Bu yazımda, ülke gündeminden az da olsa sıyrılarak, özel sektörün şehrimiz açısından ne kadar ne kadar değerli olduğunu ve özel sektöre ait görüşlerimi kısa başlıklarla ifade etmeye çalışacağım.
“Damdan Düşeni Anlayan Adam”
Şehrimizin önemli şirketlerinden Hatboru’nun sahibi Mehmet Kılıçlar’ın kaleme aldığı bu kitap, çok ilgimi çekti. Kitabın basıldığını gördüğümde, hemen Mehmet Bey’i aradım ve ücreti mukabilinde kitabı nereden satın alabileceğimi sordum. Sağ olsunlar, özel olarak imzalayıp kitabı ofisime kadar gönderdiler. Bu güzel jest için tekrar ayrıca teşekkür ederim.
Öncelikle, kitabın neden ilgimi çektiğini ifade etmek isterim. Hatboru, Hatay’ın ve ülkemizin çok önemli şirketlerinden biridir. Bu büyük şirketin yöneticisinin başarı hikayesi ilgimi çekti. Bu sürecin nasıl geliştiğini okuyabilmek beni heyecanlandı.
Diğeri ise, -yanlışım olmasın- bizim bölgemizde yaşamını kaleme alan ve kitaplaştıran bir iş insanı ben hatırlamıyorum. Biyografi okumayı çok seven ve bunlardan çeşitli çıkarımlarda bulunan biri olarak, ilgi duyduğum biyografi türünün bölgemizden biri tarafından kaleme alınması oldukça hoşuma gitti. Çünkü kalem unutmaz. Yazılı eserlerimizin çoğalmasını çok değerli buluyorum. Yine değerli bir sanayici iş insanı abimin, bu kitabı okuduktan sonra, “Bekir, kitabı çok beğendim ve iş hayatımda yaşadığım soruları gördüm” yorumu, kitabı daha da hızla okumama neden oldu.
Kitabın başlığı da ilgimi çekti ve okuduğumda, doğrusu pek anlam veremedim. Fakat önsözde buna dair bir açıklama yapılmış. Genç neslin pek anlamadığı başlığın kısaca, “damdan düşen adamın acılar içinde kıvranırken doktora değil, damdan düşen birine götürülmesini istediğini, çünkü halinden en iyi damdan düşenin anlayacağı” mesajı verdiği belirtilmiş. Doğrusu bu da benim yeni öğrendiğim bir hikaye oldu.
Mehmet Bey, yaşadığı sorunları, hatıralarını ve görüşlerini, günlük hayattaki naif üslubu ile kaleme almış. Avusturya’ya gittiğindeki dil sorunundan tutun, aile içindeki özel konuların bir kısmına kadar değinilen bir kitap yazmış. Kitabını, dili de oldukça sade, akıcı bir tarzla, adete okur ile sohbet eder gibi kaleme almış.
Kitabı okurken, Mehmet Bey’in Avusturya’da işe başladığı ilk anı yorumlaması çok ilgimi çekti. Talaş imalatı ve kaynak yapan bir atölyede çalışmaya gidiyor. 3.5 yıllık bir eğitim programıymış bu ve teori ile pratik bir arada veriliyormuş. Avusturya’daki sistemin çok farklı olduğunu, çalışanlara insanca yaklaşıldığını ve Antakya’daki gibi küfür ve dayak olmadığını belirtmiş.
Biz, bugün hala benzer sorunlarla uğraşıyoruz. Sanırım sadece bu örnek dahi, Avrupa ile aramızdaki farkın neden çok büyük olduğunu açıklamaya yetiyor.
Kitapta dikkatimi çeken birkaç başlığa da değinmek isterim. Mehmet Bey, Avusturya’da para kazanıp, bu birikimleri ile memleketinde çeşitli işletmelere ortak oluyor. Bu süreçte de “sadece para verip hisse satın aldığını, ortak olduğuna dair kimi zaman bir belge almadığını, ortaklığın nasıl yürüyeceğini belirlemediğini” ifade etmiş. Bizde bir adet vardır, “hele bir başla” diye. İş hayatında, “hele bir başla” mantığının doğru olmadığını, sürecin nasıl ilerleyeceğini ve kuralları baştan koymanın ne derece önemli olduğunu bu örnekler göstermektedir.
Kitapta ilgili çeken birçok başlık bulunmakta. Bu hikayelerin kağıda aktarılması ve alenileştirilmesi çok değerlidir. Umarım, şehrimizde bu tip çalışmalar artar ve genç nesle önemli bir tecrübe aktarımı sağlar.
