Gerçekçi politikalar gerek!
Hatay’ı da içine alan ‘mülteci raporlarıyla’ bilinen Profesör M. Murat Erdoğan ile Dr. Markos Papakonstantis imzalı son rapor, “Türkiye’deki Suriyeliler ülkelerine dönecek mi? AB ile işbirliği sürecek mi? Türk kamuoyu neden tepkili?” sorularını ve olası cevaplarını gündeme taşıyor, “İnsanlar, niye uluslararası çatışma alanının bir sahnesine dönüşmüş olan Suriye’ye gidip de kaosun içine girmek istesin?” tespitini paylaşıyor.
Yağışlar ve dondurucu havalar, Hatay’a komşu Suriye kenti İdlib ve çevresindeki bölgeleri olumsuz etkilerken,
Sığınmacılar konusu ve kontrolsüz göç, hem Avrupa Birliği (AB), hem de Türkiye gündeminde en çok tartışılan konuların başında olmaya devam ediyor. Kamuoyunun yanıt aradığı birçok soru ise belirsizliğini koruyor. Türkiye’deki sığınmacıların geleceği ne olacak? AB, Türkiye’ye yardımlarını artıracak mı? Yoksa AB-Türkiye işbirliğinde sona mı yaklaşılıyor?
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin (CATS) yayımladığı yeni bir raporda, tüm bu konular mercek altına alınırken, dikkat çekici tespit, eleştiri ve çözüm önerilerine yer verildi.
AB’nin bugüne kadar yürüttüğü politikanın artık sürdürülebilir olmadığına işaret edilen raporda, Türkiye’nin de yeni sınamalarla karşı karşıya bulunduğu uyarısında bulunuldu. Uzmanlar, hem Avrupalı siyasetçilere hem de Türk yetkililere bir dizi tavsiyede bulundu.
CATS’ın “Avrupa güvenliği için hem partner, hem sorun olarak Türkiye” adlı projesi kapsamında hazırlanan rapor, Türk-Alman Üniversitesi (TAU) öğretim üyesi Profesör M. Murat Erdoğan ile Atina’daki Panteion Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Markos Papakonstantis tarafından kaleme alındı. Raporda öncelikle, devletlerin düzensiz göç konusuna bakışı, bu alandaki yaklaşımları ve yaşanan değişimler değerlendirildi.
–6 MİLYAR EURO!-
AB ile Türkiye arasında 2016 yılında varılan Mülteci Mutabakatı’nda daha çok güvenlik kaygılarının belirleyici olduğuna işaret eden uzmanlara göre, bu mutabakatı bir “güvenlik anlaşması” olarak da nitelendirmek mümkün. Raporda, “AB, bu mutabakatla, 4 yıllık bir süre için 6 Milyar Euro karşılığında, ciddi bir tehdit olarak gördüğü kontrolsüz insan hareketliliğinin durdurulmasını sağladı” tespitine yer verildi.
Bu mutabakat yoluyla, Avrupa’nın, sığınmacı krizini bir anlamda kendi sınırları dışında tutmayı başardığını, ancak bu politikanın sürdürülebilir olmadığını savunan uzmanlar, AB’nin Türkiye’ye salt mali kaynak sağlamakla yetindiği politikasında “sona gelindiğine” dikkat çekti.
Raporda, Türkiye’nin, sığınmacı meselesinde karşı karşıya kaldığı siyasi, ekonomik, toplumsal sorunların artık katlanılması zor bir hale gelmeye başladığının da altı çizildi.
Raporda, 18 Mart 2016’da varılan Mülteci Mutabakatı’nın kapsam ve süresinin yenilenmesi önerilirken, işbirliğine sadece Suriyelilerin değil, aynı zamanda diğer bölgelerden gelen göçmenlerin de dahil edilmesi gerektiği vurgulandı.
