4 Kasım 2020 tarihi itibariyle 3 milyon 630 bin 702 rakamına ulaşan Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısının içinde duran illerden Hatay, il nüfusuna oranla Suriyelilerin en yoğun olduğu iller sıralamasında Kilis’in ardından %26.7 (434 bin 301) ile ikinci sırada yer alıyor. Ancak soru da sorun da değişmiyor, kent yöneticilerinin bu konuda ne yaptığı sorgusu da. Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın tespiti ise net: “İşin sosyolojisi değişti. Türkiye’deki Suriyeliler, artık ‘Türkiye’de köklendiler’ ve dönebilecekleri bir ülke yok.”
2011’de Suriye yaşanan iç savaşın yarattığı zorunlu göçün faturasına eklenen milyonlarca sivilin rotasında duran ülkelerden biri de Türkiye olmuş, Hatay, bir sınır kenti olarak bu göçün yüzbinlerine ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Bugün gelinen noktada, 1.696.943 gibi oldukça yüksek bir 0-18 yaş grubuna sahip Suriyeli sığınmacılar için en fazla konuşulan konu başlığı artık ‘dönecekler mi?” değil, “uyum konusunda ne yaptık?” sorgusu!
Peki, il nüfusuna oranla Suriyelilerin en yoğun olduğu iller sıralamasında Kilis’in ardından %26.7 (434 bin 301) ile ikinci sırada yer alan Hatay’da, kent yöneticilerinin karnesi bu konuda geçer notta mı, yoksa sorunları ‘halının altına mı’ süpürdük?
Konu, bugün, uzmanların da gündeminde. “Hatay’dan Kilis’e, Gaziantep’ten Şanlıurfa ve Adana’ya, mevcut sığınmacıların uyumu için ‘neler yaptık ya da yapmadık’ sorusunda duran isimler, konunun uzmanları.
-BM VERİSİ-
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Türkiye’de, çoğu Suriyeli 4 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Rakamlar büyük, ancak göçmenlerin uyumu konusunda ciddi sorunlar var.
Deutsche Welle Türkçe’den Serkan Ocak’ın haberine göre, İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü ile Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin yaptığı çalışma, Türkiye’nin bu yöndeki gelişimini gözler önüne seriyor. “Göç ve Entegrasyon Politikaları Endeksi (MIPEX) 2016-2020 Türkiye Karnesi” adı verilen araştırmada, Türkiye, 100 üzerinden 43 puan aldı.
Araştırmaya katkıda bulunanlardan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Neva Övünç Öztürk, projeye farklı ülkelerden akademisyenlerin katıldığını belirtti ve proje kapsamında 8 farklı alanda inceleme yapıldığını şöyle aktardı:
“Eğitim, sağlık, siyasal katılım, işgücü piyasası hareketliliği, aile birleşimi daimi ikamet, vatandaşlığa erişim ve ayrımcılıkla mücadele alanlarında değerlendirme yapılıyor. Sabit, belirli soruların objektif şekilde cevaplandırılmasıyla gerçekleştiriliyor. Ağırlıklı olarak da, mevzuat üzerinden cevaplandırılıyor sorular. Yeri geldiğinde de uygulamaya da değiniliyor.”
-YOLUN YARISI!-
MIPEX, 2004’ten bu yana yapılıyor. Türkiye, 52 ülke arasında puanını en çok yükselten ülke. En son 5 yıl önce yapılan MIPEX çalışmasına göre, Türkiye, 38 ülke arasında 37 sıradaydı. Ancak son çalışmada, 10 sıra birden yükseldi. Öztürk’e göre bunun sebebi, göçmenlerin uyum sürecine ilişkin son dönemde çıkarılan yeni yasalar. 100 üzerinden 43 puan almayı “Henüz yolun yarısına bile değiliz” diyerek tanımlayan Öztürk, uygulamalar açısından Türkiye’nin gelişmeye ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
-UYUM MU?-
İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü Müdürü Prof. Ayhan Kaya da, 2010 ve 2015’te yapılan çalışmalara göre, Türkiye, göçmenler konusunda sistematik uyumun olmadığı bir ülke. Son yapılan çalışmada ise Türkiye, uyumun sistematik bir şekilde sorunsallaştığı bir ülke kategorisinde.
Türkiye’nin, özellikle göçmenlerin eğitime ve sağlığa erişimi konusunda AB ülkeleri ortalamasının üzerinde yol kat ettiğini belirten Prof. Kaya, hukuki metinlere bakarak sergilenen bu ilerlemenin, diğer konularda sıkıntılı olduğunu şu sözlerle açıkladı:
“Pratikte, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim konusunda çok önemli kazanımlar elde edildiğini biliyoruz. Ancak göçmenlerin siyasal haklara erişim, iş piyasalara erişim konusunda ciddi sıkıntılar çektiğini görüyoruz.”
