Şimdi de Londra’da…
Eskişehir’de, Gezi eylemleri sırasında öldürülen üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın Annesi Emel Korkmaz’ın mücadelesi, Yönetmen Kazım Kızıl imzasıyla belgesele dönüşürken, gösterimin ilk adresi Eskişehir’in ardından durak, Londra olacak. Londra’daki gösterime Korkmaz Ailesi’nin de katılması bekleniyor.
Yönetmen Kazım Kızıl tarafından çekilen ve… “Bu, 6 yıl önce oğlu dövülerek öldürüldüğünden beri, bir bedende iki ruhla yaşamına devam eden Emel Korkmaz’ın, birçok insanın ona verdiği isimle Emel Anne’nin hikâyesidir” deyişiyle ifade edilen belgesel, “Emel Anne – Mother Emel”, ilk gösterim yeri olan Eskişehir’in ardından yurt dışına açılıyor. Konuya ilişkin yapılan bilgilendirmeye göre, Emel Korkmaz’ın, oğlunun ölümünden sonraki yaşadıklarını anlatan belgesel, 23 Haziran’da (saat 19.30), Londra’nın Tottenham noktasındaki (665 High Road) Fieldseat Kitapevi’nde izleyenlerle buluşacak.
Çekimleri Hatay, İstanbul ve Afrika’da gerçekleşen belgesel üzerine merak edilen soruları www.sivilsayfalar.org üzerinden cevaplayan Kazım Kızıl, sürecin detayları adına bilinmeyenleri paylaştı.
Belgesele seyircilerden gelen tepki nasıldı?
Belgesele, beklediğimin çok üzerinde geri dönüş aldım. Benim en çok tepkisini merak ettiğim, Emel Anne’ydi. Daha önce izlememişti, ilk defa orda izledi. Ona da bazı kısımlar sürpriz oldu. Öncesinde Gürkan’la (Abi Gürkan Korkmaz) konuşmuştuk, belki eklememi istedikleri veya olmasını istemedikleri yerler vardır diye. Gürkan, “Büyüsü bozulmasın, biz o gün ilk defa orda izleyelim” dedi. Aileden kimse izlememişti daha önceden. Hem izleyicinin, hem Emel annenin ve ailenin tepkisi çok güzeldi.
Seni belgeseli çekmeye iten sebep neydi?
Belgesele iten sebep, Emel Anne’yi tanımam tabi. Ama vesile olan, ALİKEV gönüllülerinden Utku Kalı oldu. Beni, İstanbul Maratonu için aradı. Emel Anne’nin Maraton koşusunu çekmemi istediler. Ben de, önce bunu bir hikâyeye çevirmek istedim. Emel Anne, “Hatay’dan başlasın sonra beraber İstanbul’a Maratona katılalım”, bu kadardı. Daha sonra, 10 Kasım’da (2017) antrenman vardı. Orada konuşmalarına, tavırlarına tanık olunca, Emel Anne’nin belgeselini çekmeye karar verdim. Asıl eylem maraton olmasın, kişi, Emel Anne olsun istedim. Emel Anne’yi tanımak itti beni belgesele. Ben, tanık olduğum, tanıma fırsatı bulduğum bir kişiyi daha çok insan tanıyabilsin diye çektim. Yaptıkları çok kıymetli. ALİKEV’de birçok insanın hayatına dokunuyor. Yas tutmayı tercih edebilirdi. Ama o; koşturan, kamusal alanın içinde üretmeye devam eden, insanların hayatında değişime yol açan, dönüştüren, aynı zamanda annelik içgüdüsüyle, anaç tavırlarıyla etrafına sevgi aşılayan biri. Bu çok etkileyiciydi.
Belgeseli hazırlama sürecinden bahseder misin?
Bir buçuk yıla yayılan bir süreçte hazırladık. Baştan oturup, plan yapıp, “Emel Anne’nin şurasına odaklanalım” diye ilerlemedi çekimler. Spontane gelişti. İstanbul Maratonu’nu iki defa çekmemiz gerekti mesela. Ben daha önce maratonları sadece televizyondan izlerdim, oturduğum yerden bile yorulurdum. Ama iki sene üst üste ekipmanla birlikte koştum. Emel Anne koşuyor, biz de onun peşinden koşuyoruz.
