Hocanızı devirebilir miydiniz?
28 Şubat Süreci ile ilgili olarak TBMM Genel Kurulu’nda kısa bir konuşma yapan CHP Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı, Türkiye’de yaşanan tabloyu iktidar milletvekilleri ile paylaştı ve sorularını onlar için sıraladı… Sıralarken de, bir soru yöneltti!
Üzerinden 21 sene geçse de tartışılmaya devam edilen 28 Şubat süreci, önceki gün TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmalara da yansıdı. 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan sürecin ‘zulüm’ başlığında iktidar kanadı tarafından sürekli gündeme getirilmesi noktasında eleştirilerini sıralayan isimlerden biri, CHP Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı oldu. Türkiye’de, 28 Şubat’tan önce ve sonra yaşanan çok fazla acı olduğuna işaret eden Yarayıcı, şunları söyledi:
“Uzun yıllarını cezaevlerinde geçirmiş bir dostum yazısına şöyle başlamış… ’12 Eylül zindanlarının Diyarbakır Hapishanesi’nde yatmış bir Kürt Köylüsü yanında konuşurken utanırız… Onlar vahşet yaşadı, biz zulüm… Acıları yarıştırmak hedefimiz değil ama, sormadan geçemeyeceğim. Hele bir anlatın bize! 12 Mart’ta ne yaşadınız? 12 Eylül’de kaçınız işkence gördü, ömrünün en güzel yıllarını hapishanede geçirdi? Kaçınız, bir kuytuda, yargısız-sorgusuz katledildi. Öyle bir hava yarattınız ki, sanki zulmün tarihi 28 Şubat’ta başlıyor ve 28 Şubat’ta bitiyor.’
Ben biraz daha açayım… Zulmün bittiği falan yok! Hatta öyle bir hal aldı ki; 12 Mart’a, 12 Eylül’e rahmet okutuyor. 28 Şubat denince, ‘ikna odalarını’ zulüm diye anlatıyorsunuz ya… Merak ediyorum! Özgürlük talebiyle meydanlara indiğinizde, Ethem (Sarısülük) gibi Polis kurşunuyla kafanızdan vurulup öldürüldünüz mü? Peki, Ali İsmail gibi, gece yarısı, polis gözetiminde sokaklarda tekmelenerek öldürüldünüz mü? Polise ‘galoş giy’ dediğiniz için hayatınızın baharında ‘Dilek’ gibi öldürüldünüz mü? Yarbay Ali Tatar gibi, Ergenekon kumpaslarında ‘haysiyet cellatlığına’ uğrayıp intihar etmek zorunda kaldınız mı? Siz hiç Taybet Ana’nın evlatlarının yaşadıklarını yaşadınız mı? 5 metre ötenizde vurulmuş annenizin cenazesini alamadığınız oldu mu hiç? Annenizin cenazesi köpeklere yem olmasın diye, sabahlara kadar nöbet tuttuğunuz oldu mu? Ceylan gibi, küçücük yaşınızda kırlarda oynarken ya da bir lokma ekmeğin peşinde koşan, koşturan Roboski’li Kürt gibi bombalarla parçalandınız mı? Kürt oldunuz mu hiç? Şehirleriniz ve köyleriniz yerle bir edilirken, iradeniz kayyumlarla gasp edildi mi hiç? Barış istediğiniz için tutuklandınız mı? İşkence gördünüz mü? İşinizi, aşınızı kaybettiniz mi? Mehmet Fatih Traş gibi, bilim basamaklarının daha başındayken, mahkum edildiğiniz çaresizlikte ölümü tek kurtuluş olarak gördünüz mü? Hamile halinizle parkta tekme tokat dövüldünüz mü hiç? Otobüslerde sebepsiz yere tekmelendiniz mi? Üstelik sizi dövenlerin, sizi korumakla yükümlü yargı tarafından ertesi gün serbest bırakıldığına tanık oldunuz mu? Sadece gazeteci olduğunuz için, sadece haber yaptığınız için terörist ilan edilerek hapishanelere dolduruldunuz mu hiç? Siz hiç Alevi oldunuz mu? İbadetinizin şeklini devlet belirledi mi? Ders kitaplarından tutun iktidar katına varana kadar, sürekli olarak hakarete uğradınız mı? İnancınız yüzünden devletin tüm kapıları yüzünüze kapandı mı hiç? Bunları yaşamadıysanız eğer, zulmün de ne olduğunu bilemezsiniz!”
-SİZİ VAR ETMEK!-
28 Şubat olarak adlandırılan süreçte başörtüsü yüzünden eğitim hakları elinden alınan genç kızların olduğunun altını çizen Hilmi Yarayıcı’nın konuşmasının sonuna eklediği soru ise dikkat çekti:
“Evet… O süreçte, başörtüsü yüzünden eğitim hakları elinden alınan, gasp edilen genç kızlarımız mağdur edildi. Ancak, onlar eğitim hakları için direnirken, siz, iktidar uğruna hocanıza darbe peşindeydiniz. Sahi, 28 Şubat olmasaydı, hocanızı devirebilir miydiniz? Tarafından ‘zulüm’ gördüğünüzü iddia ettiğiniz ordunun 20 yıl sonra ‘dinci’ bir darbe girişiminde bulunmasına baktığımızda, tüm senaryonun, sizi var etmek için hazırlandığını düşünmemek elde değil.” -Tamer Yazar-