Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Rapor’un Önerisi Net:

Kalıcı Çözümler Şart Suriye’deki

Kalıcı Çözümler Şart

Suriye’deki siyasi durumun ne yöne evrileceğinin ve geri dönüş için ihtiyaç duyulan normalleşme sürecinin ne zaman başlayabileceğinin öngörülemediği bir ortamda, ‘artık kalıcılar’ diyerek ‘çözüm’ noktasında durulması önemli!

“Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’de yaşamaya başlamalarının yedinci yılını geride bıraktı. Bunun insan hayatında bir yerde kök salmak için azımsanmayacak bir süre olduğu göz önüne alındığında, onlara dönmeleri yönünde bir telkinde bulunmak ahlaki olmayacağı gibi, hayatın doğal akışına da aykırı olacaktır.” Bu ifade, Hatay gibi ‘yüz binlerce Suriyeli sığınmacıya’ şehirlerinde ev sahipliği yapan illere yönelik hazırlanan son rapordan damlayanlar.
-NET TESPİT-
Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) ile İstanbul Medipol Üniversitesi ortaklığında hazırlanan ‘Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi’ Raporu’nun Hatay’ı da yakından ilgilendiren “Genel Değerlendirme ve Öneriler” kısmı oldukça dikkat çekici tespitlere sahip. Hatay’daki kent idarecilerine ve STK’lara da önemli görevlerin düştüğü bir sürecin tespitini yapan Rapor, ‘sonuç’ kısmıyla da şu net paylaşımları ortaya koydu:
-ARTIK KALICILAR-
“Suriye’deki siyasi durumun ne yöne evrileceğinin ve geri dönüş için ihtiyaç duyulan normalleşme sürecinin ne zaman başlayabileceğinin öngörülemediği bir ortamda, bu ülkeden gelen sığınmacıların kalıcı oldukları gerçeğinden hareket ederek siyasa üretmek gerekir.
Sığınmacılarla ilgili meselelerin gündelik siyasi mülahazaların ötesinde, daha fazla gerilim doğurmadan, makul bir yaklaşımla yürütülmesinde sivil toplumun ve kanaat önderlerinin, farklı dünya görüşüne ve hayat tarzlarına sahip bireylerin katkıları alınmalı ve onların da desteğiyle, sığınmacılar konusunda insan onuruna yaraşır bir iletişim dilinin egemen olması için kolektif bir çaba sergilenmelidir. Bu çerçevede; siyaset makamına, iktidara ve muhalefete, sivil topluma ve kanaat önderlerine düşen çok boyutlu bir kolektif sorumluluktan söz etmek mümkündür.
Bu sorumluluğun temelinde, sığınmacıların da, bütün mülahazaların ötesinde, hak sahibi bireyler olarak kabul edilmesi vardır. Bu bağlamda, sığınmacılara; bir fayda-menfaat-kâr-zarar temelinde değil, evrensel bir hakkı kullanan ve bu yönüyle de kendilerine karşı dünyanın diğer her parçasıyla beraber bu hakkın gereğini yapmakla sorumlu olduğumuz ahlaki özneler olarak bakılmalı ve buna uygun bir tutum alınmalıdır.
Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı söylem ve çeşitli kriminal olaylar dolayısıyla açığa çıkan öfke ve önyargı, önlem alınmadığı taktirde, bu olumsuz algının gelecekte kaygı verici hadiselere dönüşebileceğine ilişkin bir erken uyarı sinyali olarak okunmalıdır. Bu yönüyle, konu, salt bir gruba yönelik haksızlık olarak algılanmamalı, bunun çok ötesine geçme sinyalleri veren bir güvenlik sorunu olarak da görülmelidir. Bu bağlamda, sığınmacılarla ilgili ayrımcılık veya nefret temelli hak ihlallerine müdahalede isteksizlik veya zaaf algısı uyandıracak bir dil veya tutumdan kesinlikle kaçınılmalı, ayrımcılık yasağı etkin bir şekilde işletilmeli ve sığınmacılara yönelik ihlaller etkin bir şekilde cezalandırılmalıdır.