Antakya ve Arsuz Hakkında
Hatay’ımızın, malum, bazı kronik sorunları mevcut. Bunları; Kaliteli yeşil alan ve park azlığı (gerçekten Avrupa’daki güzel parklar gibi), yol, şehir kirliliği ve çarpık yerleşme gibi ifade edebilirim. Tüm bu sorunlar, genç jenerasyonun şehrimize gelmek istememesine yol açıyor.
Fakat yakın zamanda özel sektörün Hatay’da birkaç yatırımı var ki, şehre gerçekten değer katan ve kaliteyi yükselten noktadadır.
Tabii bunların başında, The Museum Hotel Antakya geliyor. Dünyada benzeri olmayan, şehrimize bambaşka bir hava katan bir yatırım oldu.
Eski Antakya sokakları, son yıllarda revaçta bir destinasyon oldu. Oradaki yerel işletmelerin çeşitli otel, restoran gibi yatırımları, o bölgeye büyük katkı sağladı. Bugün insanlar, sadece bu bölgede konaklamak ve yemek yiyebilmek için ülkemizin çeşitli yerlerden uçağa atlayıp buraları ziyaret ediyorlar.
Antioche Şarap işletmesinin içerisinde yer alan Antioche Şarap Bağları ve havaalanına çok yakın konumda bulunan Teofarm Çiftliği de yine çok özel ve bölge eşi olmayan özel sektör girişimleri. Antioche Şarap Bağları, doğa ile iç içe olan, Hatay’a özgü üzümlerden yapılan şarapların tadımının yapılabileceği müthiş bir lokasyon. Yine Teofarm Çiftliği de kırsal kalkınmayı kendine özgü tarzıyla çok özel bir şekilde yorumlayan, enginar ve karakılçık buğday başta olmak üzere, üretimi bölgemizde yaygın olmayan ürünleri üreten ve çok farklı organizasyonlar düzenleyen bir işletme.
Arsuz’a gelecek olursak, yakın zamanda açılan 3 işletme, oldukça ilgimi çekmekte ve ilçenin havasını değiştirmektedir. Bunlardan biri, Arsuz Otel’e bitişik olan Ale Cafe. Hem menüsüyle hem de ortamıyla, son derece şık, güzel bir kafe. Arsuz demişken, Petek’i de söylemeden geçemeyiz.
Bir diğer güzel yapı, Sekiz Oda Otel. Sekiz Oda’dan oluşan butik, oldukça güzel bir otel ve ortam. Yeşil ve doğa ile iç içe, son derece şık ve vizyonlu bir yapı.
Son olarak, yine Arsuz’da açılan Juen adlı işletme. Yanılmıyorsam, yaklaşık 1 aydır faaliyette. Hem menüsü hem mimarisiyle çok güzel. İlçeye çok farklı bir hava katmış durumda.
Bu yazı, mekanları değerlendiren bir yazı olarak değerlendirilmemeli. Özel sektörün çok orijinal ve vizyonlu birçok teşebbüsü bulunmakta şehrimizde. Mutlaka unuttuğum işletmeler de vardır. İfade etmek istediğim, özel sektörün kalkınma ve vizyonlu gelişme açısından ülkemiz için ne kadar değerli olduğudur.
Başta yerel yönetimler olmak üzere, tüm kamu kurumları, istihdam ve şehre katkı noktasındaki özel sektör teşebbüslerine destek olmalı. Onlara bürokratik engeller yaratmamalı, bu yatırımların gelişmesi, artması ve hızlanması için bunların önünü açmalıdır. Ülke ekonomisi ancak bu şekilde, iş birliği içinde çok daha hızlıca güçlenebilir ve kalkınabilir. Avrupa’da bunun örnekleri vardır. Eski Antakya sokaklarının Floransa’daki sokakları andırmadığını, Arsuz’da ve Antakya’da bazı bölgelerde Toskana Modeli’nin uygulayabilmemizin imkansız olduğunu kimse söyleyemez.
Kısacası hedefimiz; vizyonlu ve kaliteli turizm, kalınma olmalıdır. Bunun için göstermelik değil, doğru programa uygun adımlar atılmalı. Mesele, humusu ve künefeyi tanıtmak değil, onu yorumlayıp katma değer yaratacak şekilde pazarlayabilmektir. Bu da ancak doğru bir program ve strateji ile, kamu ve özel sektörün el ele vermesi ile olabilir.
Yollar düzgün olur, sokaklar temiz olur, özel sektörün önündeki bürokratik yokuşlar kaldırılırsa, çok daha hızlı bir şekilde kalkınabiliriz. Aksi halde durum, motoru bozulan aracın arkadan insan gücü ile ittirilmesi gibi olur.
YORUMLAR