Konuk Yazar: Jozef Naseh/Arkeolog…
İkinci Bölüm:
“Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.”
(Bakara2/183)
YUNAN VE ROMA İNANÇ KÜLTÜRÜNDE ORUÇ
Yunan mitolojisinde oruç ile ilgili ilginç donelere ulaşmak mümkün. Bunlardan birine göz atacak olursak… “Ovidius’un Dönüşümler adlı eserinde, Ascalaphus’un bir baykuşa dönüştürülmesi anlatılmaktadır. Efsane’ye göre Ascalaphus, Hades’in bahçesinde dolaşan Persephone’nin bir nar tanesi yiyerek orucunu bozduğunu görür. Orucunu bozan Persephone, bu yüzden gün ışığına çıkma umudunu iyice yitirmiştir. Ascalaphus, Persephone’yi ihbar eder ve bu duruma kızan Demeter, Ascalaphus’u bir baykuşa çevirir.
Kadim, gizemli inançlar arasında en bilineni, Eleusis şehrinde Ceres, yani Demeter, Rhea, veya Isis ve kızı Persephone onuruna beş yılda bir kutlanan Eleusis Gizemleri’dir. Kutsal dramların ilk sahnelendiği yer olan Attika’da (Eleusis’de) yaşayan insanların ismini alan Eleusis Gizemleri’nin, İsa’dan yaklaşık on dört yüz yıl önce Eumolpos tarafından kurulduğu düşüncesi yaygındır. Bu gizemi oluşturan ilkeler, Platoncu felsefe sistemi sayesinde modern zamanlara kadar gelebilmiştir.
İşte bu ilkelerden anlaşıldığına göre, Yunan ve Roma kültüründe oruç tutmak ve cinsellikten uzak durmak, dini kuralların bir parçası olarak görülmektedir. Böylece tanrıların etkilenebileceği ve onlardan gelebilecek felaketlere karşı önlem alınabileceği düşünülmektedir.
Oruç, biyolojik bedenin yanı sıra, daha da önemlisi, sonsuza kadar kullanılacak enerji bedeni oluşturan zihnin ve ruhun daha sağlıklı olabilmesi için insanın kendine uygulayabileceği en önemli tedavi yöntemidir. Kısacası, Yunan ve Roma Mitolojisine göre oruç, kurtuluşa giden yol, ancak arzuları, tutkuları ve kıskançlıkları dizginlemek ve terk etmekle sağlanır. Bunlardan kurtulmanın birinci yolu oruç tutmaktır.
Büyük Yunan Filozofları Sokrat, Eflatun ve Pisagor’un, önemli zihinsel çalışmalarından ve özel sınavlarından önce daima oruç tuttukları söylenir. Zira onlar, oruç tutmanın, beyin gücünü arttırdıklarını biliyorlardı. Örneğin Büyük Matematikçi Filozof Pisagor, ruhsal bilimlerde geniş bir araştırma yapmak ve bu dalda bir takım şeyler öğrenmek amacıyla gittiği Mısır’da, kendisine bu konuları açmada yardımcı olanlar tarafından 40 gün oruç tutmaya mecbur edilmişti.
MISIR İNANÇ KÜLTÜRÜNDE ORUÇ
İnsanlığın gelişimsel sürecine en büyük katkıyı veren uygarlıklardan biri de Mısır’dır. Nil Nehri’nin vadisinde küçük kümeler halinde yaşayan bu topluluk, zamanla planlanmış tarım yapmayı, yerleşik düzene uygun hayvan yetiştiriciliğini, günlük yaşantılarının gereksinimi olan çanak, çömlek, boncuk, tarak, bilezik gibi kişisel eşyalarını yapmayı öğrenerek büyük kültürel gelişim göstermişlerdi. Mısır uygarlığının sahip olduğu bu kültürel birikim, ilerleyen zaman diliminde bilimsel çalışmalara yön gösterecek, yer ve gökyüzü konusunda araştırmalar yapmalarına neden olacaktır. Yaptıkları bu araştırmalar sonucunda; yön bulma, mevsim bilgileri, zamanın geçişi gibi konularda bilgilenme olanağını bulacaklardır. Matematik, tıp ve teknoloji konularında üretkenlik ve çok yönlü çalışmalar yaparak, yüksek bir toplum bilincine erişeceklerdir.