-GERÇEKLE YÜZLEŞELİM-
Geçen zaman zarfında, iç savaş trajedisinin bir türlü sonlanmaması ve geri dönüşün yıllar içinde mümkün olamaması nedeniyle Türkiye’de kalan, burada hayata tutunan ve kendi geçimlerini kendi emekleriyle karşılayan insanlara artık misafir gözüyle bakmaktan vazgeçmek gerektiği gerçeğiyle yüzleşmek doğru olacaktır. Bu realitenin temel gereği, hayatını burada yeniden kuran insanların oturum ve çalışma prosedürlerinin kolaylaştırılmasını ve makul bir süreç ve program dahilinde talep edenlere vatandaşlık statüsü verilmesini içeren bir perspektifte somutlaşmaktadır. Bu bağlamda, meselenin depolitize edilerek tartışılması, vatandaşlık konusunun sadece insani ve ahlaki boyutuyla değil, aynı zamanda maddi ve ekonomik yarar boyutuyla da dillendirilmesi, sadece etik ilkelerle ikna olmayan çevrelere, ekonomik olarak da bunun doğru olacağının anlatılabilmesi hayati bir önem taşımaktadır.
-EKONOMİK ADIMLAR-
Ancak, bu kalıcı çözümü gerçekleştirmeye ilişkin olarak yürütülmesi gereken çalışmalardan bağımsız olarak, odağında ekonominin yer aldığı veya ekonomiyle dolaylı ilgili olan, kısa ve orta vadede atılabilecek adımlar ise şöyle sıralanabilir:
Bu çerçevede, sağlıklı ve uygulanabilir bir siyasa, iki toplum arasında, kökleri ulus devletlerin tarihini ve sınırlarını fazlasıyla aşan bir ilişkinin yüklediği tarihi sorumluluğa uygun olmalı; artık tamamına yakını kampların dışında ve geniş toplumun içinde olan, kendi ekonomik çabalarıyla ayakta kalmaya çalışan ve hali hazırda ülke ekonomisine katkı yapan üç milyon insanın varlığı gerçeğinden yola çıkmalıdır.
Tarihi tecrübe, engeller kaldırılıp fırsat verildiğinde, göçmenlerin, ekonomik üretkenliğine olağanüstü başarılı katkı sunabileceklerini göstermektedir. Aynı tarihi tecrübe, göçmenlerin meşru yollardan çalışma, üretme ve teşebbüs özgürlükleri tanınmadığında, bunun ciddi olumsuz sonuçları olabileceğine de işaret etmektedir. ‘Misafirperverliğin kalıcı hukuk normlarına dönüştürülmesi’ önerisinin anlamı budur.
-YAPILMASI GEREKENLER-
Bu perspektiften hareketle üretilecek siyasanın ana başlıkları şöyle tespit edilebilir:
Türkiye’nin ‘açık kapı politikası’ ve ‘göçü yönetmeme’ olarak adlandırılan müdahaleden kaçınma eğilimi özü bakımından doğrudur ve iktisadi hayatın doğal akışı içinde bireylerin serbest çalışma ve girişim özgürlüğünü kısıtlayan mevzuat hükümlerinin ayıklanması, göçmenlerin ve sığınmacıların ekonomik üretkenliğini geliştirme potansiyellerini tam olarak kullanmalarını kolaylaştıracaktır.
Suriyeli sığınmacıların entegrasyonunun, öncelikle ekonomik entegrasyonun önündeki engellerin kaldırılmasından geçtiği gerçeğinden hareketle, onların iktisadi faaliyetlerini kısıtlayan düzenlemeler kaldırılmalı ve ekonomiye katkı yapmaları kolaylaştırılmalıdır. Daha somut olarak; çalışma izni almaları, iş kurmaları, personel istihdam etmeleri, bankacılık, kredi, ihracat ve ithalat gibi alanlarda diğer ekonomik aktörlerle eşit şartlarda faaliyette bulunmaları sağlanmalıdır.
Ekonominin yeni girişlere daha açık hale getirilmesi ve Suriyeli iş insanlarının ekonomik sisteme daha
fazla dahil edilmesi, onların iş yapma kapasitesinin arttırılmasını sağlayacak bir dizi kolaylığa ihtiyaç
göstermektedir. Prosedürleri azaltmak, iş ve ticaret ile ilgili olanlar başta olmak üzere ilgili mevzuatı Arapça’ya çevirmek, Arapça bilen memurlar istihdam etmek, Suriyeli iş insanlarına rehberlik edecek faaliyetler, mevzuat ve vergi düzenlemeleri ile Çin’in kullandığı serbest bölgeler türü düzenlemeler yapılabilir.
Sığınmacıların iktisadi aktivitelerini güçleştiren mevzuat hükümleri (Geçici koruma kimlik belgesi hangi ilde verildiyse o ilde çalışma zorunluluğu veya seyahat kısıtlamaları gibi) kaldırılmalı; sözleşme serbestisini kısıtlayan hükümler azaltılmalı ve ekonomik akışkanlık ve esnek çalışma kolaylaştırılmalıdır.
