Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Oda İyi Yönetilmiyor

Bu işler kavga ederek olmaz! Antakya Ticaret ve Sanayi Odası

Bu işler kavga ederek olmaz!

Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Yönetimi’nin, Atatürk Parkı’ndaki olası bir ‘imar’ çalışması nedeniyle Hatay Büyükşehir Belediyesi ile polemiğe girmesinin yanlışlığına dikkat çeken ATSO Başkan Adayı İşadamı Ali Kavak, olması gerekenin altını çizdi, şu ana kadar izlenen politikayı eleştirdi.

Tüm oda ve borsaların, 2017 senesi Ekim ayında başlayıp Kasım’da tamamlanması gereken organ seçimlerinin 2018 senesi Nisan ayına ertelenmesi ile uzayan sürecin finaline yaklaşılırken, Antakya Ticaret Odası’nda ‘ADAYIM’ diyerek bir adım öne çıkan İşadamı Ali Kavak ile hem ‘adaylığını’ ve yapmak istediklerini hem de mevcut yönetim noktasında biriken eleştirilerini konuştuk.
Sorularımıza net ve cesur cevaplar veren, içinde yaşadığı şehir noktasında ‘Ben bir Antakya sevdalısıyım’ demeyi de ihmal etmeyen Ali Kavak’a sizler için sorduk…

Başlayalım mı?

Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’nda (ATSO) tartışılan bir başlık var… ‘Gelen kişi Başkanlık makamında kaç dönem oturacak?’ Hatta sizin adaylık sürecinize eklediğiniz bir cümle de buna dair… ‘Tek bir dönem başkanlık yapacağım!’ Merak edilen, bu söylemle zihinlerdeki nasıl bir tedirginliğe cevap verilmek isteniyor? Ya da mesaj kime?

Benim burada 3 önemli amacım var… Birincisi, Oda’da, yönetimler arası rekabeti sağlamak! Yani ‘rekabetçi yönetimler’ oluşturmak. Şöyle ki… Başkanlığı bir dönem ben yaptığım zaman, eğer ki başarılı bir yönetim sergileyebilirsem, başarılı çalışmalar yapabilirsem, benden sonra gelecek yönetim teslim aldığı bayrağı benden sonra daha yükseğe taşımak için daha fazla bir gayret gösterecek. Bu ilk neden! İkinci neden… Oda’nın ‘denetlenmesi’ yönünde önemli bir adım atacağız. Bu adımın anlamı şu ki, benden sonra gelecek yönetimler beni denetleyebilmeli. Zaten bu konuda ne yapacağımızı da deklere ettim. Peki, ne yapacağım? 4 Senelik görev henüz bitmeden, yönetimimiz tarafından tüm yapılanları uluslararası bağımsız bir denetim şirketinin denetimine açacağım. Açmakla da kalmayacağım, bu denetim raporunu kamuoyu ile paylaşacağım. Zira asıl mühim olan şey, kamuoyunun vicdanında aklanmak ve ibra edilmek. Bu anlamda; şeffaf bir yönetim, denetlenebilir bir Oda vaat ediyorum. Hedeflediğim amaçlar arasında sonuncusu ise gençlerimizin önünü açmak… Şu anki mevcut sistemde maalesef ki gençler Oda yönetimine talip olamıyorlar. Çünkü seçilme şanları çok zayıf. Cesaret edemiyorlar. Bu anlamda Oda’nın yeniden yapılandırılması gerekiyor. Gençlerimizin ve kadınlarımızın Oda’da daha aktif görevler almaları gerektiğini düşünüyorum.
Şunu da söylemek istiyorum ki… Benim, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’ndan (ATSO), ne burayı bir ‘siyasi basamak olarak’ kullanma ne de maddi anlamda bir şey elde etme anlamında hiçbir beklentim söz konusu değil. Ancak, çok uzun yıllar boyunca sivil toplum kuruluşlarında Yönetim Kurulu Başkanlığı ve üyeliği görevleri üstlenmiş biri olarak deneyimlerimi, vizyonumu ve birikimlerimi burada, memleketimin faydasına kullanmak istiyorum.

Oldukça yoğun bir iş trafiğiniz var. Öyle ki, son dönem Rusya ile yaşanan ‘yasaklama’ ve ‘ihracat’ başlıklarında biriken sorunlara çözüm için en fazla çaba gösteren isimlerden biriydiniz. Peki, ATSO süreci bu yoğun trafiğin içine nasıl girdi?

