gelen insanları mutlu eden bir şehrimiz var. Tabi bize en çok da şu noktada hayranlar… Bizleri, halkımızı çok samimi, çok içten ve misafirperver buluyorlar. Tüm dinlerin, bir arada ve mutlulukla bir arada yaşadığını gözlemliyorlar. Şikayetleri ise ne yazık ki çok değişmiyor! Temizlik! Bu temizlik konusunda, istisnasız hepimizin eğitilmesi gerekiyor. Zira burada sadece belediyelerimiz sorumlu ya da suçlu değil. Bir bölgeye 100 tane temizlik görevlisi koysanız da, durum değişmiyor ve çöpler hala dışarıya atılıyor. Belki de artık parasal cezaların da gündeme gelmesi gerekiyor. Aynen trafikte uygulanan cezalar gibi düşünün! Cezadan korkan ve ödeyeceği paradan korkanlar, kural ne ise onu uyguluyor. O zaman aynı şeyi temizlik konusunda da hayata geçirebiliriz.
Turizm sektörü, Antakya’da, diğer tüm sektörlerin çok ilerisinde. Bu anlamda, buna dair yatırımlar çok önemli. Tam da bu noktada sorarsam eğer… Bir işletmeniz, Antakya’nın trafiğe kapalı Saray Caddesi’nde ve eski bir Roma buluntusu ile karşı karşıya! Etrafı balkon demirleri ile çevrili, içi çöp dolu, duvarları küflenmiş bir tarihle! Bu, size ne hissettiriyor?
Bana, her gün üzüntü veriyor. Çünkü oradan geçen insanlar, kitapevine yönelip, burası hakkında bilgi istiyor. Bizler de, bildiğimiz kadarıyla, mahcup olmama adına, bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Eskileri hatırlıyorum da… Dedem derdi ki, ‘biz buraya kayık bağlardık.’ Kimi derdi ki, ‘Dağdan inerdik ve buradan geçerdik.’ Tam gerçeği nedir bilmiyorum, ama arzu ettiğimiz şey; o balkon demirlerinin yok edilmesi, oraya ahşap bir dizayn yapılması, mika camla etrafının çerçevelenmesi, içine akan o logar suyunun kesilmesi, içine atılan çöplerin yok olması ve buraya, buranın tarihini anlatan bir pano asılması. Dilerim, bunlar bir gün yapılır.
En son New York Times’da bir haber çıktı, 2020’de görülmesi ve gezilmesi gereken kentler listesine dair. Bu listeyi bizler için gündeme taşıyan şey ise Antakya oldu. Antakya, listeye 34. sıradan girdi. Aynı zamanda bir turizmci olarak, sizce Antakya bu 52 dünya kentinin rekabetinde ne kadar güçlü?
Müze Otel’in altındaki, dünyaca ünlü tek parça mozaiği de reklam etmesi bakımından, bu haber gerçekten de önemli bir haber, ki bu açıdan Asaf Asfuroğlu Bey’e teşekkür etmek gerekiyor. Dünya genelinde Antakya’nın adının bir kez daha duyurulmasında kendilerinin çok büyük bir rolü var. Ama bunun dışında, bu kadar yapılan emeğin karşılığında, sanıyorum onların da dileği… Bu eski Antakya sokaklarının, ama bir an önce düzenlenip, gezilip görülecek bir hale getirilmesi! Zira buraya gelen misafirlerimize bizler şunu diyoruz; ‘Yapım aşamasında!’ Onlara, şu an bir hayal kurdurtuyoruz aslında. ‘Sokaklarımız, evlerimiz şöyle olacak…’ diye! Ama bunun da bir an önce toparlanması gerekiyor.
Peki, Gastronomi desem… Ne söylemek istersiniz?
Bu konuda çok çalışmamız gerekiyor. Bu konuda iyi olan yerleri örnek alıp, çok ama çok çalışmamız gerekiyor. Şahsen, bu beklentiye dair çalışmaların şu an sadece yüzde 30’unu ya da yüzde 40’ını görüyorum. Bu konu, çok emek verilmesi gereken bir başlık.
Son olarak… New York Times’daki habere konu olan yer, Hatay olmadı, ama Antakya oldu! Bu önemli detay ve tercih, Antakya’nın ‘nasıl’ yönetilmesi adına da bir mesaj mı?
Evet… Çünkü Antakya zaten bir marka. Biz, dışarıya çıktığımızda, ‘Hataylıyız’ demiyoruz, ‘Antakyalıyız’ diyoruz. Peki, bu markayı kullanabiliyor muyuz? Hayır! Kullanamıyoruz! Konunun acı tarafı da bu… O anlamda, New York Times’a konu olan Antakya, iyi yönetilmeli ve hak ettiğini almalı.
Teşekkürler…