-KALICILIK!-
Mültecilerin; eğitim, sağlık ve adalet hakkına erişimi konusunda hizmet veren Göçmen Dayanışma Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Hatice Ödemiş ise, geçmişe göre, özellikle mevzuatlar konusunda Türkiye’de olumlu adımlar atıldığını anlattı. Ancak bu yasaların, haklara erişim konusunda mültecilerin karşılaştıkları problemleri ortadan kaldırmadığının altını çizen Ödemiş, bu konuda ciddi problemlerin olduğunu söylerken, “Temelde, mültecilerin Türkiye’de kalıcı olamayacaklarına yönelik bir politika kurulmuş durumda. Ancak mültecilerin Türkiye’de kalıcı olacakları yönünde bir politikanın oluşturulması gerekiyor” tespitinin altını çiziyor.
-İÇİMİZDEN BİRİ-
Yaşananlara dair Antakya Gazetesi’ne konuşan genç bir Suriyeli ise ‘uyum’ konusunun kendileri için ne anlama geldiğini şu çarpıcı kelimelerle anlatıyor:
“Bu, sizin uyumlu biri olup olmadığınızla ilgili değil aslında. Sizi, evinize bir şekilde davet eden ya da davet etmek durumunda kalanların size nasıl baktığıyla ilgili. Tüm kalbiyle kabul etmek ve içeriye buyur etmek istiyorsa, önyargısı olmuyor. Ama içinde bir yerlerde size karşı hep bir şekilde soruları oluyorsa, yine kendi içinde cevap veremediği… İşte o cevapsızlık, onu hem ürkütüyor hem korkutuyor. Bizlerin burada yaşadığı da bu. Varız, ama yokuz da! Bizlerin burada olduğu biliniyor, ama bu kabulleniş de sessiz sedasız ilerliyor. Hayata karışmamız çok istenmiyor, göz önünde olmamız da. Bu, birebir size söylenmiyor, ama hissediyorsunuz! O yüzden, uyumsuz değiliz belki, ama kabul de edilmiyoruz. Biz gibi şehirlerdeki ana sorun da bence bu.”
-TABLO NET!-
Antakya’dan bir Suriyeli sığınmacının cümlelerinde şekillenen yaşamın ‘uyum’ başlığında en net kelimelere sahip isimlerden biri de, Türk Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Erdoğan. Erdoğan, Türkiye’de yaşayan mülteciler üzerinde bugüne kadar yapılmış en kapsamlı araştırmanın sonuçlarını Meclis Göç ve Uyum Alt Komisyonu’nda paylaştı.
Hürriyet Gazetesi’nden Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre, Prof. Dr. Erdoğan’ın 2019 saha araştırmasından Meclis’te açıkladığı veriler ve analizleri özet halinde şöyle:
– Kendi ülkelerinden umutlarını kestikleri çok net görülüyor. Türkiye’de bir gelecek öngörüsü, yoğun biçimde var. ‘Dönmeyi planlıyorum’ diyenlerin oranı yüzde 6.8.
– Her geçen gün çifte vatandaşlık isteyenlerin oranı düşüyor, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı istiyorlar.
– Suriyeliler, kendi sosyolojik gettolarını oluşturdular. Türk toplumu ne düşünüyor, çok farkında değiller aslında.
– İktidar, ‘Suriye’de savaş biterse, her şey çözülecek’ diye bakıyor. Muhalefet ise ‘gidip Esad’la öpüşürsek sorun çözülecek’ diye bakıyor. Bence, bunun dışında başka bir sosyolojik noktaya geldik. Çok önemli bir husus da, Türkiye’nin kendi iç göç dinamiği olağanüstü yoğun. Yılda ortalama 3 milyon vatandaş başka ile göç ediyor, sürekli. Bunun, Türk toplumunun sonradan geleni kabulünü kolaylaştırdığını düşünüyorum.
– Her geçen gün, ne yazık ki sosyal mesafe açılıyor. Korkarım, daha yükselecek gibi görünüyor. Türk toplumunun kaygısının arttığını görüyoruz.
– İşin sosyolojisi değişti. Türkiye’deki Suriyeliler, artık ‘Türkiye’de köklendiler’ ve dönebilecekleri bir ülke yok. Almanya’daki Türklerin dönecekleri ülke vardı, yine dönmediler. 60 senedir oradalar. Buraya 12 yaşında gelen çocuk, 10 sene sonra 30 yaşına gelecek. Nereye gidiyor? Yani daha gerçekçi bir noktaya gelmemiz lazım. Şu an iç içe yaşıyoruz. Kampların oranı yüzde 1 bile değil. Dolayısıyla kesinlikle bir başarı var, yani bu bir mucize aslında. Çok daha vahim şeyler yaşanıyor olabilirdi. Anadolu insanının o açıdan olağanüstü ferasetli davrandığını düşünüyorum. -Tamer Yazar-