Günlük yaşantımızda, sıkça rastlanan çok basit bir söz vardır: “Yazmış olmak için yazmak..”
Oysa, yaşadığın kente bir şey kazandırabiliyor musun, onun için vesile olabiliyor musun? Tüm sorun burada… Benim gerek meslek ve yazı yaşamım gerekse dernek çalışmalarım boyunca ilkem hep bu olmuştur: Ekmeğini yiyip, suyunu içtiğim kentim, Antakya, benim için her şeyin üzerindedir. Bu kente bir çivi çakanın kölesi olurum.
Aalen Antakya Kültür Derneği olarak, on beş yıldır, bu şehre yeni yapıtlar kazandırmanın ilk adımlarını atmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Anı Evi’miz geçtiğimiz günlerde yaşama geçtiğinde belki de kentimizde bir ilk oldu.
Gündemimizde ne var bundan sonra? Davud El Antaki el yazmalarının birer kopyası temin edip gençliğini geçirdiği Habib-i Neccar Camisi’nde ya da belediyelerimizin bize tahsis edeceği binanın bir odasında koruma altına almaktır.
Hatay, dünden bugüne onca güzel insan yetiştirdi. Bu insanların emeğiyle, bu kentin adı öne çıktı. Bu insanların sevdasıyla anlam kazandı bu dünya kenti. Cemil Meriç, Davud El-Antaki, Ali Yüce, Ayla Kutlu bu insanlardan birkaçı. Defne Belediyemiz aldığı güzel bir kararla bu değerlerimizin adını parklarda yaşatacak.
1998 yılında Eskişehir Gelişim Vakfı (EGEV)’nda Burhan Günel ağabeyi izlemiştim.. Sevgili Sinan da oradaydı ve Sinan’la ilk kez bu toplantıda tanışmıştım. Yalnız burada değil, tüm kültür sanat aktivitelerinin sıkı bir takipçisiydi Sinan.
Burhan Günel’le ilişkilerimiz Hatay’a döndükten sonra da devam etti, Burhan Beyi, uzun yıllar sonra çok sevdiği kentiyle, Antakya’yla, onlarca kez buluşturdum. Birkaç kez Suriye’ye gittik. Özellikle Asi’nin çıktığı yeri merak ediyordu.
Sayın Günel’in ısrarıyla 2003 yılında I. Antakya Edebiyat Günleri’ni başlattık. Bunda da en büyük pay Sayın İbrahim Seyfettinoğlu ile Antakya Belediyesi’nindir. O günden bu yana gerek İbrahim Bey’in, gerekse Antakya Gazetesi ile Saklı Ev’in katkıları devam ediyor. Hatay Büyükşehir Belediyesi, Antakya Belediyesi, Defne Belediyesi bizi hiç yalnız bırakmadı.
***
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu adlı bir raporu yayınlandı. Sanırım Güngör Uras da Milliyet Gazetesi’ndeki köşesine taşıdı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) kültür politikaları çalışmaları kapsamında yayımlanan “Kültür-Sanatta Katılımcı Yaklaşımlar” başlıklı kısmı gerçekten ibret alınacak tespitlerle dolu: Rapora göre;
“Toplumun yüzde 49’u hiçbir zaman sinemaya gitmiyor. Toplumun yüzde 39’u hiç kitap okumuyor.
Toplumun yüzde 66’sı konser, tiyatro ya da opera gibi herhangi bir etkinliğe katılmamış…
Toplumun yüzde 81’i hiçbir enstrüman çalmıyor; yüzde 57’si video, VCD, DVD, internetten film, dizi izlemiyor; yüzde 47’si hiç dergi okumuyor; yüzde 86’sı hiçbir hobi kursuna gitmemiş.
En sık yapılan aktivite ise yüzde 85’le televizyon izlemek…”
Sevgili okurlar, günümüzde kent olmanın ölçütü, bir yerleşmenin oturanlarına sağladığı, kişi başına düşen yeterli yeşil alan, eğitim, sağlık alanları…. Gibi en çok bilinenlerin dışında gene kişi başına düşen tiyatro, dinleti sandalyesi, kitaplık alanı ile kültür sanat alanlarıdır. Ancak bu şekilde insan varsıl bir yaşama düzeyi tutturabilir.
Sevgili sanat dostları, 2003 yılında başlattığımız “Antakya Edebiyat Günleri” 18-25 Mart tarihlerinde “Çukurova Sanat Günleri” adıyla gerçekleşecek. Kaçırmamanızı öneririm.
Sanatla kalınız.
YORUMLAR