Rüzgar üzerine bir yazı

İyi günler sevgili okuyucu. Öyle zamanlar olur ki, önceden okuduğunuz bir kitabı yeniden karıştırmaya başlar, o kitaplarda sizi etkileyen bölümlerin yeniden izini sürersiniz. Dün akşam ben de böyle bir şey yaptım ve bakın oltama neler takıldı. Friedrich Nietzsche’nin başyapıtı “ İşte Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı kitabı, Ahmet Cemal’in çevirisinden okuyorum. Kitabın “Dağdaki Ağaç Üzerine” adlı […]

İyi günler sevgili okuyucu.

Öyle zamanlar olur ki, önceden okuduğunuz bir kitabı yeniden karıştırmaya başlar, o kitaplarda sizi etkileyen bölümlerin yeniden izini sürersiniz. Dün akşam ben de böyle bir şey yaptım ve bakın oltama neler takıldı.

Friedrich Nietzsche’nin başyapıtı “ İşte Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı kitabı, Ahmet Cemal’in çevirisinden okuyorum. Kitabın “Dağdaki Ağaç Üzerine” adlı bölümünde ilgimi çeken bir kısım var. Paylaşayım:

“Zerdüşt’ün gözüne, bir delikanlının ondan kaçtığı çarpmıştı. Ve Zerdüşt, bir akşam, ‘Alacalı İnek’ diye anılan kenti çevreleyen dağlarda yalnız başına dolaşırken, bir ağaca yaslanmış oturan, yorgun bakışlarını vadide gezdirmekte olan bu delikanlıya rastladı. Gencin yaslandığı ağacı tuttu ve şöyle dedi:

Şu ağacı ellerimle sallamak isteseydim eğer, bunu yapamazdım.

Ama bizim görmediğimiz rüzgar, ona acı veriyor ve onu nereye isterse oraya doğru büküyor. Bizi en kötü biçimde eğip bükenler ve acıtanlar, hep görünmeyen ellerdir. Rüzgar gibi. (…)”

20. yüzyılın en iyi yazarlarından biri olarak kabul edilen, Almanya doğumlu İsviçreli Yazar, Ressam Herman Hesse, bir kitabında şöyle diyor:

“İnsanlar, tohum misali çiçekler gibidir. Önce toprağa yayılırlar. Her bir tohum toprak içinde kök salar iken, o kökler asla birbirine karışmaz. Tohumlar, kavuşmak isterler birbirlerine, ama kökler buna izin vermez. Bu, rüzgarın işidir. Çiçek açmış tohum, rüzgarın etkisiyle savurur kokusunu bir diğerine. Rüzgar eser, çiçekler kavuşur birbirine. Rüzgar… Rüzgar ise ne zaman isterse o zaman eser, geçer.”

Rüzgar…

Birçok önemli yazarın ilham kaynağı olmuş, insanları derinden etkileyen bir doğa olayı… Her iki anlatıya da baktığımızda rüzgarın doğayı ve insanları derinden etkilediğini görebiliyoruz. Ben şu şekilde yorumluyorum:

Hayatın içinde yaşam akıp gider iken, bazen yapmayı isteyip de gücümüzün yetmeyeceği ya da çok arzulayıp da imkanlarımızın el vermediği nice durum ile karşılaşıyoruz. Umudumuzu kaybedip hızlı bir karamsarlığa kapılacağımız bir anda hiç beklemediğimiz bir gelişme yaşanıyor. Bizim dışımızda bir etken, bazen tanrısal olarak da kabul edebileceğimiz sihirli bir gelişme imkansız gördüğümüz istençlerimizi elde etmemize neden olabiliyor.

Aslında her daim bükmeye gücümüzün yetmeyeceği bir ağacın, rüzgarın etkisiyle boyun eğebileceğini, imkanlarımızın el vermediği, kavuşamam dediğimiz bir arzumuzun ise rüzgarın etkisiyle beklediğimiz sonucu bize altın tepside sunabileceğini hesaba katmalıyız.

Hayat, içinde sürpriz ve mucizelerin barındığı koca bir pınardır.

Unutmayın, deniz kenarında kumlar üzerinde uzandığınız bir vakit, kirpiklerinizi kımıldatan huzur verici ince bir rüzgar, insanlığı baştan aşağıya değiştirebilecek güçlü bir etkiye sahip olup çok büyük sonuçlar doğurabilir.

Evet, bakmasını ve yorumlamasını bilir isek dostlar; tanrı, melek ve şeytan; insan ve doğa ayrıntıda gizlidir.

İyi çalışmalar.

sinanseyf@gmail.com

Exit mobile version