“Sanki hiç kimse ölmüyordu
Sanki bunlar toprak üstüne düşen taşlardı
Su üstüne düşen su…” Pablo NERUDA
Dünyamız yaşlandıkça, küresel şiddetin ve savaşların sıradanlaşmasına tanıklık ediyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar yaşanan bu şiddet sarmalında, tanımlanamayacak sayıda çocuk hayatını kaybetti… Bir o kadarı evlerini terk etmeye zorlandı. Kölelik şartlarında çalıştırılan, kaybedilen, kaçırılan…
Ama yazık ki, yaşanan bunca trajediye rağmen, savaşlardan arındırılmayan bir dünyanın kaygan ekseniyle yaşamaya mecbur ediliyoruz…
Van Dijk, küresel medya ve savaş ilişkisini şöyle tanımlar, “Seçmeci kaynak kullanımı, tekdüze haber temposu ve haber başlığının seçimi yoluyla, haber medyası hangi haber aktörlerinin kamuya yeniden sunulacağına, onlar hakkında neler söyleneceğine karar verir.”
En sık kullanılan yöntemlerden biri psikolojik savaş… Yaşanan travmaları besleyici etkinlikler hız kazanır. Hedefin sinir sistemine, düşünce yapısına, değerlerine saldırı ve tecrit… Bir anda ülkenin her yerinde yaşanan kargaşa, şiddet ve ölüm…
Bunun en trajik örneği Irak işgaliydi…
Sonu gelmeyen kitle iletişim araçlarıyla, toplum üzerinden dünyayı kalıplara sokma eylemini sürekli olarak gündeme getiren o işgal… Toplumun doğal yaşam alanını, belirlenmiş çemberin sınırları içerisine hapsederek, insan aklının, barışa ilerleyen sürecini, olumsuz bir yöne sarkıtan bir virüs…
Bilinçli bir yoruma dayalı güdüleme tekniği, dünyadaki savaş medyasının en sık kullandığı algı tekniğidir. Daha çok savaş sevici olan bu hareketlilik, çok sonraları demokrasi aşığı kesilerek, yeni algılama yöntemlerine başvurur…
Körfez savaşlarıyla birlikte en olağan biçimine bürünen ve günümüzde sınırlarını zorlayan bu tip medya kompleksleri, kendi var oluşlarını başkalarının yok olmasına bağlayanların neler yapabileceğini ve bu rant üzerinden nemalanan sistem kurucularının savaş üretmede ki yeteneklerini gözler önüne seriyor…
Savaş tacirleri, bu sarmaldaki medya haberciliğinde, en modern aygıtlarla haritalar, grafikler, asker maketleri kullanarak, kısa film formatlarıyla, etkisi uzun savaş toplumları yaratmanın çılgın naralarını sunar…
Ve ne yazık ki, savaşlardan arındırılamayan bir dünyayı meşrulaştırır… Her gün binlerce insanın yaşadığı trajediden… Medyaya magazinsel bir sınıflandırma şeklinde yansıyan, iç savaş, soğuk savaş, psikolojik savaş diye kategorize edilen bir trajediyi özellikle…
ABD 2003 yılında işgal ettiği Irak’tan çekildiğinde;
Yüz binlerce sivil hayatını kaybetmişti.
Yaklaşık 900 bin kadın evsiz barksız…
Nüfusun yüzde 45’i temiz suya ulaşamıyordu…
Hapishanelerde insanlık dışı işkenceler…
Bir ülkenin çocukluğu, anıları, çevresi, iklimi
Nice medeniyetlere tanıklık eden tarihi yok edilmişti…
Önümüzde Ortadoğu gibi devasa bir yıkım dururken, topyekûn bir şiddetin ve küresel savaşların, toplumsal çalkantılara merhem olacağı inancı etraflıca sorgulamalı…
Hırs, sistemin topyekûn saldırısıyla karşı karşıya kalan toplumlar açısından felaket sınırına varmıştır… Bir yere ait olmakla programlanmış toplumun hırsı özellikle…
Ve yine Pablo Neruda;
“Sanki hiç kimse ölmüyordu Sanki bunlar toprak üstüne düşen taşlardı Su üstüne düşen su…”