İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, Değirmen gibi çok önemli roman ve öykülere imza atan öykücü, şair, öğretmen Sabahattin Ali 112 yaşında.
Somut aşkın en büyük paydaşlarından… Her yazdığında duygulu bir baba, bir abi, sevgili ama bilhassa gönülden bir dost…
“Baktığım yok üzüntüye, sevince.
Feryat etmem yar başından savınca,
Benim gibi sevmelidir sevince:
Ne göz görür, ne kulağım işitir…”
Yağmurla cebelleşen adımlar, soğuk bir havada girilen deniz, sebepsizce dökülen gözyaşı… Yazdıklarıyla bir hayatı kodlamıştır aslında… Kahkaha, dost sohbeti, hüzünlü bir başkaldırı bir ayrılık habercisidir…
Korku uslanmaz bir duygu olsa da, artık yakınındadır Sabahattin Ali’nin. Ve yakında olan hiç bir duygu korku değildir aslında. Çünkü gerçekler içine o kadar işlemiştir ki, bu anlamsız duyguyu kucaklamıştır bir bakıma…
“Zaten benim kafam bir dünya gibi, her an içimde bir adam, bir başka adam doğuyor, yaşıyor, ölüyor ve bir başkası doğuyor… Ve ben, asıl ben, bu doğup ölen adamların kafalarındaki silik bir hatıra gibiyim, hepsinde aynı olan bir hatıra… Ben hep böyleydim. Yalnız etrafıma kendimi oyalayan bağlarla bağlanırdım. Buradaki yalnızlık mutlak bir dimağ yalnızlığı, beni kendimle bıraktı ve ben içimi seyretmeye alıştım, kendimi artık kandıramıyorum ve hep kendi kendime soruyorum: ‘Beni bu dünyaya bağlayan nedir?…”
İnsan temelli duygular kişiyi yıpratır. Attığı dolaysız adımlarla ilgilidir birazda… Herkes için çarpan yürek, zamanla kendini ihmal eder. Kendi acılarına, kendi korkularına sırt çevirir. Tehlikeyi görüp korkmaya karşın, cesurca ses vermenin gerekliliği belki.
“Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer?
Zordur elbette başkasının acısıyla dertlenmek…
“Doğruluk ne yana giderse oraya gitmek gerek, insanın iki ayağı çukurda da olsa yine böyle yapmalıdır!” diye sesleniyor Maksim Gorki
Sabahattin Ali’nin ayak izlerini sürmüş gibi, bir kayaya kazınmış dizelerini okşar gibi dokunuyor alnına.
“Neydi bu içinden çıkılmaz meseleler?
Neydi bu mavi göğe veya sevgili bir yüze bakmayı zevk olmaktan çıkaran hisler?”
Sabahattin Ali’den geri kalanlar; öldürüldüğü sırada okuduğu Puşkin’in Yevgeni Onegin’i, eşi ve kızının fotoğrafı, traş takımı, notları, gazete koleksiyonu, ajandası, kol saati, kanlı gömleği…
41 yıllık kısa yaşantısına üç roman, on öykü, iki şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdırmış olan yazar 25 Şubat 1907’de Edirne Eğridere’de dünyaya geldi. Türk müziğinin onlarca güzel bestelerine de sözleriyle ilham kaynağı oldu.
Aydınlanmayı seçtiği için savrulup giden rüzgâr, hüzünlü bahar habercisi gibi kimleri alıp gitmedi ki Şubat ayında?
2015 yılında Yaşar Kemal ve bu hafta kaybettiğimiz sinema sanatçısı Aytaç Arman, şair Hüseyin Atabaş…