-BASKI ALTINDA!-
“Türk Hükümeti, gün be gün artan bir baskı altında” tespitine yer verilen bölümde, ülke ekonomisinin kırılgan bir süreçten geçmekte olduğu, bu nedenle Türkiye üzerindeki mali yükün hafifletilmesi gerektiği kaydedildi. Raporda, sığınmacılara yönelik başarılı projelerin yaşama geçirilebilmesi için, AB mali kaynaklarından yerel yönetimlerin de yararlandırılması gerektiği belirtilirken, bunun, özellikle uyum politikalarının yerelde başarısı açısından önem taşıdığı kaydedildi.
Öneriler bölümünde ayrıca, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının mali kaynakları doğru ve etkin bir şekilde kullanıp kullanmadığının da, oluşturulacak denetim mekanizmalarıyla kontrol edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Raporun sonunda ise, “Sığınmacı sorunu, önümüzdeki onlarca yıl boyunca devam edecek ve etkisi giderek yayılacaktır. Bu konu, Avrupa gündemindeki en kritik güvenlik meselesi olmaya da devam edecektir” tespitine yer verildi.
-UYU SORUNU!-
Raporu kaleme uzmanlardan biri olan, Hatay’ı da içine alan ‘sığınmacılar’ raporlarıyla bilinen Prof. Dr. Murat Erdoğan, Deutsche Welle Türkçe’den Değer Akal’ın sorularını yanıtlarken, Türkiye’de sığınmacılar konusunun günlük siyasetin bir konusu yapılmaması gerektiğini, sorunların çözümü için popülist söylemlerin bir kenara bırakılarak gerçekçi politikaların geliştirilmesinin şart olduğunu, uyum politikalarına odaklanılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı.
Bazı muhalefet partileri tarafından dile getirilen “Suriyelileri ülkelerine gönderme söylemlerinin” yanlış algılara ve beklentilere yol açtığını, çözüme katkı sağlamadığı söyleyen Prof. Erdoğan, “Bu, artık iktidarı da aşan, ortak sorumluluk gerektiren öneme haiz bir konu” dedi.
-DÖNÜŞ ZOR!-
Suriye’de savaş ve istikrarsızlığın sürdüğünü, Suriyelilerin çok büyük çoğunluğunun Suriye’ye dönmesinin söz konusu olmayacağını söyleyen Prof. Erdoğan, bazı muhalefet siyasetçileri tarafından bu tür beklentilerin oluşturulmasının “çok riskli” olduğunu kaydetti.
“Bu beklentinin tırmandırılması, gerçekleşmeyecek olması nedeniyle toplumda ciddi bir hayal kırıklığı, hatta öfke yaratabilir” uyarısını dile getiren Prof. Dr. Murat Erdoğan, Türkiye’de yaygınlaşan nefret söyleminin de kaygı verici olduğunu dile getirerek, “Bu öyle kolay kontrol edilebilir bir durum değil, çok riskli. Bu nedenle ‘davulla zurnayla geri gidecekler’ şeklinde, gerçekçi olmayan beklentiler yaratılmamalı. Kimseye faydası olmayan söylemlerden kaçınılması gerekiyor” dedi.
-EN AZ 20 SENE!-
Toplumun kaygılarını, endişelerini anlamanın ve buna yanıt verecek politikaların geliştirmesi gerektiğini söyleyen Prof. Erdoğan, “Suriyeliler, artık Türkiye’de kendi hayatlarını kurdu, 735 bin bebek doğdu, 750 bin çocuk Türk okullarına gidiyor, Türkçe eğitim alıyor… Ayrıca bugün Esad gitse bile, Suriye’de normal koşullara dönülebilmesi en az 20 sene alacak. İnsanlar niye uluslararası çatışma alanının bir sahnesine dönüşmüş olan Suriye’ye gidip de kaosun içine girmek istesin? İnsanlar, gönüllü geri gitmeyecek. İktidarlar, ‘onlara mı kalmış, geçici korumalarını kaldırır, gönderirim’ diyebilir, ama günümüz dünyasında bunu yapamazsınız, yapmamalısınız da zaten” diye konuştu.
Tamer Yazar