Firavunların yönetimindeki bu gizemli ve güçlü İmparatorlukta, Mısır inanç kültürünün uygulaması ve törenleri, Rahipler sınıfınca yapılırdı. Halkın inanç kültürü, ölümden sonraki yaşam ile ilgiliydi. Rahipler, tapınaklarda yaşar, halkın ilahlara sunduğu kurban ve armağanlarla geçinirdi. Rahipler, ağır işlerde çalışmaz, vergi vermez ve askerlik yapmazdı. Üstelik Mısır üst yöneticileri tarafından korunur ve karşılıklı çıkar ilişkileri içinde bir birlerini desteklerlerdi. Bu kurulu düzen, inanç konusunda son derce tutucu bir yaşam sürmelerine neden olmuştur. Hatta ünlü tarihçi yazar Heredot, Mısırlılar için, ‘Dünya’nın en dindar insanları’ tanımlamasını yapar.
Yaklaşık üç bin yıldan fazla süren bu süreçte, firavunlar, ortak özellik olarak genellikle baskıcı ve acımasız bir yönetim şeklini sürdürmüşler, eski Mısır inançlarını koruyarak kendilerini önsüz ve sonsuz yetkilerle donatarak tanrısal yetkiye sahip olmuşlardır.
Buna karşılık rahiplerin uyması gereken bazı kurallar vardı. Bunlar; saçlarının üç günde bir kesilmesi, sünnet olunması, iki kez gündüz ve iki kez gece yıkanılması, beyaz elbise giyinilmesi, fasulye (?) ve domuz etinin yenilmemesi, suyun kaynatılarak içilmesi… Ayrıca doğanın değişim ve dönüşüm zamanlamasına dek gelen, güneş günü (Pazar/Sunday), ay günü ( Moonday ) Pazar ertesi, inanç kültürü bağlamında çalışılmayan, Tanrıya adanmış gün olarak kabul edilen Cuma günü (Friday ) ve ertesi günü olan Cumartesi (Saturday ) günlerinde oruç tutarlardı. Bu oruç günlerini tutukları zamanlama dilimi, ayın hilal ve dolunay günlerine denk gelen günlerde hem oruç tutarlar hem de tanrıya yakınlaşma anlamında özel ayinler düzenlerlerdi. Bir özel günleri de 26 Haziran’a dek gelen Güneş Günü’ydü! Bu gün, hasadın toplanması anısına, tanrıya bir şükür ifadesi olarak kutlanırdı. Bugünün anısına yapılan ayinlerde, ilk topladıkları hasadı yakarak, kokusunun tanrıya ulaşmasını sağlarlardı. Böylece tanrının, verdiği bereketi kutsamasını dilerler, bugünün anısına da şenlikler düzenlerlerdi.
İBRAHİM-İ DİNLERDE ORUÇ
İbrahim-i dinlere göre, Tanrı tarafından yaratılan ilk insan Hz. Adem’dir. Her İbrahim-i dinde, Hz. Adem’e bakış açısı ve Adem’in hikâyesi farklılık gösterse de, özünde büyük oranda aynıdır. Yahudi inancına göre, Âdem, yaratılışın altıncı gününde topraktan yaratılmıştır. Hıristiyanlıkta ise Âdem kıssası, Eski Ahit’in Tekvin, yani Yaratılış bölümünde anlatılır. Hıristiyanlıkta, Âdem’in cennette işlediği o ilk günah, büyük bir öneme sahiptir. Hıristiyan inanışına göre, Âdem’in günahı tüm insanlığa geçmiştir ve İsa, bu günahı kaldırmak için gelen ‘Tanrı Kuzu’sudur, kendisini bu günah için feda etmiştir. Müslümanlar, Adem’in yaratılmış ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanırlar. İnanışa göre, Allah onu Rahman suretinde yaratmış ve ona kendi ruhundan üflemiştir.
