Özledik, geride kalanları…

“7 sene oldu, Antakya’ya geleli…” Gözleri uzaklara dalan yaşlı Suriyeli için dünü hatırlamak da zor, geride bıraktığı Halep’teki yaşamının parçaları arasında anılarını toparlayabilmek de… Antakya’daki yaşlı Suriyelinin anlatmaya çalıştığı, anlatırken yutkunduğu ve kelimelerin çokça boğazda düğümlendiği yer, Halep. Bu kentin, 5 bin yıllık bir tarihi olduğu tahmin ediliyor. Yüzyıllardır binlerce saldırıya, savaşa, yağmaya rağmen ayakta […]

“7 sene oldu, Antakya’ya geleli…” Gözleri uzaklara dalan yaşlı Suriyeli için dünü hatırlamak da zor, geride bıraktığı Halep’teki yaşamının parçaları arasında anılarını toparlayabilmek de…

Antakya’daki yaşlı Suriyelinin anlatmaya çalıştığı, anlatırken yutkunduğu ve kelimelerin çokça boğazda düğümlendiği yer, Halep.
Bu kentin, 5 bin yıllık bir tarihi olduğu tahmin ediliyor. Yüzyıllardır binlerce saldırıya, savaşa, yağmaya rağmen ayakta kaldı. Bir zamanlar Osmanlı coğrafyasının en güzel kenti, dünyanın en önemli ticaret merkezilerinden biriydi. Hititler, Asurlar, Persler, Romalılar ve Bizanslılardan Osmanlı’ya kadar onlarca medeniyetin izlerini taşıyan antik kent Halep, bugün onu görenlerin gönlünde derin yaralar açıyor.
Yüzlerce yıllık labirent gibi çarşılar, birkaç medeniyetin izlerini taşıyan tarihi binalar, milyonlarca ayak izinin sindiği taş sokaklar, savaştan dolayı harap durumda.
Peki ya halk? Yerle bir olmuş evinin anahtarını hâlâ cebinde taşıyanlar, harap ve tenha bir tarihi çarşıda müşteri olmasa da her gün dükkânını açmaya devam edenler, savaştan sağ kurtulan oğlunu kaza kurşununda kaybedenler, her şeye rağmen ümitli olduğunu söyleyenler…
Antakya’da, boğazda düğümlenen kelimeler de, eldeki bu tabloya dair. -Tamer Yazar-

Exit mobile version