İşletmelerin eleman istihdamında en fazla yüzde on sığınmacı çalıştırabileceklerine ilişkin kısıtlamalara son verilmelidir. Bu kısıtlama iktisadi hayatın gerekleriyle bağdaşmamakta, özellikle sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı sınır bölgelerinde herkes için hayatı zorlaştırmaktadır.
Suriyeli iş insanları tarafından kurulan şirketlerin de tıpkı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bireylerce kurulan şirketler gibi serbest ve eşit koşullarda faaliyet göstermelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bu kısıtlamalar nedeniyle Suriyeli iş insanları tarafından kurulan şirketler, iktisadi olmayan gerekçelerle ortaklıklar kurmak veya birlikte iş yapmak durumunda kalmakta ve bu da etkenlik ve verimlilik ilkelerine aykırı biçimde işlem maliyetlerini yükseltmekle kalmayıp, mevzuatı aşma amaçlı olarak tercih etmek durumunda kaldıkları ortaklarından kaynaklanan ciddi maddi kayıplara uğrama riskini de beraberinde getirmektedir. Üretim desteği, teşvik ve kredilerle ortak iş yapma ve para transferi konularındaki kısıtlamalar kaldırılmalı; bütün bu konularda sadece ekonomik kriterler esas alınmalıdır.
-SORUMLU SİYASET-
Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı önyargının yükselme eğiliminde olduğu gözle görülür bir gerçektir. Bu gerçek, iktidara ve muhalefete, sığınmacıları siyasi bir mücadelenin aracı olarak kullanmaktan kaçınma, sığınmacılara yönelik insani harcamaları siyasi tartışma konusu yapmamaya ilişkin etik bir mutabakat oluşturma ödevi yüklerken, iktidara da, buna ilave olarak toplumu sürekli olarak bilgilendirme ve sığınmacılara yönelik olumsuz algı ve tutumlarla mücadele sorumluluğu yüklemektedir.
-BİLGİLENDİRME ŞART-
Suriyeli sığınmacıların istedikleri üniversitede kontenjan sınırlaması olmaksızın öğrenim görebildikleri, devletin onlara ayda 1500 TL verdiği, tüp bebek tedavisi dahil diledikleri sağlık hizmetini ücretsiz biçimde alabildikleri türünden gerçek dışı haberler, doğru bilgilendirmenin minimum düzeyde olduğu veya çoğu kez hiç olmadığı ortamda, sığınmacı karşıtı kesimler tarafından hiçbir karşı argümanla karşılaşmaksızın yayılmakta, özellikle sosyal medyada dezenformasyon için kurulmuş hesaplar, web siteleri ve facebook sayfaları sistematik biçimde dezenformasyona devam etmektedir. Özellikle de, sığınmacılara yönelik olumsuz kanaatlerin en fazla ekonomi alanıyla ilişkili olduğu göz önüne alınacak olursa, bu konu başta olmak üzere, yükselen önyargıya karşı etkili bir bilgilendirme, kamu spotları örneğinde kamu diplomasisi ve dezenformasyon karşıtı yayınlar yapma gereği,
kendisini gittikçe daha fazla yakıcı bir ihtiyaç olarak hissettirmektedir.
-İSTİHDAM OLANAĞI-
Suriyeli sığınmacı akademisyenlerin yükseköğretim kurumları başta olmak üzere, eğitim ve öğretim kurumlarında görev almaları kolaylaştırılmalı, Arapça öğretim veren üniversite, fakülte ve bölüm kurmanın önündeki Yükseköğretim Kurulu’nun yönetmeliğe dayanmayan kararı (öğretim üyelerinin ve öğrencilerin çoğunluğunun vatandaş olmasına ilişkin karar) değiştirilmelidir. Arap ülkelerinden akademisyenlerin akademik faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması, Türkiye entelektüel hayatına yeni bir boyut katacak olmasının yanı sıra, Arapça öğrenim görmek isteyen öğrenciler için bu üniversiteleri cazibe merkezleri haline getirerek, ülke için ekonomik bakımdan ciddi bir girdiye de kaynaklık edecektir.
Suriyeli bireylerin Türkiye ekonomisine katkıları, gerek onlar tarafından doğrudan üretilen değerler, gerek onların varlığı dolayısıyla ülke dışından gelen maddi kaynaklar ve gerekse de onların gelişiyle doğan sinerjinin etkisiyle özellikle bazı şehirlerde varlığını hissettiren iktisadi canlanma ile ilgili çalışmalar yapılmalı ve toplum bilgilendirmelidir. Bu bilgilendirme, olumlu pratikler üzerinden ekonomik işbirliği ve başarıyı teşvik edeceği gibi, Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı önyargıyı da törpüleyecektir.” -Tamer Yazar-