Kur’an ayetlerinde, Adem’in yaratılışıyla ilgili bulduğumuz detayları eşinin yaratılışıyla ilgili bulamayız.
Kuran’da Hz. Adem ile Havva’nın önce yerleştirildikleri, sonra da günahları yüzünden kovuldukları bir Cennetten söz edilmekle birlikte, Cennette bulundukları sırada yaklaşmamaları buyrulan ağacın adına, cinsine ya da rengine ilişkin Kuran’da ve güvenilir hadislerde hiçbir bilgi yoktur. Hz. Adem ile Havva’nın Cennetten kovulmaları, Kuran’da, şeytan tarafından baştan çıkarılmalarıyla açıklanır. İblis’ in kılık değiştirerek Cennete gizlice girdiği, Havva’yı kandırdığı, yılanla anlaştığı, yasak meyvenin elma olduğu yolundaki söylentilerin çoğu Tevrat’tan aktarılmıştır.
Hz. Adem ile Havva’nın Cennetten kovulmaları, Kuran’da, şeytan tarafından baştan çıkarılmalarıyla açıklanır. Araf Suresi, 6.Ayet. Söylendiğine göre, Hz. Adem, Cennetten sonra Hint toprağına ya da Serendi Adasına, Havva ise Cidde’ye indirilir. Uzun süren bir ayrılıktan sonra, Cebrail, Adem’i Araf Dağı’na götürür, Havva’yı arayıp bulur.
Hz. Adem Peygamber, 10 Muharrem günü eşi Havva ile buluştuğu zaman, yüce Allah’a şükranlık orucu tutmuştur. Hz. Adem’in Peygamberliği konusunda açık ve kesin olarak ifade edilen ayet yoksa da, Hz. Adem’in Rabbinden bir takım kelimeler alması, âlemlere üstün kılındığının belirtilmesi, Allah’ın ona hitap ederek sorumluluk yüklemesi, dahası Hz. Muhammed’in onun ilk Peygamber olduğunu ifade buyurması, onun Peygamberliğini ispatlayan kesin delillerdir.
İslam inancına göre, Hz Adem’den itibaren peygamberlerin tebliğ ettiği din hep İslam’dı! Ama insanlar, kendilerine göre dini başkalaştırdılar. Kim bilir, belki de bu sebeple, Hz. Adem’den itibaren, orucun tüm dinlerde karşımıza çıkmasına da şaşırmamak gerekir…
İBRANİ KAVMİNDE ORUÇ KÜLTÜRÜ
Neden ‘İsrailoğulları, Yahudi veya Musevi’ kelimelerini değil de, İbrani kelimesini kullandığımı merak etmişinizdir. Anlatayım! Özde, kültürel olarak, her üç kelime de aynı anlamı ifade etmesine rağmen, kutsal kitaplarda geçen öykülendirmelerin farklı zaman diliminde ve yerde geçmesi, oruç kültürünün inanç ve iman yoluna bağlı olarak şekillenmesinden kaynaklanmaktadır.
Buna bağlı olarak, bu kelimelerin, kısaca kültürel anlamdaki bir açıklamasını yapayım. İsrailoğulları, bu inanca bağlı kardeşlerimiz tarafından, tanrının kutsadığı yegane İbrani kavim olarak kabul edilir. Yahudi kelimesi ise, vaat edilmiş topraklarda doğan, Hz. Musa Şeriatına (On emir ) bağlı olan, inanç ve eğitimde İbranice dilini kullanan kimliği tanımlaması için kullanılır. Musevi ise, vaat edilmiş toprakların dışında doğan, Hz. Musa Şeriatına bağlı, ibadette İbranice, eğitimde ve sosyal yaşamında bağlı bulunduğu coğrafyanın dilini kullanan kimliğin tanımlamasıdır.
