Çok sayıda uçak, helikopter, arazöz, dozer, teknik eleman ve personelle beraber vatandaşların da katılımıyla söndürülmeye çalışılan Hatay’daki orman yangınları için duygularını kaleme alan Neval Oğan Balkız, bir fidanın ‘ağaç’ hikayesinde yitip giden on yılların da kül olduğu tabloya kendi eleştirisini ekledi.
Doğaseverlerin gözyaşlarıyla izlediği Hatay’daki yangınlar için konuşan, Hataylı Akademisyen / Hukukçu Neval Oğan Balkız, “Nâzım Hikmet, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ destanında, ‘İki şey var, ancak ölümle unutulur… Anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü” der. Ben de, bu iki yüz’ümü tek bir an bile unutmam. Gözüm gibi, yüzümde taşırım! Benim şehrim Antakya’nın yüzü (Tyche’si gibi), asildir. Kadim kültürlerin renklerini yanaklarında taşır. Tarihsel hafıza ve miras, gözbebeklerine yansır. Dafne’nin gülüşü ile aydınlanır güneşi. Ayaklarını Orontes’te (Asi) yıkar, elleri Akdeniz’de serindedir. Sırtını, Nur Dağında, Saint Pierre’e yaslar. Çok dilli duaların ezgilere karışan nağmesi, şehrimin sesidir. Bu sesi, Amanos Dağlarındaki ormanlar bilir. Ormanlardaki ağaçlar, börtü böcekler… Bir cümle canlılar, onları toplar ve rüzgarla birlikte, biz Antakyalılara yeniden taşır! Bizlere nefes olur, yaşam olur! O ormanlar, üç gündür yanmakta!” değerlendirmesinde bulundu.
-NEDEN?-
Bodrum, Marmaris ve Antalya gibi yerlerde yaşanan yangınların ana haber bültenlerinde birinci sırada yer bulduğunu, Antakya ve diğer ilçelerdeki yangınların ise gündemdeki haklı yerini alamadığını ifade eden Balkız’ın eleştirileri şöyle:
“Antakya’nın saçları, kaşları yanmakta. Şehrimin yüzü dağlanmakta. Kızıl bir duman örtüsünün kapladığı yüz, ağır yaralar almakta. İnsanlar; evlerini, barklarını, tarlalarını terk etmekte… Şehrimin ormanlarının beşte biri yandı, yanmaya devam ediyor. Merkez medya, sus pus. Tek bir haber yok. Bu konuda, Sayın Fatih Ertürk’ün Halk TV de b yayınlanan programdaki haklı öfke ve isyanına bütünüyle katılıyorum.
Bodrum, Marmaris, Antalya vs. yerlerde olan yangınlar ana haber bültenlerinde birinci sırada yer bulurken, Hatay/Antakya ormanları, neden bu önemde görülmüyor? Diğer yangınlarda, hemen yangın yerine giden, geçmiş olsun dileklerini halka ileten, fotoğraf veren yetkililer, neden buraya gelmiyor? Neden yetkililerden, ilgililerden tek bir ses, bir açıklama gelmiyor?
Antakyalılar olarak, bizler, bilinçli ve haklı öfkemiz ile ‘nerede bu yöneticiler, sorumlular? Bu ormanlar, bu toprak, vatan parçası değil mi? Niye kimse ses vermiyor? Niye üç gün geçmesine karşın yangın söndürülemiyor, kontrol altına alınamıyor?’ diye, üzüntü ve keder içinde soruyoruz! Türk Hava Kurumu’nu kayyum yönetimine alan, Kurum’a ait yangın söndürme uçaklarını satışa çıkaran anlayışın, ‘milli ve yerli’ yurt sevgisini bir kez daha sorguluyoruz!
Havası, suyu, ulaşımı, yolu, kanalizasyonu, yemesi, içmesi, dağı, taşı, ormanı ile sağlıklı bir kent yaşamını bize sunması, kentlilik duygumuzu oluşturması ve güçlendirmesi, Anayasal bir hak olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın koşullarını oluşturması ve koruması için seçtiğimiz yerel yönetimlerin (belediyelerin) sergilediği yetersizlik, keyfilik, ihmal, liyakat esaslarının uygulanmadığı kadrolaşma ve kişisel hegemonik ilişkilerin hakim olduğu anlayış ve rehavetin bizlerde yarattığı sahipsizlik, ihmal edilmişlik duygusu, hizmet eksikliği, yetersizliği, kentlilik bağının parçalanışı ve öfkenin yarattığı iç yangınımızla, dış yangının bir an önce söndürülmesini bekliyoruz! Yurttaşlık bilincimizle, iç yangınımızı, oylarımızla ancak kendimizin söndürebileceğini düşünerek…” -Tamer Yazar-