(1902 Selanik- 1963 Moskova)
Nazım Hikmet! Türkçe’de yazılmış en güzel şiirlerin yazarı… Bu coğrafyada yaşayıp da ondan hiç değilse bir kaç dize okumamış insanımız, şiir yazıp da ondan esinlenmemiş şairimiz yok gibidir.
Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te doğmuştur. Bugünlerde birçok kentimizde “Nazım Hikmet 120 Yaşında” başlığı altında büyük ustanın yaş günü kutlanmaktadır.
Nazım Hikmet Otobiyografi adlı şiirinde şöyle diyor:
“1902’de doğdum
Doğduğum şehre dönmedim bir daha
……………
Kimi insan otların kimi insan
Balıkların çeşidini bilir
Ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
Ben hasretlerin
Hapislerde de yattım büyük otellerde de
Açlık çektim açlık grevi de içinde ve
Tatmadığım yemek yok gibidir.”
Nazım, gerçekten doğduğu kente bir daha dönmemiş, yaşamının büyük bölümü gurbette/sürgünde geçmiştir.
Nazım, 1928’de Bakü’de ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü’nü, 1929’da edebiyat dünyasına bomba gibi düşen 835 Satır’ı yayımladı. Resimli Ay’da “Putları Yıkıyoruz” başlıklı ünlü kampanyayı başlatarak dönemin tanınmış tutucu yazarlarını eleştirdi. Aynı yıl çıkan Jokond ile Si-Ya-U’yu, 1930’da Varan 3 ve 1+1=1’i, 1932’de Benerci Kendini Niçin Öldürdü? ve Gece Gelen Telgraf izledi. İstanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden 1933’te bir kez daha tutuklandı, Bursa’ya gönderildi. 4 yıllık mahkûmiyeti 1934 affı nedeniyle bir yıla düştü. 1,5 yıldır tutuklu olduğu için özgür kaldı. İstanbul’a dönerek Akşam’da Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığına başladı; 1935’te Piraye ile evlendi. Ertesi yıl bir başyapıt olan Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nı yayımladı. 1938’de ordu içinde komünizm propagandası yapmak ve askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp iki ayrı davadan toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkûm edildi. İstanbul, Çankırı, Bursa cezaevlerinde 12 yıl 7 ay yattı. Büyük yapıtı Memleketimden İnsan Manzaraları’nı hapisteyken yazdı. 1951’de Piraye Hanım’dan ayrılıp Münevver Andaç’la evlendi. “Sağlam” raporu verilerek askere sevk edileceğini öğrenince Romanya üzerinden Moskova’ya kaçtı.
Sürgünlük yıllarında dünyanın birçok ülkesini dolaştı, konferanslar verdi, ama aklı hep Türkiye’deydi. 25 Temmuz 1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı. Bu karara “Beni Türklükten, halkımın evladı olmaktan hiçbir kuvvet çıkaramaz” diyerek tepki gösterdi. 1952’de Çin gezisi sırasında geçirdiği enfarktüs krizinden sonra uzun süre doktor kontrolünde yaşadı. 1963’te bir kalp krizi daha geçirerek “güzelim dünya elveda/ve merhaba/kainat” dedi.
Yaşamöyküsüne çok sayıda ülke, olay ve yapıt sığdıran Nazım Hikmet’in hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirleri ülkenin tarihine ve o yıllarda içinde bulunduğu duruma ışık tutmaktadır.
835 Satır adlı yapıtından sonra peş peşe şiir kitabı yazmayı sürdüren Nazım, dünya görüşünü aktarırken kişisel duyarlılıklarını da şiirinde harmanlar:
Nazım, 1938-1950 yılları arasında hapishanede geçirdiği dönemde toplumsal ve kendisine ait duyarlılıklarını anlattığı şiirlerin yanı sıra destanlar yazmayı sürdürür. Düzyazı, senaryo, şiir tekniklerini harmanlayarak benzersiz bir yapı kurduğu Memleketimden İnsan Manzaraları bu dönemin ürünü. Yapıtta, İkinci Meşrutiyet’ten İkinci Dünya Savaşı sonrasına uzana geniş bir zaman diliminde, Türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarını destanlaştırılmıştır.
“Bugün Pazar,
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa,
gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.”
Dizelerinde hapishane içindeki geçirilen anları;
“Sarışın bir kurda benziyordu
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı
yürüdü uçurumun başına kadar
eğildi durdu
Bıraksalar
İnce uzun bacakları üzerinde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”
Dizeleriyle Kurtuluş Savaşı anlatır.
. 20. Yüzyılın en büyük şairlerinden biri sayılan Nazım Hikmet’in 1930’ların sonlarından bu yana yasak olan şiirleri ana dilinde ancak ölümünden iki yıl sonra yayımlanmaya başladı.
Nazım Hikmet “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanını, “Konuklarım kocamamış. Onları son görüşümde kaç yaşındaysalar o yaştalar, ama ben altmışın içindeyim. Beş yıl daha yaşayabilsem” diyerek bitiriyor. Ne yazık ki, aynı yıl yaşama ve sevdiklerine veda edeceğini bilmeyerek..…
Nazım, hep yüreklerde yaşayacak. Mücadeleci kişiliği ile, şiirleriyle!..