Bu her üç tanımlamanın tek ortak noktası, inanç kültüründe İbranice dilini kullanmalarıdır. Dolayısıyla buradaki inanç kültüründeki orucu anlatırken, hepsini kapsayan ‘İbrani’ kelimesini kullanmayı yeğledim. Bu tanımlamalarımı yaparken, yanlış ve yanılgılar içinde olabilirim. Varsa yanlış ve yanılgılarım, şimdiden bağışlanmamı dilerim.
Şimdi biz konumuza dönelim ve İbrani kavminin inanç kültüründeki orucun tarihsel kaynağını birlikte inceleyelim.
Hz. Musa doğduğu dönemde, İsrailoğulları’nın bulunduğu yer Mısır topraklarıydı. Mısır’ın yerli halkı olan Kıpti kavmi, İsrailoğulları’nı hırpalıyordu. Onlara köle muamelesi yapıyor ve her türlü ağır işte onları kullanıyorlardı. Fiziki eziyetin yanı sıra, günden güne artan vergiler de cabasıydı.
O sırada Firavun’un kâhinlerinden biri, İsrailoğulları’ndan bir erkek çocuk doğacağını, Mısır’ın bu yüzden zarar göreceğini, felakete uğrayacağını haber verdi. Firavun, bundan ürktü, İsrailoğuları’ndan doğacak her erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Yakup’un üçüncü oğlu olan Levi soyundan Ümran’ın bir oğlu oldu. Annesi, evladını korumak için onu hasır bir sepete koyarak Nil Nehri’ne bıraktı. Firavun’un karısı Asiye, nehirdeki sepeti görünce, çocuğu alıp evlat edindi. Yalnız çocuk süt emmiyordu. Saraya çağrılan sütannelerin hiçbiri işe yaramadı. Bebek sadece öz annesinin sütünü kabul edince, sarayda annesi ile beraber büyüdü.
Musa, bir gün Mısır’da gezerken, bir Mısır’lının İsrailoğulları’ndan birini haksız yere döverken gördü. Adamı bir yumrukta öldürdü. Elinden böyle bir kaza çıktığı için artık Mısır’da duramazdı. Kaçarak Medine’ye gitti. Şuayip Peygamberin kızı ile evlenip baba oldu. Hz. Musa, Allah’ın emri doğrultusunda, oruç ve daha sıkı ibadetle geçirdiği otuz gün süresini tamamladıktan sonra, Allah’ın manevî huzuruna varmak üzere Sina yarımadasında Tur Dağı’na çıktı. Kalan on günü de orada hususî ibadet ve oruçla geçirecekti. Ancak kavminin buzağıya taptıkları haberi verilince, -kırk günlük süresini tamamlamadan kavminin yanına geri döndü. Ardından bu süreyi tamamlamak üzere, on günlük bir süre için yeniden Tur-i Sina’ya çıktı. Hz. Musa’ya ON Emir’in bu sırada geldiğine inanılır.
Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. Yahudilikte oruç, nefsi terbiye etme ve bazen de acı çekme aracı sayılırken, bazen de Tanrıya yaklaşma aracı olarak kabul edilmektedir. Tevrat’a göre, Hz. Musa, Tur Dağı’nda 40 gün 40 gece kalmış ve bu süreyi oruç tutarak geçirmiştir.
Yahudilikte oruca, çocuklar, 12’nci yaşlarından bir ay alınca başlar. Yahudilik’te tutulması gerekli görülen tek oruç, Yom Kippur adı verilen kefaret orucudur. Kippur, pişmanlık anlamındadır. Yahudiler, bu günde günahlarından pişman olurlar. Tanrı da onları affeder. Yom Kippur, İbranice’de ‘tövbe günü- bağışlanma’ anlamındadır.
Yahudilerin en büyük ibadet günlerinden olan Kippur, büyük oruç günü olarak kabul edilir. Yom Kippur denen ve 19 Nisan’da başlayıp ve bir hafta süren Pesah Bayramı orucu ise genellikle mayasız ekmek (Hamursuz değil!) Bayramı’ndan sonra gelen Pazartesi ve Perşembe günleri tutulur.