İhracatçı Birlikleri Başkanlığım Nisan ayı içerisinde sona eriyor. Biliyorsunuz, bizde ‘2 dönem’ uygulaması var.
Dolayısıyla ben de oradaki görevimi yeni bir Başkan’a devredeceğim için, bundan sonraki dönemde zamanım daha fazla olacak ve bu zamanı da memleketim adına kullanmak istiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, kişisel olarak bu durumu asla düşünmedim, buna dair bir planlamam da olmadı. Aksine, bundan sonraki süreçte kendi işlerime odaklanma gibi bir tercihim de söz konusuydu. Ancak arkadaşlarımın, bunun ‘sosyal bir sorumluluk’ olduğu yönündeki telkinleri ve birilerinin ‘elini taşın altına koyması’ gerektiğini söylemeleri noktasında şu an içinde olduğumuz sürecin içine doğru bir adım attım.

Yaklaşan Oda seçimleri için ‘Birlik-Beraberlik-Kardeşlik’ ifadesini kullanıyorsunuz. Olması gerekenleri bir araya toplamışsınız, ama… Bu bir araya toplananlar, şu ana ekli bir eleştirinin de bir karşılığı mı?

Sizce, bundan daha iyi bir söylem olabilir mi? Ama şunu da ifade etmek gerekiyor galiba… Biliyorsunuz, bu tür seçimler zamanında ara ara bazı şeyler kaşınır. O anlamda, bu hareketin tüm renklerden oluşacağını, tüm renkleri kapsayacağını söylüyoruz. Bir bakıma, Hatay’ın ‘barış, hoşgörü ve kardeşlik’ iklimine ve ruhuna uygun bir cümle de kullandık. Sanırım, bu kadar farklı kesimlerin bir araya gelip aynı amaç doğrultusunda bir birliktelik ortaya koyması beklenmiyordu. Ama beklenmeyen oldu ve bu hareket, bu şehrin tüm renkleri ve kesimleri tarafından kabul gördü. Bu da bir takım grupları rahatsız etmiş olabilir. Yaşanan rahatsızlık da buna dair olabilir.

Yönetime talip olanlar olarak, son dönem, ATSO ve Hatay Büyükşehir Belediyesi arasında ‘Antakya Atatürk Parkı’ ve ‘imar’ başlığında devam eden tartışmaların neresindesiniz?

Biz, bu tartışmanın neresinde duruyoruz, biliyor musunuz? Bizler; tüm yerel yönetimlerle, tüm sivil toplum kuruluşlarıyla ve tüm siyasilerimizle iyi ilişkiler içerisinde olacağız.
Biz, işte bu noktadayız. Hiç kimseyi karşımıza almayacağız. Tartışma yerine ‘ikna’ metodunu kullanacağız. Fikrimizi ve projemizi, ikna ederek kabul ettireceğiz. Bunu kavga ederek yapamazsınız.

Yani, ‘ATSO’nun tarzı bu olmamalı’ diyorsunuz, değil mi?

Evet, doğru, bu olmamalı… ATSO; tüm yerel yönetimlerle, belediye başkanlarıyla, muhtarlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, tüm siyasi parti temsilcileriyle iyi ilişkiler kurmalı. Başka şekilde başarılı olamazsınız. Eğer bir yanlışı görüyorsanız ve düzeltme hedefindeyseniz, bunu ‘ikna’ yoluyla ve doğru olanı anlatarak halletmeniz gerek. Ama bunu yapabilmeniz için de o kurumların size inanması gerekiyor.Eğer inandırıcıysanız, söz konusu kurumlarla da iyi ilişkiler içerisinde olursanız, o kurumların olası hatalarının düzeltilmesinde beklenenden çok daha etkili olursunuz.

“ATSO’da değişime ihtiyaç var” diyen bir Başkan Adayı olarak “Bu değişim nedir?” diye soranlara kısa ve net ne söylemek istersiniz?

