Öner Yağcı’ya göre edebiyat, özgürlük kadar, bir direniştir de. Çağların karanlıklarını aydınlıklara çevirmeye çalışan insanın, bu kavgasındaki en önemli silahlarından, araçlarından biridir. Doğruların egemen olduğu bir güzel yaşamın yaratılması için bir uzun koşuya çıkanların anlamlı bir serüvenidir.
Öner Yağcı bu uzun koşuya, bu anlamlı serüvene ilk adımı Kardelen adlı romanıyla attı.
Dönem, korkunç bir gençlik ve aydın kıyımının yaşandığı, kitapların yakıldığı, yasakların, baskıların, işkencelerin yaşandığı 12 Eylül dönemidir. Cezaevinde kaleme aldığı bu romanında yaşanan acılı günlerden kesitler sunarken, acıların odağında değilmiş gibi görünen çocuklarımızı konu edinir. Mahpus babanın mektuplarıyla beslenen, acılar eğitiminden geçen Gülcan, kitaplara sarılır, umutlarla yaşayan bir kardelen olur.
Art arda yazdığı, yaşamın aydınlığını çoğaltan, yaşama tutunmayı, sarılmayı öğreten unutulmaz romanları Turnalar, Gökyüzüne Akan Irmak, Yediveren, Kaptan, Yaşasın Yenilenler yaşanan toplumsal oluşumun bir kesiti olduğu kadar, yaşam öyküsünden de izler taşır.
Örneğin, Yağcı’nın 1981 yılında Mamak Askeri Cezaevi’nde yazdığı Yaşasın Yenilenler, aynı zamanda 12 Eylül’ün sıcağı sıcağına bir tanıklığıdır. Romanda kahramanların yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini izlerken, onların cezaevini okul haline getirmesini ve devrimci gençliğin yakın tarihimizdeki unutturulmak istenen onurlu direnişini okuruz.
Öner Yağcı, çalışkanlığıyla da dikkat çekmeye başlar. Katıldığı siyasal, toplumsal ve kültürel etkinliklerle, halk edebiyatı çalışmalarıyla, denemeleri, araştırma ve incelemeleriyle edebiyatımıza olduğu kadar ülkemizin aydınlık geleceğine de büyük katkılar sunar.
Yaşamın hem öğrencisi hem öğretmeni sayar kendini. Yazılması en zor konulara el atar. Yaşamı yaşanır kılmak, yaşamı savunmak için yazar. Baskılara boyun eğmeyen, haksızlıklara, gericiliğe karşı çıkan onurlu bir duruşla, ezilenlerin, güçsüzün yanında durur.
Öner Yağcı, kültürsüzlüğe, tüketim toplumuna, korku ve yalan imparatorluğuna karşı çıkar. Emeği, demokrasiyi, özgürlüğü, insancıl değerleri savunur; düşünce özgürlüğünün toplumun bir gücü olmasını ister. Tüm mücadelesi sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin ortadan kaldırılması içindir. Küreselleşmenin etkilerini mercek altına alır. Çağdaş bir toplum olma yolundaki engelleri tek tek sergiler. Sorunların aklın ışığında çözülmesi gerektiğini vurgular. İnsanlar arasına sokulan ırkçılığın mezhepçiliğin körüklenerek, komşunun komşuya nasıl düşman edildiğini anlatır. Ona göre emperyalizme karşı koymak bir görevdir.
Kitap okumak bir eğlence aracı, bir alışkanlık değil, yaşamın vazgeçilemez bir parçası olmalıdır. Çünkü, insan, okuyarak özgürleşir. Bilgisizliği, önyargıyı, bağnazlığı, hoşgörüsüzlüğü ve kör inançları yenecek olan tek güç okumaktır.
Kitapların az okunması; onlarca yıldır izlenen politikalarla büyütülen kitaba düşman çağdışı eğitim sisteminin, ders kitaplarının, buna uygun yetiştirilen öğretmenlerin, korku ve baskıyla yaratılan engellerin, bu doğrultuda yetiştirilen yönetici kadroların yarattığı bir sorundur.
Çağdaşlıktan uzak bir sentez, Türk-İslam aldatmacası ülkemizi karanlıklara taşımakta, ırkçılık, dincilik, şovenlik, bağnazlık yeni yetişen kuşakları ahtapot gibi sarmaktadır. Şükür toplumu, sadaka toplumu, tüketim toplumu, tarikat toplumu yaratılmak istenmekte, bu adımlar, insanın özgürlük tutkusunun en değerli kazanımı olan Cumhuriyetimizi büyük bir tehlikeye sürüklemektedir.
Bir edebiyat yapıtının görevini yapabilmesi için, gerçekleri açıklaması, karanlığa, umutsuzluğa karşı çıkması, toplumun çığlığı olması gerekir.
Ama ne yazık ki, günümüzde tüketimi çoğaltan, her şey gibi edebiyatı da tüketimin hizmetine sunan bir ideoloji egemendir. Edebiyatın tekseslileştirilmesi, magazinleştirilmesi, mistikleştirilmesi, bağıra bağıra bugün üretilip bugün tüketilmesi, değersizleştirilmesi edebiyata yapılan en büyük kötülüktür.
Savaşa hayır demenin yetmeyeceğini söylerken, savaşa karşı aydın tavrının nasıl olması gerektiğini de anlatır. Ona göre günümüzde savaşın kaynağı, insanın ve özgürlüğün düşmanı “yeni dünya düzeni”dir. Bugünün dünyasında barışa sağır olmak, barış yandaşı olmamak hakkı yoktur insanın.
Özgürlüğün yolunu zorbalık değil, bilgi aydınlatır. Bilginin, bilimin, edebiyatın, felsefenin olduğu yerde, güzellik içtenlik, gerçeklikler vardır. Bağnazlık, sevginin, bilginin olmadığı ortamlarda büyür. Bağnazlık egemen olduğu toplumda ilerlemenin, aydınlanmanın tehlikeli bir yol kapatıcısıdır. Bu kapatılmaya çalışılan yolu açma da özgür düşüncenin doğrusu ve olmazsa olmazıdır. Öyleyse, var olmak için bağnazlığı aşmak zorunluluktur.
Öner Yağcı, karanlığa, umutsuzluğa, haksızlıklara karşı çıkan, çağdaş ve devrimci kimliğiyle, aydınlık aşkıyla yazar. Umut arayışının, sanatın ve edebiyatın temel konusu olduğunu düşünür. Toplumsal gerçekler ne kadar acıtıcı olursa olsun insanlığın mutlu geleceğine inanır. Bu yüzden iyimserdir.
Savaş ve Edebiyat, Nazi Kampları, 68 Kuşağı, Umut İnsanda, Yine de İyimserlik gibi her biri umuda çağrı olan yapıtlarıyla, yeni dünya düzeninin maskesini alaşağı eder. Daha insanca bir dünyanın olanaklı olduğunu söyler. Kitapları, kültürümüzün gerçek hazinelerindendir. Onları okuyan artık aynı kişi değildir.
Öner Yağcı, okurlarına geleceğin aydınlık muştusunu veren, bir aydınlanma savaşçısı, örnek bir edebiyatçımızdır…

YORUMLAR