Yahudilikte, Yom Kippur’da oruç tutmak şarttır. İmsak önceki akşam güneş batarken başlar. O gece ve ertesi gün, ilk iki yıldız görününceye kadar da yemek içmek yasaktır. Bu süre yaklaşık 25 saattir. Yom Kippur orucunun, Hz. Musa’nın Tanrıdan buyruklarını almak üzere Tur Dağı’na gittiğinde, Yahudilerin altın bir buzağıya tapınmalarından ötürü tutulduğu anlaşılmaktadır.
Yahudilerde oruç, genellikle şafağın sökmesinden ilk yıldızın görülmesine kadar sürer. Ancak Yom Kippur gibi bazı oruçlar ile bir akşamdan ertesi akşama kadar devam eder.
HIRİSTİYANLIKTA ORUÇ KÜLTÜRÜ
Hristiyanlığın kutsal kitabı, Kitabı Mukaddes’tir. Kitabı Mukaddes, Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere başlıca iki bölümden oluşur. İncil, Kitabı Mukaddes’in Yeni Ahit kısmının ilk dört bölümünün her birine verilen isimdir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan dört İncil yazarlarının adıyla anılır. Hristiyan dinine göre İncil’ler, Hz. İsa’nın hayatını ve öğretilerini anlatır. İnciller, Kur’an-ı Kerim gibi Tevhid değildir. Her yerde ve şartlar altında saklanabilir ve okunabilir.
Hıristiyanlıkta oruç, genelde yılın belirli ayı için konmuş bir ibadet biçimi değildir. Kiliselerin ibadet takvimlerinde, cemaati teşvik ve bir hatırlatma olarak oruç dönemleri yer almasına karşın, imanlılar, diledikleri zaman oruç tutabilirler.
Oruç, genelde ruhsal arınmanın yanında, bedensel arınmayı da kapsar. Oruç tutan imanlı, oruç süresi boyunca hayvansal gıda ve onun ürünü olan hayvansal yağ, peynir, süt, yoğurt v.b. gibi gıdaları tüketmez. Yalnızca zeytinyağlı ürünler ve doğanın bahşettiği bitki ve meyve türleri gıdaları tüketir. Orucun başlangıcı, gün ışıması ile başlar, niyetine tutuğu orucun gün sayısının son gününün güneş batımına kadar sürer. Eğer üç günlük oruç tutuyorsa, üçüncü günün gün batımına kadar, yukarıda sözünü ettiğim yönteme göre o gıdaları tüketmez. Kişi, oruç dönemi boyunca bütün aklı, bütün gücü ve bütün kalbiyle Tanrı’yı aramaya yönelir. Genelde Kutsal Kitap’ta oruç bahsinin geçtiği yerlerde dua, yakarış ve Tanrı’yı aramaktan bahsedilir.
Kutsal Kitabın İşaya 58. Bölümü, Oruç hakkında bilgi verir. Hıristiyanlık’ta oruç tutma yaşı 21’de başlar. Hıristiyanlar, 60 yaşına kadar oruç tutar. Oruç konusunda 1966 yılında alınan Roma kararlarında bu konu yazılı olarak belirtilmiştir. Her ne kadar bu kararlar alınmışsa da, kişi, oruç tutma konusunda kendi belirlediği zaman ve yaş sınırı olmaksızın oruç tutabilir. Örneğin Rahmetlik annem, ben buluğ çağına erdiğimde, oruç tutmayı, bana iman olunun bir disiplini olarak benimsetmiş ve öğretmişti. Hıristiyanlık inanç kültüründe, oruç, farklı coğrafyalarda ve kültürlerde yöntem ve inanç kültürüne bağlı olarak çeşitlilik gösterebilir. Bu, inanca aykırı olarak görülmemeli, aksine bir kültürel zenginlik olarak algılanmalı.