Baktığınızda, toplumun genelinde bu değişimi arzulayan bir ruh var şu an. Ben bunu görüyorum. Peki, ‘bu neden kaynaklanıyor’ diye sorabilirsiniz! Baktığınız zaman, mevcut yönetim 13 senede elle tutulur tek bir projeyi hayata geçirmedi. Düşünebiliyor musunuz? Bir Oda binası yapılıyor, ama bu yapı, yıllardan biri orada enkaz halinde duruyor. Gelen giden bu enkazı gördüğünde Oda hakkında ne düşünür sizce? Bu bir beceriksizlik. Eğer bir Oda binasını 2-3 sene içerisinde yapamayacak kadar zayıfsa bir yönetim… Zaten şu andaki Oda yönetim binası da Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’na yakışan bir konumda değil. 300 Metrekarenin biraz üzerinde Ticaret ve Sanayi Odası mı olur, hem de şehrin merkezinde?
Şunun altını bu söylenenler ışığında çizmek gerekirse… Oda Yönetimi’nin yenilenme talebi, ifade ettiğimiz gibi, toplum tarafından ortaya konan bir talebin karşılığıdır.

Kişisel olarak yaptığınız bir açıklama dikkatimi çekti… “Benim Antakya dışında hiçbir yerde yatırımım yoktur!” Böyle bir şey demeye ihtiyaç duyma sebebiniz ne oldu?

Bu konuda çok netim… Ben bir Antakya sevdalısıyım. Antakya sevdam o kadar büyük ki, hiçbir yatırımımı Antakya dışına çıkarmadım. Benim ailem ve arkadaşlarım çok iyi bilir… Ben yurt dışına ne zaman çıksam, ‘Antakya’ya ne zaman döneceğim’ diye sabırsızlanan biriyim. ‘Niye’ diye soracaksınız! Çünkü çevrem burada… Arkadaşlarım burada… Dostlarım burada… Benim hayata dair felsefem şu ki, bir insan bir fayda yaratacaksa, öncelikle içinde yaşadığı topluma, çevresine, doğup büyüdüğü şehre faydalı olmalı! Yoksa ben de başkaları gibi başka başka şehirlerde yatırımlar yapıp, iş anlamında çok farklı bir çizgiye ulaşabilirdim. Ama dediğim gibi, bu şehir benim için farklı bir şehir ve ben tam bir Antakya sevdalısıyım. O nedenle de tüm yatırımlarım bu şehirde.

Birlikte hareket ettiğiniz isimlerden biri olan Tahsin Rende, bir değerlendirmesinde, “Oda yönetiminde öyle bir sistem kurulmuş ki, ancak yönetimin yanında olanlar barınabiliyor, olmayanlar barınamıyor ve bir şey yapamıyor. Biz, ATSO gibi bir Oda’nın daha şeffaf ve iyi bir yönetimle yönetilmesini istiyoruz” dedi… Durum gerçekten de bu kadar tartışmalı bir noktada mı?

Bu tabi ortaya konanların en basit bir örneği. Mesela şöyle bir örnek vereyim size… 44 Personel vardı Oda bünyesinde. 3 Personel daha alındı. Benim dönemimde 16 personel vardı. İfade ettiğim gibi, bu sayı bugün 47’ye ulaştı. Ama Oda’nın böylesi bir personel alımına ihtiyacı yok! Benim dönemimde 16 personel yetiyordu. Tamam, bu sayı yetmeyebilir ve bu rakamı 20’ye ya da 25’e çıkarırsınız! Ama kalkıp da bu rakamı 47 yapmanın ve bu kadar personeli Oda bünyesine almanın bir mantığı yok diye düşünüyorum. Ama alınmışsa da, bunun liyakat kurallarına göre yapılması gerekir. Hatta bu yapılırken, oradaki Yönetim Kurulu ya da Meclis üyelerinin çocukları değil de, gerçekten de işe ihtiyacı olan üniversite mezunu gençler alınmalı diye düşünüyorum. Ama yapılan nedir? Varlıklı insanların çocuklarına yönelik bir istihdam politikası! Yapılan bu!

“Benle birlikte bu süreç değişecek” mi diyorsunuz?

