Son günlerde, hem aktif siyasetçiler arasında, hemde sosyal medyada, “seçimlerin boykot edilmesi” doğrultusunda görüşler dile getirilmeye başlanmıştır.
Öyle ki; bazı çevrelerde seçimlerin kesinlikle boykot edilmesi ve böylece seçim güvenliğini ortadan kaldıracak olan yasaların çıkartılmasına neden olanların yaptıkları ile baş başa bırakılması, dünya kamuoyunda da buna sebep olan siyasilerin ve mensup oldukları siyasi partilerin teşhir edilmesi suretiyle siyaseten cezalandırılması sonucunu doğuracak olan bir tutumun sergilenmesi yoluna gidilmesi istenmektedir.
İlk bakışta, kulağa bu boykot etme kelimesi boş gelebilir. Fevri davranışlar, artısı eksisi düşünülmeden ,getirisi- götürüsü hesaplanmadan seçimlerin boykot edilmesi doğrultusunda görüş bildirilmesi ve bunun acilen ilan edilmek suretiyle yaşama geçirilmesi özellikle demokrasimizin geleceği açsısından doğru bir hareket kabul edilmemelidir.
Türk demokrasi tarihini bilenler, hele hele yaşları gereği bunu yakinen takip edenler, çok partili yaşama geçildikten sonraki ilk yıllarda böyle bir boykot hareketinin gündeme getirildiğini hatırlayacaklardır.
1946 seçimleri, o tarihte yürürlükte olan yasa gereği “açık oy gizli tasnif” kuralına göre yapılmış idi. Bunun sonucunda da CHP büyük bir çoğunlukla iktidar olmuş, demokrat parti ile diğer muhalefet partileri de azınlıkta kalmış idiler.
Özgürlükçü demokrasinin var olduğu ülkelerde seçimlerin “ açık oy, gizli tasnif” kuralına göre yapılması elbette ki söz konusu olamaz idi.
Nitekim demokrat parti, bu yanlış uygulamaklar devam ettiği takdirde seçimleri “boykot edeceğini” açıkça dile getirmişti.
Demokrasiyi içtenlikle savunan, demokrasinin ülkemizde tüm kurum ve kuralları ile yerleşmesini gönülden isteyen İsmet İnönü ve partisi, seçim sistemindeki bu yanlışlığı görüp kabul ederek, gereken düzeltmenin yapılması yolunda bir komisyon oluşturulmasına karar vermiş idi. Bu karar doğrultusunda ,aralarında muhalefet partilerin temsilcilerinin bulunduğu bir komisyon oluşturulmuş ve o tarihlerde demokrasi ile yönetilen hemen hiçbir ülkede var olmayan yargı denetiminde adil bir seçim yasasının çıkartılmasına karar verilmiş ve o seçim yasası da parlamentoda kabul edilerek yürürlüğe girmişti.
İsmet İnönü ve partisi bununla da yetinmemiştir. Yapılacak seçimlerde yasalara aynen uyulacağı, seçimin hiçbir şaibeye ve tartışmaya meydan bırakmayacak bir dürüstlük içinde geçeceği doğrultusunda, sadece Türk kamuoyunda değil, dünya kamuoyu önünde de söz vermiş, taahhütte bulunmuşlardı.
İşte İsmet İnönü’nün taahhüdü doğrultusunda yapılan 1950 seçimleri ile iktidar değişmiş, ama böylesine dürüst ve şaibesiz seçim yapılmasını sağlayan İsmet İnönü ve partisi daima siyaset sahnesinde var olmuş, ağırlığını hissettirmiş, en zor günlerde kendilerinden yardım istenen kişi ve parti konumunu sürdürmüştür.
Bu hatırlatmamız demokrasi tarihinin geçmişini şöyle bir gözler önüne getirilebilmesi içindir.
Ama denilecek ki; şimdi o günkü koşullar, o günkü görüş ve anlayış bugün ne yazık ki mevcut görünmüyor.
Olsun.
Koşullar ne kadar zor ve kötü olursa olsun, yasalar ne kadar ağır hükümler ihtiva ederse etsin, demokrasinin var olabilmesi için her türlü mücadele yapılmalıdır.
Çıkartılan seçim ittifakı yasası sadece AKP ile MHP için değildir.
Diğer partilerin de ittifak yapması, bir araya gelmesi mümkündür.
Yine seçim güvenliğinin, sandıklara atılan oyun seçmen iradesini yansıtır bir şekilde sandıktan çıkmasını sağlayacak denetimlerin, muhalefet partileri tarafından yapılması zorda olsa olanaklıdır.
Elbette ki bu konuda başarıya ulaşmak kolay olmayacaktır. Ama özgürlükçü demokrasinin varlığını sürdürebilmesi, sonuca varılabilmesi için her türlü mücadelenin yapılması, muhalefet partilerinin asli görevlerinin başında yer alır.
Seçimleri boykot ederek mecliste dikensiz gül bahçesi oluşmasına sebebiyet verilmesinin, ülke geleceği açısından hiçte yarar sağlayamayacağını bilmek ve anlamak gerekir. Bu nedenle aksini düşünenlere “sakın ha” deme gereğini duyuyoruz.
Bunun için tüm olumsuz koşullara rağmen, büyük bir şevk ve inançla sandık güvenliğinin sağlanması, yapılabilecek tüm antidemokratik eylem ve davranışların, alınacak kararların önünün kesilmesi suretiyle ülkenin esenliğe çıkabilmesi için gereken adımlar atılmalı, kararlar alınmalıdır.
Aksi halde oluşacak tablonun vebali tüm siyasilerin boynunda kalacaktır…
YORUMLAR