Gösterim tarihi için özellikle mi 2 Haziran tarihi seçildi?
Aslında 16 Mart, Ali İsmail’in doğum günüydü. Hatay’da, her yıl ‘Hatay Barış Koşusu’ yapılıyor. Niyetimiz oraya yetiştirmekti. Ama yetiştiremedim. O tarihten sonra da, 2 Haziran, “saldırıya uğradığı gün” olsun dedik.
Belgesel çekiminde yaşadığın zorluklar nelerdi?
Sonuçta çok ağır bir konu. O acıyı bizzat yaşayan kişilerle uzun röportajlar yapmaya çalışmak çok zorluydu. Ali İsmail’in odasında Emel Anne’yle röportaj yapmak kolay olmadı. Mesela ablasıyla (Ali İsmail’in) röportaj yapmak istedim, ama 3 dakikadan sonra kesmek zorunda kaldım. Bir yanıyla da mutlaka olması lazım. Ali İsmail’in ablası, Emel Anne’nin kızı! Gerçeği olduğu gibi aktarmak istiyorsunuz, ama gerçek bazen dile geldiğinde daha trajik olabiliyor. Bir de garip bir suçluluk psikolojisi yaşadım. Daha önce pek çok kişiden de duydum. O kötü olayla ilgisi olmayan kişiler, Emel Anne’yi görmüş, ama karşısına çıkmaya cesaret edememişler. Burada, işin içinde trajik kısımlar da var. Ama belgesel buna yaslanmıyor. Gerçek de bu zaten. Ben, Mart ayında Hatay’a gittiğimde, aile, mezarlık ziyaretindeydi. Doğum günü nedeniyle. Bir belgeselci için bunu çekmemek, gerçeğin bir tarafını görmemek olurdu. Bir anda gülüyoruz, bir anda başka trajik bir olay oluyor. Aynı şey, Emel Anne’yle sohbet ederken de geçerli. Gerçek, her şeyin iç içe geçmiş hali. Belgesel, trajik bir olayla başlıyor. O trajedi, belgesel boyunca hakim kalıyor. Ama sadece trajik bir belgeselden ziyade, her yönüyle duyguların iç içe geçtiği bir tanıklık, ortaya çıkan.
Belgeselde, Sevinç Erbulak ve Melike Demirağ da yer alıyor. Onların belgesele dahil olma süreci nasıl oldu?
“Aileyle yakın kimlerle görüşebiliriz” diye düşünürken, ikisiyle yollarımız kesişti. İki sanatçı da, Ali’yi kaybettikten sonra aileyle tanışmışlar. Ama bir şekilde, o tanışıklığı organik bir ilişkiye çevirmişler. Mesela Sevinç Erbulak. Dışarıdan anmadan anmaya giden değil de, aileyle teması olan, çat kapı gidebilen, farklı bir duygudaşlık kuran bir Sevinç Erbulak var belgeselde. Onun gözünden Emel Anne’yi görmek istedim, ALİKEV gönüllüleri dışında. Melike Demirağ da öyle. İlk maratonda karşılaştık. Emel Anne’yle beraber koştu. Kızlarından birinin adı Melek. Ailenin söylediğine göre, zaten Melek ablanın adı Melike Demirağ’dan geliyor. Onlar çok seviyormuş. Böyle bir bağ da var. Farklı gruplardan farklı insanlar olsun istemiştim.
Eskişehir ilk gösterimiydi, başka gösterimler olacak mı?
15-20 Haziran’da İstanbul’da, 12. Documentarist’te gösterilecek. 3-7 Temmuz’da İtalya’da gösterilecek. Eskişehir gösterimi sonrası, Adana Belediyesi’nde Eylül ayı için istek geldi. 9 Temmuz’da, Hatay Samandağ’da gösterilecek. Kopenhag, Berlin, Paris, Londra’dan isteyenler oldu. Ama bunlar belgeseli görmüş değiller. Belgeselin kendisinden çok, Emel Anne’nin hikâyesi ilgi çekiyor. Bir yandan güven duymaları da beni mutlu ediyor. Ancak belirtmeliyim ki, ilgi benden çok Emel Anne’ye.-Tamer Yazar-