Gördük ki, bitmemiş!
13 Siyasi Parti yarıştı. 4 ayrı oy pusulası kullanıldı. Binlerce aday ve proje sıralandı. Ancak geride kalan seçimler, başka tartışmalarla yeni bir evre kazandı! Konuya ilişkin bir değerlendirme yapan, Hataylı Hukukçu-Akademisyen Neval Oğan Balkız, “Herkese çok iş düşüyor” dedi.
Adı ‘Yerel Seçim’ de olsa, yaşanan aday trafiği ve söylemlerin sertliği, ‘Genel Seçim’ atmosferinde yaşanan süreci bugün başka bir aşamaya taşıdı. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, seçim döneminde bin 531 olay meydana geldi. Bunlardan 356’sı muhtarlık seçimleriyle ilgili. Olaylarda 495 kişi gözaltına alındı, 9 vatandaş hayatını kaybetti, 919 vatandaş ise hafif şekilde yaralandı.
31 Mart’ın eldeki bu tablosuna ekli ‘kazanan adayları’ ise mazbatalarını almaya başladı. Ancak mazbata listesinde ‘alacaklı’ görünse de, mazbatasını hala alamayan, hatta kazandığı oyları yeniden ve yeniden sayılanlar da yok değil.
Tam da bu noktada, bir değerlendirme yazısı ele alan, Hataylı Hukukçu-Akademisyen Neval Oğan Balkız, “Herkese çok iş düşüyor” dedi. “Yerel Seçim, Tercih ve Meşruiyet” başlıklı değerlendirmesinde oldukça dikkat çekici tespitlerde bulunan Balkız, “Siyasete hakim olan ve günlerdir alanları, kamuoyunu, yazılı ve görsel basını, giderek bütünüyle gündelik hayatımızı kaplamış bulunan gergin, suçlayıcı, ötekileştirici dil, nefret söylemi nihayet sona erecek! En azından bu konuda rahatlayacağımızı umabiliriz!” dedi, ancak ardından yaşanan sürecin bunun tam aksini gösterdiğinin de altını çizdi.
Hataylı Hukukçu-Akademisyen Neval Oğan Balkız’ın tespitleri ara başlıklar halinde şöyle:
Seçim sürecinde, Adalet ve Kalkınma Partisi; toplumsal alanda yaratmış olduğu dinsel, ekonomik, etnik karşıtlıkları, insanları ‘dost ve düşman’ olmak üzere, etkili şekilde ayıran söylemini daha da keskinleştirdi! Bu politik karşıtlık içinde gördüğü kesimleri, siyaseten birer hasım olarak değil, temsil ettiği gelenekçi, muhafazakar, otoriter zihniyetin ahlaki kategorilerine göre ‘iyiye (biz) karşı kötü (onlar)’ şeklinde tanımladı, düşman muamelesi yapmayı sürdürdü!
Bu karşıtlık üzerinden, insanları, izlediği siyasete seferber etmek amacıyla korku özneleri yaratmayı amaçladı ve kendisini destekleyen çoğunluğun ‘korkutucu şekilde harekete geçirilmesine dayalı’ gerilim politikaları oluşturdu! Bu politikaları, farklı din, dil, ırk, cins, inanç ve benzeri karşıtı nefret söylemleri ile toplumsal algıya yerleştirmeyi sürdürdü. Böylece, halk ile egemen çevreler ayrımına dayalı söylemi üzerinden yarattığı kendine bağlı kolektif özdeşim kutbunu ( kitleleri) da sabit tutmaya çalıştı.”