Bir gerçeğin altını çizmek gerekir… Ben kimsenin ekmeği ile oynamam. Ama işin ilginç tarafı şu ki, tahmin ediyorum, Oda’nın ileriye dönük ’50 yıllık’ personel ihtiyacını şimdiden almışlar! Ama benim dönemimde, ki ihtiyaç olursa eğer, önceliğim ‘Şehit ve Gazi’ çocukları olacak. Bunun yanı sıra; gerçekten işe ihtiyacı olan, güzel üniversitelerden mezun olmuş, dil eğitimini almış gençleri de bu kapsamda ifade etmek gerekiyor. Bu işlerde ‘ahbap-çavuş’ ilişkisi olmaz. Bana ister oy versinler – ister vermesinler, ben bu tür bir uygulama içerisinde asla olmam. ATSO’da başarılı olmak istiyorsanız eğer, bunun yolu ‘ahbap-çavuş’ ilişkisi değil. Bu yolla başarılı olmanız da mümkün değil zaten.

Oda seçimlerine bakıldığında, siyasetin rüzgârında gelenekselleşen ‘ben iyiyim onlar kötü’ tavrı göze çarpıyor! Haksız mıyım?

Ben bu ifadeyi asla kullanmadım. Kullanmam da! Ben hep şunu söyledim ve sizlerin vasıtasıyla bunu bir kez daha kamuoyuna duyurmak istiyorum… Eğer insanlarımız, işadamlarımız mevcut yönetimden memnunsa, ‘hayırlı olsun’… Onlar kazansın! İnsanların iradesine bu anlamda hükmedemem. Benim yaptığım tek şey, bu süreçte vizyonumu ve yapacaklarımı topluma anlatmak. Takdir onların. Ama net olan bir şey var ki, Oda iyi yönetilmiyor. İcraatlar belli. İcraatlar ortada. Ama tüm bunlara rağmen Oda’nın iyi yönetildiğine inanılıyorsa, ‘hayırlı olsun’ derim ve sonuç ne olursa olsun buna saygı duyarım.

ATSO noktasında hayata geçirme hedefinde olduğunuz en net projeniz nedir?

Yapmak istediğimiz birçok şey var. Ama bunları bir öncelik sırasına koyduğunuz zaman öne çıkan bir şey var… Biliyorsunuz, Hatay, bölgedeki çatışmalardan ve kargaşadan en fazla etkilenen illerin başında yer aldı. İşadamlarımız ve bölge insanımız, tüm bu yaşananlardan olumsuz bir şekilde etkilendi ve ciddi anlamda mağduriyetler yaşandı, yaşanmaya da devam ediliyor. Biz ne yapacağız? Bahse konu tüm bu mağduriyetleri hükümetle paylaşacağız. Girişimlerimiz de, hükümetin bölgeye olan desteklerinin arttırılması yönünde olacak. ‘Bu destekler ne olabilir’ diye soranlar olacak! Bu konuda bir çok enstrüman var… Mesela, buraya ucuz kredi verilebilir. SGK primleri-oranları düşürülebilir. Vergi dilimleri düşürülebilir. Teşvikli bölgeler kapsamında derece yükseltilmesi olabilir. Bu ‘yapılabilecekler’ listesi daha da uzatılabilir… İşte tüm bunları tespit edeceğiz ve çalışmalarımızın her aşamasında da profesyonel bir ekiple, uzmanlarla bu işi yürüteceğiz.

Son olarak… Uluslararası ticaret yapan ve bu anlamda ciddi bağlantıları olan bir işadamısınız. ATSO’daki olası bir değişim süreci sizin bu özelliğinizden payına düşeni alacak mı?

Kesinlikle alacak… Bu anlamda ilk hedeflerimden bir tanesi, uluslararası basını buraya çağırmak olacak. Hatay’ın tanıtımı benim için çok öncelikli bir çalışma ve bu süreçte bunu fazlasıyla ele alma noktasında ısrarlı olacağım. Niye? Çünkü ilimiz üzerinde oluşmuş inanılmaz olumsuz bir algı var.
Açıkçası, bu olumsuz havanın dağıtılması yönünde ben ciddi hiçbir çalışma yapıldığını da göremiyorum. Yapıldıysa da ben bilmiyorum! Bundan yaklaşık 5-6 ay önce, bu yönde bir tanıtım kampanyasının yapılması gerektiğine vurgu yapmıştım. Bunu bir kez daha tekrar diyorum. Bu yapılmalı, Hatay anlatılmalı! Bu kentin yaşanabilir, gezilebilir, güvenilir, huzur içinde bir kent olduğuna vurgu yapılmalı. O nedenle, tanıtım, öncelikli alanlarımızdan biri olacak.

Cevaplar için teşekkürler…

Röportaj/Tamer Yazar