Yarın, 24 Kasım, Öğretmenler Günü’nü bir kez daha kutlayacağız. Her yıl dönüp bu güne bakarken, yalnızca bir takvimin işaret ettiği tarihle değil; bir lusun geleceğini yoğuran, ışığıyla kuşakları aydınlatan bir meslekle yüzleşiyoruz: Öğretmenlik.
24 Kasım’ın öğretmenlere adanması, Atatürk’ün 1928’de Başöğretmen unvanını aldığı günün anlamından doğar. Bu tarih, yalnız bir unvanın değil; Cumhuriyet’in harf devrimiyle birlikte yeni bir kültürel atılımın kapılarının aralandığı gündür. 1 Kasım 1928’de kabul edilen Latin alfabesinin ardından, Millet Mektepleri açılmış; kadın, erkek, genç, yaşlı demeden bütün bir toplum okuma yazmayla tanıştırılmıştır. İşte o büyük seferberliğin başöğretmeni Atatürk, eğitimin bir milletin gerçek kurtuluşu olduğunu en iyi gören kişidir.
Atatürk’ün “Cumhur reisi olmasaydım, Maarif Vekili olmak isterdim” sözü, eğitim işlerine verdiği önemin özeti gibidir. Yine onun, “Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça zaferler kalıcı olmaz” ifadesi, öğretmenliğin yalnızca bir meslek değil, bir ülkenin kaderini belirleyen güç olduğunu gösterir.
Öğretmen, bir çocuğun zihnine ilk tohumu eken, umut yetiştiren, aydınlık bir geleceği ilmik ilmik dokuyan kişidir. Doktoru, mühendisi, işçiyi, sanatçıyı, siyasetçiyi yetiştiren odur. Toplumu inşa eden tuğlaların gerçek ustası öğretmendir.
Tarihin bize bıraktığı güzel bir anekdot vardır: Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman, öğretmenine saygısızlık edince padişah duruma müdahale eder. Öğretmeni azarlar gibi yaparken, öğretmen değneğini alıp padişahın üzerine yürür ve onu dışarı çıkarır. Akşam olunca Yıldırım oğluna dönüp şöyle der:
“Ey oğul, hocan ne yiğit kişiymiş… Padişahı bile kapı dışarı ettiğine göre, ona duyduğun saygı, devlete olan hürmetindir.”
Bu öykü, öğretmenin toplumdaki yerini asırlardır nasıl koruduğunun bir yansımasıdır.
24 Kasım’ın ilanı 1981 yılında gerçekleşmiş olsa da, öğretmenlerimizin beklentisi yalnızca törenler ve sözler değildir. Onların asıl isteği, mesleklerinin saygınlığının korunması; ekonomik, sosyal ve mesleki haklarının güçlendirilmesidir. Nitekim bugün pek çok öğretmen örgütü, 24 Kasım’ı bir “kutlama günü”nden çok, sorunların duyurulduğu bir farkındalık günü olarak görmektedir.
Oysa biliyoruz ki, bir ülke eğitimde güçlüyse her alanda güçlüdür. Bilimde, teknolojide, sanatta, kültürde…
Eğitime gerekli önemi veren uluslar, çağdaş uygarlık yolunda büyük adımlar atar; öğretmenine değer vermeyen toplumlar ise geri kalmaya mahkûmdur.
Bugün, Millet Mektepleri’nden bu yana geçen yaklaşık bir asır boyunca Türkiye’nin irfan ordusunun ne cefalarla, ne büyük fedakârlıklarla ayakta durduğunu biliyoruz. Her sabah sınıf kapısını umutla açan yüz binlerce öğretmen, bu ülkenin en büyük güvencesidir.
Gökyüzüne bakarken mavi bir gül gibi içimizi ısıtan şey, aslında onların emeğidir.
Bu vesileyle, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ebediyete uğurladığımız tüm öğretmenleri saygıyla anıyor; görevde olan, emekli olmuş ya da mesleğe yeni adım atan bütün öğretmenlerimizin gününü saygıyla selamlıyorum.
Çünkü bir millet, öğretmenine verdiği değer kadar yükselebilir.
Tüm eğitim neferlerine sonsuz saygıyla…

YORUMLAR