-SANDIK TERCİHİ!-
Türkiye’de, on yedi yıldır siyasal, sosyoekonomik sorunları yaratan ve derinleştirenler, genel ve yerel anlamda yönetsel krizi sürekli hale getirenler, bu seçimde de tüm sorunları çözme iddiasıyla (!), toplumu, kendilerine mecbur etmeyi amaçladılar. Toplum, sandığa gitti, bir tercihte bulundu! Evet, bu bir genel seçim değil! Ama yapılan tercih, genel anlamda… Eksikliklerini kendi dinamikleriyle çözme kapasitesi taşıyan parlamenter, hukukun üstünlüğüne dayalı, laik, anayasal demokratik bir yönetimle; krizin sürekli derinleştiği siyasal İslamcı, muhafazakar, çatışmacı, ayrımcı, tek kişi yönetimi ve yarattığı belirsizlikler arasında… ‘Dinsel uzlaşı ile dinsel fanatizm’ arasında… Akıl, bilim, aydınlanma ve çağdaşlaşmaya dayalı bir toplumsal düşünüş, bilinç ve dönüşümle; bilim ve akla, özgür düşünceye, çağdaş değerlere karşı çıkan dogmatik, cinsiyetçi, fanatik, ayrımcı bir düşün ve sosyal yaşam biçimi arasında… Yoğun emek sömürüsünün bulunduğu, sendikasız, güvencesiz ve ücretlerin çok düşük olduğu çalışma koşullarının dayatıldığı, toplumda muhtaç sayısının sürekli arttırıldığı, muhtaçlık/yoksulluk halinin ve karşılığında minnet duygusunun sürekli hale getirildiği, kamu ve doğal kaynaklarının talan edildiği, OHAL koşulları altında da milyoner sayısını yüzde 60 arttıran, (Türkiye vatandaşlarının bankalarda bulunan toplam 1 trilyon 600 milyar lirasının, 1 trilyonunun yalnızca yüz kırk bin kişinin elinde bulunduğu), derin bir gelir eşitsizliğine dayalı ekonomik sistemle; kaynakların ve olanakların adil dağıtılacağı, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin giderileceği ve adil dağılımın temel alınacağı bir ekonomik demokrasiyi oluşturma olanağının yaratılması arasında olmuştur aynı zamanda.
-BEKLENTİ-
Diğer yandan bu tercih… İnsanı, varlığını ve haklarını korumayı temel alan… Kararları halk ile birlikte alan… Kenti, her aşamada katılımcı bir anlayışla yönetecek, toplumcu ve sosyal bir belediyecilik hizmeti sunacak olan… Örgütlenmesi ve işleyişi demokrasiye dayalı şeffaf bir belediyecilik yapısı oluşturmayı amaçlayan…
Kadın-erkek eşitliğini sağlamayı öncelikli amaç gören… Farklı kimlik aidiyetlerini eş ve eşit kabul eden, çoğulcu bir anlayışla belediyecilik yapacak olan… Rant’ın değil, yaşamın kentini kurmayı amaçlayan…
Kentin yarattığı olanak ve avantajlardan herkesin eşit şekilde yararlanmasını sağlayacak olan… Havası, suyu kaliteli ve temiz, yapısal ve görsel kirlilikten uzak, alt yapı sorunları çözülmüş kentlerde yaşam olanağımızı gerçekleştirecek olan… Trafik koşullarını ve alt yapısını yeterli ve donanımlı hale getirecek, yeni güzergahlar, raylı sistem gibi donanımlarla ulaşım hakkını herkes için sağlıklı güvenli, hızlı kılacak şekilde düzenlemeyi amaçlayan… Her türlü gürültü ve ses kirliliklerini kontrol altına alacak olan… Kenti; çocuk parkları, dinlenme alanları, yürüyüş ve bisiklet yolları ile engelli yaşlı, genç, çocuk, kadın herkes için halkın sosyal mekanı olarak yeniden yapılandırmayı amaçlayan… Hayvan haklarını koruyan… Sağlıklı bir çevrede ve güvenli bir kentte yaşama hakkımızın koşularını oluşturmayı amaçlayan… Doğa (güneş, deniz), tarih ve kültür olanaklarından herkesin eşit şekilde yararlanmasını gerçekleştirecek olan, belediye ve yönetici tercihidir.
-UNUTMAYALIM!-
Unutmayalım! İnsanlar, bugünle başa çıkamadıkları zaman, iki şeyden birini yaparlar… Ya geçmişi düşünüp dururlar ya da geleceği değiştirmeye karar verirler. Bizler, geleceği değiştirmeye karar verdik! Herkese çok iş düşüyor. -Tamer Yazar-