Hıristiyanlıkta iki çeşit oruç bulunur. Okaristi orucu, yani şükran orucu ve ekleziyastik oruç yani kilise orucu. Bu iki çeşit orucu Katolik’ler tutar, Protestanlar tutmaz. Hıristiyanlık; Çarşamba, Cuma Ve Cumartesi günleri ile bazı yortuların arefe günlerinde oruç tutmayı teşvik eder. Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa, Çarşamba günü ele verilmiş, Perşembe günü çarmıha gerilmiş, Cuma günü Cenaze töreni (?) yapılmış, Cumartesi günü de tekrar diriliştir.
Hıristiyanlıkta, Hz. İsa’nın öldükten sonra dirildiği ve göğe çıkarıldığına inanılan Paskalya’ da oruç tutulması önemlidir. Paskalya öncesinde iki gün oruç tutmak, dindar Hıristiyanlar arasında yaygın bir uygulamadır.
İSLAM İNANCINDA ORUÇ KÜLTÜRÜ
Farklı inanç ve inanç kültürüne sahip biri olarak, çoğunluğu İslam inancına bağlı bir toplumda, onların iman ve inanç kültürüne ait geleneksel bir uygulamayı yazmak benim için onur verici bir düşünü. Çünkü farklı iman ve inanç yapısına sahip İslam kardeşlerimin hem iman yolunu hem de inanç kültürünü bilme ve tanıma olanağına sahip olmuş oluyorum. Bu da toplumsal uzlaşma konusunda, saygının ve sevginin, insanı değerleri önceleyen sınırların nerede başlaması ve nerede bitiği konusunda bana yol gösteriyor. Yolum, insanlık yoludur. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim…
Semavi dinlerden biri olan İslam, peygamberi Hz. Muhammed aracılığıyla 7. yüzyılda ortaya çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. İslam dinine inanan kişilere, iman etmiş, inançlı anlamında mü’min veya Allah’a teslimiyet gösteren anlamında Müslüman denir. İslam’ın beş şartı vardır. Şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Görüldüğü gibi, Oruç, İslâm’ın beş esasından biridir.
İslam kaynaklarında rivayet edilen, Kur’an’daki oruç emri gelmezden önce, Hz. Muhammed ve ona tabi olanların tutmuş olduğu ‘Aşura’ orucu vardı ve yalnızca senede bir gündü. Ancak, İslam ile Orucun gün sayısı olarak değil, ay olarak farz kılındığına ve bütün ay boyunca oruç tutulması da İslam’ın beş şartından biri olarak kabul edilmiştir.
Arif Tekin, ayette geçen sayılı günler ifadesinin, Arapçada kıllet (azlık) ifade eden ve 3 ile 9 arasında değişebilecek gün sayılarını ifade eden bir deyim olduğu görüşündedir. Alevilikte de bu görüşe uygun olarak, Ramazan ayında 3, 9 veya az bir kesimde 30 gün oruç tutulur. Ayrıca bu birkaç günlük orucun ayetteki ifade doğrultusunda, Ramazan’ın dolunay günlerinde (Arapçada “şehr” kelimesinin dolunay anlamına geldiğinden yola çıkılarak) olması arzu edilir.
Bakara Suresi 187. Ayet:
“Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah’ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplik den size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber, siz, mescitlerde birlik halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.”
İnsanlığın var oluşundan itibaren yaptığımız yolculukta, Hz. Adem’den başlayarak, her inanç kültüründe var olan bir oruç kültürüne rastlamak mümkün. Gerek ibadet şekli, gerek nefis terbiyesi, gerekse enerji yükseltmek niteliğinde olsa da, insanın yaşamında oruç hep var olmuştur.
“Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.”
Bakara 2/183
İman eden, Müslüman kardeşlerimin Orucu kabul ve kutlu olsun. Oruç konusunda yazdığım makalelerimde yanlış, yanılgı ve eksikliklerim olabilir. Bu konuda bağışlanmamı dilerim. İleri tarihlerde bu eksikliklerimi araştırarak gidermeye çalışacağım.
Saygılarımla.