Bazı insanlar, bulundukları yeri güzelleştirmeyi, yaşadıkları ana değer katmayı çok iyi bilirler. Onlardan biri de benim canım arkadaşım, kardeşim,duayen gazeteci, örnek insan ve Antakya Gazetesi imtiyaz sahibi Sinan Seyfittinoğlu idi. Onu kaybettiğimizi öğrendiğim o gün, yüreğime tarifsiz bir sızı doldu. Sanki Antakya’nın bereketli topraklarında açan bin bir çiçeğin kokusu bir anda soldu; Asi Nehri sessizliğe gömüldü.
Sinan, mesleğinin gerçek bir neferiydi. Haberi alma, aktarma ve yorumlama konusunda gösterdiği özeni, genç gazetecilere daima rehberlik ederdi. Ancak onun asıl “ustalık” vasfı; insanları yargılamadan dinleyebilmesi, her sese kulak vererek yüreğinde sevgi tohumları yeşertmesiydi. Haber peşinde koştuğu sokakları, yalnızca bir gazete sayfasını doldurmak için dolaşmazdı; o, insan hikâyelerini merak eder, her ayrıntıya özenle eğilir, en önemlisi de gönül köprüleri kurardı.
Onu her gördüğümde, bir sıcaklık kaplardı içimi. Davranışlarında öyle bir incelik vardı ki, insan ister istemez kendini huzurlu hissederdi. Mekânlar değişir, zaman akıp giderdi ama Sinan’ın samimiyeti hiç eksilmezdi. Özellikle Antakya’nın zengin kültürü, çeşitliliği ve tarihî dokusu hakkındaki engin bilgisini aktarmaya başladığında, gözleri ışıl ışıl parlamaya koyulurdu. Öyle anlarda, “İşte bu şehri böylesine güzelleştiren, ondan böylesine bahseden insanlar,” diye düşünür, ona hayran kalırdım.
Herkesin gönlünde ayrı bir yeri vardı. Kimi ona ailesinden biri gibi yakın hissederdi, kimi de uzun yılların dostuymuşçasına sıcacık bir muhabbet kurardı. Genç muhabirlere yol gösterir, onlara mesleğin inceliklerini bir büyüğün şefkatiyle öğretirdi. Yanlış yaptıklarında kızmaz, onları kırmadan, daima yapıcı bir dille uyarırdı. “Önemli olan yazdığın haber değil, aktardığın gerçektir. O gerçeği de insanlık adına işleyeceksin,” derdi. Bu sözünü ömrüm boyunca unutamayacağım.
Onu hatırlatan bir başka özellik de yardımseverliğiydi. Sadece haberle uğraşmakla kalmaz, Antakya’nın her köşesinde fark yaratan projelerin peşinde koşardı. Söz konusu Antakya olunca, onun hiç bitmeyen bir heyecanı vardı. Bu toprakların hoşgörüsünü, kültür mozaiğini, lezzetlerini tüm dünyaya tanıtmak isterdi. Gazetesinin sayfalarında sadece siyaseti, ekonomiyi, gündemi değil; aynı zamanda yüzyılların ardında saklı duran hikâyeleri de anlatırdı. Eline geçen her fırsatta “Gelin bu şehri beraber keşfedelim,” deyip insanları Antakya’yı tanımaya teşvik ederdi. Belki de bu yüzden okuyucuları onun kaleminde sıcacık bir samimiyet, sonsuz bir iyimserlik bulurdu.
Onu çok erken kaybetmenin üzüntüsüyle, içim eziliyor. Ama biliyorum ki anıları, öğütleri ve mesleğimize kattığı değerler asla silinmeyecek. Onun güler yüzü, dost canlısı sohbeti, alçakgönüllü duruşu daima yolumuzu aydınlatacak. Sinan Seyfittinoğlu, kısacık ömrüne kocaman bir insanlık dersi sığdırdı; geriye bizlere örnek alınacak onurlu bir miras ve yüreğimize işleyen bir dostluk bıraktı.
Sevgili Sinan, gidişinle hepimizi üzüntüye boğdun. Ama sana söz: Senin ışığın bu şehirde yanmaya devam edecek. Başımız sağ olsun. Ruhun şad olsun, yolun ışık olsun. Senin gazeteciliğe adadığın ömür, bu topraklarda daha nice kaleme, nice gönüle ilham verecek. Gözün arkada kalmasın
YORUMLAR